Yatağında uzanıyordu. Yanında yatan Cansu'ya uzunca bir süre baktı. Birlikte olduğu bir birçok kadın vardı ancak nedense Cansu onda farklı bir his uyandırıyordu. Daha önce hissetmediği duygular hissediyor ve daha önce tahmin bile edemeyeceği kadar zevk alıyordu onunla olmaktan. Nedenini bilmiyordu, sorgulamak da istemiyordu. Çünkü bir şeyi düşündükçe anlamını yitireceğinden korkuyor ve sadece anı yaşamak istiyordu. Cansu ise yeni uyanmıştı. Mert uyanalı bir kaç dakika olmuştu. Tekrar birbirlerine baktılar. Bir şey söylemeden -içgüdüsel bir biçimde- tekrar birbirlerine sarılıp uyumaya başladılar.
O sırada Uğur, eski sevgilisini düşünerek tek başına donattığı rakı sofrasında sessizce ağlayarak onu unutmaya çalışıyordu. Hayatında sahip olduğu en değerli şeyin onu aldattığı gerçeğini kabullenmek istemiyordu. Hiç bir şey ona iyi gelmiyordu. Bir sürü şey denedi ancak başaramadı. Nedenini bilmiyordu ancak sanki yakında kötü şeyler olacak gibi hissediyordu. Hala onu unutamamıştı. Üstünden aylar geçmişti ancak hala aklında o vardı. Hiç bir şey umrunda değildi artık. Hayatta sahip olduğu tek şey ona ihanet etmişti ve hiç bir şeye inancı kalmamıştı. Gözünü her kapattığında o lanet sahne aklına geliyordu.
Sevdiği kadına sürpriz yapmak için işten erken gelmişti. Bir şişe kırmızı şarap ve bir demet çiçek almıştı. Evli değillerdi ancak bu umrunda değildi Uğur'un formaliteye inanmazdı ve resmi şeyleri çok saçma bulurdu. Kapıyı sessizce açtı. O manzarayı görmektense ölmeyi tercih ederdi. Sevdiği kadının dudakları başka bir adamın dudaklarındaydı ve vücutları birbirleriyle uyum içinde dans ediyordu. Uğur onları görünce kadın 'Uğur ! Yanlış anlama lütfen, açıklayabilirim !' dese de, Uğur'un tek yaptığı adamın suratına bir yumruk olup 'Siktir olup gidin lan evimden !' demekti. Kadını kovması aynı zamanda hayallerini de kovmasıydı Uğur'un. Onunla ne güzel hayalleri vardı. Yıllar sonra çocuğuna annesiyle nasıl tanıştığını anlatacağının hayalini ederken o hayalini kurduğu kadını evden kovmaktı.
O sırada ise Altuğ bambaşka dünyalardaydı. Her yeri mor görüyor ve sanki eşyalar onunla konuşuyor gibi geliyordu. Bir kaç dakika boyunca sandalyeyle konuştuktan sonra yatağına ayıp ettiğini düşünerek yatağıyla konuşmaya başladı. Kafası iyiydi Altuğ'un. Fazla bir derdi yoktu hayatta. Dertlerin insanların kendileri tarafından yaratıldığına inanıyordu Altuğ. Hiç bir şeye fazla bağlanmazdı. Bağlantının zamanla saplantıya dönüşeceğine inanıyordu. Bu yüzden etrafında fazla arkadaşı yoktu. Umrunda da değildi zaten. Ailesi bile fazla önemsemiyordu Altuğ'u. Yatağıyla konuşmasını bitirdikten sonra birden tuhaf bir mutluluk hissi oluştu Altuğ'da. Dışarı çıkıp her önüne gelen insana gülümsemek istiyordu. Ancak bunu yaparsa evinde arama yapacaklarını da biliyordu.
Üçünün de pek fazla bir ortak noktası yoktu aslında. Mert aileden zengin bir üniversite öğrencisiydi ve açıkçası bu yüzden de kafası rahattı. Bir arabası vardı ve üniversiteye onla gidip geliyordu. Fazla bir derdi yoktu. Kadınların onunla parası yüzünden birlikte olduğunu biliyor ve umursamıyordu. Uğur ise biraz daha 'şanssız'dı Mert'e göre. Ailesi yine zengindi ancak aşk hayatında bir türlü mutlu olamamıştı Uğur. Dersleri de pek iyi sayılmazdı zaten. Altuğ'un ise dersleri muhteşem olmasa da Mert ve Uğur'a göre oldukça iyiydi. Kafası rahattı. Ailesi zaten para yolluyordu ancak geceleri barlarda çalarak bu parayı arttırıp rahat bir yaşam sürüyordu. Cansu ise, sıradan bir kızdı. Diğerlerinden tek farkı ise Mert'in ona güvenmesiydi. Birbirlerini bile tanımıyorlardı daha. Ta ki o güne kadar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şarap ve Şehvet
RomanceKöpeköldürenle gazozun birbirini tamamladığı kadar tamamlıyorlardı birbirlerini...