"Sehun'un geleceği hakkında bir karara vardım," diye duyurdu Oh Sangmin karısıyla oğluna. "OHlar yenilgiyi kabul etmekten asla hoşlanmadıkları halde, gerçeği göz ardı edemeyiz."
"Hangi gerçeği baba?" diye sordu Sehun.
"Kore asaletinin senin için bir anlamı yok. " Sangmin kaşlarını çatarak ekledi."Veya belki de asaletin senin için anlamı yok. Senin koca arama işine yaptığım yatırımdan elde ettiğim getiri çok düşük. Bunun ne demek olduğunu biliyor musun, Sehun?"
"Beklenenden daha az getirili bir yatırım olmam mı demek?" diye tahmin yürüttü Sehun.
Sehun'un yirmi iki yaşına basmış yetişkin bir erkek olduğunu tahmin etmek kesinlikle mümkün değildi. Ufak tefek, ince ve koyu renk saçlıydı; kendi yaşındakiler daha şimdiden ağır başlı, genç, evli oldukları halde, o hala bir çocuk atikliğine ve coşkusuna sahipti. Dizlerini yukarı toplamış otururken, kanepenin kenarında bırakılmış porselen bir bebek gibi görünüyordu. Oğlunu kucağında yerini işaretlemek için parmağını arasına soktuğu bir kitapla oturuyor görmek Oh Sangmin'in canını sıkıyordu. Okumasına kaldığı yerden devam etmek için babasının lafını bitirmesini zor beklediği belliydi.
"Bırak şunu ," dedi.
"Olur, baba." Sehun açarak gizlice sayfa numarasını kontrol ettikten sonra kitabı kenara bıraktı. Bu küçük hareket Sangmin'in içine dert oldu. Kitaplar, kitaplar...oğlunun evlilik pazarındaki utanç verici başarısızlığını temsil eden temel görüntü.
Sangmin iki yıldan fazla bir süredir konakladıkları otel süitinin salonunda içi fazlaca doldurulmuş tombul bir koltukta oturmuş, büyük bir puro tüttürüyordu. Karısı Jessica onun yanında, cok ince tahta aralıklı bir sandalyeye tünemişti. Sangmin iriyarı, fıçı biçimli, fiziksel ebadının yanı sıra mizaç açısından da boğa gibi bir adamdı. Tepesi kel olmasına rağmen, fırça gibi kalın bir bıyığı vardı, sanki başındaki saçların uzaması için gereken enerji üst dudağına aktarılmış gibiydi.
Jessica evliliğe alışılmadık ölçüde narin bir kız olarak başlamış, yıllar içinde daha da incelmiş, tıpkı bir kalıp sabun gibi yavaş yavaş eriyerek çıtaya dönmüştü. Gür siyah saçları daima sıkıca toplanmış olurdu, elbise kollarının sımsıkı oturduğu biletleri öylesine inceydi ki, Sangmin tuttuğunda huş ağacı dalları gibi kırılabilirdi. Şu anda yaptığı gibi hiç kıpırdamadan oturduğu zaman bile, Jessica gergin bir enerji yayıyor gibiydi.
Sangmin eş olarak Jessica'yı seçtiği için hiçbir zaman pişman olmamıştı -karısının çelik gibi hırsı onunkine tam anlamıyla uyuşuyordu, Ohlar'ın sosyetede yer edinmesi için sürekli çaba harcayan , sert mizaçlı acımasız bir kadındı. Çin sosyetesine giremediklerine göre, çocukları Kore'ye götürme konusunda ısrar eden Jessica olmuştu. "Sadece onları aşmamız gerekiyor, " demişti kararlılıkla. Ve Tanrı'nın da yardımıyla, büyük oğlu Lay konusunda başarılı olmuşlardı.
Lay her nasılsa en büyük ödülü , saf altın gibi asil kan taşıyan Lord Kris' i yakalamayı başarmıştı. Kont aile için büyük bir kazanç olmuştu. Ama Sangmin Kore'ye dönmek için sabırsızlanıyordu. Eğer Sehun unvan sahibi bir koca elde edecek olsaydı, şimdiye kadar çoktan dönmüş olurdu. Zararın neresinden dönülse kârdı.
Beş çocuğunu düşündüğünde Sangmin , nasıl oluyor da anne babalarına bu kadar az çekmişler, diye merak ediyordu. O da Jessica da hırslıydılar, ama yine de son derece kendi halinde, her şeyi olduğu gibi kabul eden, istedikleri her şeyin tıpkı ağaçtaki olgunlaşmış meyveler gibi öylesine ellerine düşeceğinden üç oğulları daha olmuştu. OHların hırslı ruhunu Lay miras almış gibi görünüyordu. ..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİSAN YAĞMURLARI
RomanceUygun bir eş arayışıyla geçen üç Kore sezonunun ardından Oh Sehun'un babası, oğluna kesin bir dille koca bulması gerektiğini söyler. Hem de hemen. Ve eğer Sehun uygun bir talip bulamazsa, babasının seçtiği adamla evlenmek zorunda kalacaktır: acıması...