Bölüm 1 " BAY MORUK "

44 4 1
                                    

Zaman acıyı unutturur muydu ? Yoksa bu sözler sadece yalan mıydı ?

Seohee gideli neredeyse sekiz saati aşmıştı. Göz altı çukurlarım pandaları andırır olmuştu. Sanki hiç zaman geçmemiş, acım daha tazelenir hale gelmişti.
Bugün sadece bir köşede oturmuş, pastane de olanları izlemiştim. Jin benim yerime bütün dükkanı temizleyip, silmişti.

Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sadece yatağımda uzanıp kör olana kadar ağlamak istiyordum.

Düşünmek, yemek yemek, insanlarla konuşmak yapmak isteyeceklerim arasında değildi.
Kendimi sonsuz bir karanlığın içine düşmüş gibi hissediyordum. Işığım gitmişti...

Tek sahip olduğum aydınlık beni terkedip gitmişti. Başımı cama doğru çevirdim ve kendimi gördüm. Gecenin karanlığı ile bütünleşmiştim.
Bir an da iflas eden bir iş adamı gibi hissediyordum kendimi. O parayı sevdiği kadar bende seohee'yi seviyordum. İnsanların paraya muhtaç olduğu kadar ona muhtaçtım.

Şimdi kimin kollarında kendini arıyordu merak ediyorum. Tercih ettiği adam benden daha iyi birisi olmalıydı. Daha zengin, daha yakışıklı ve daha ilgili.
Dudaklarından dökülen her kelime onu daha da mutlu etmiş olmalıydı.
İçimde verdiğim duygu savaşının henüz bir galibi yoktu.

Biraz öfkeliydim, biraz kırgın...
Biraz sinirliydim ve biraz yorgun çökmüş.
Bir yanım onun da benim hissettiğimi yaşamasını isterken diğer yanım, onu sevdiğini söylüyordu.

Bu savaş en çokta kalbimi etkiliyordu...

Biraz sonra jin elindeki siyah ceketi bana uzatarak gülümsedi. " Hadi gidiyoruz. " Kendimi hazır hissetmiyordum. Henüz kalabalığın arasına karışacak cesaretim yoktu.

" Eve gitsem daha iyi olacak, buna hazır değilim. Tekmelendim ve acı çekiyorum. " Durumum tam olarak ta buydu. ' Tekmelenmiş, acı çeken ' biri...

" Luhan bu kadar hassas olma. Sen erkeksin, erkekler ağlamaz ve acıyı bu kadar derinden yaşamaz. Kalk hadi, gidiyoruz dedim sana. " Bileğimden tutarak kaldırdı ve ceketi elime verdi. İnsanları geri çevirme konusunda berbattım. Neredeyse söylenilen her şeyi yapar, her şeyi kabul ederdim. Fikrimin ne olduğunu sormazlardı.

Diğer personellere selam vererek çıkmıştık, hava oldukça soğuktu.
Belkide benim elim boştu...

Arabam yoktu, zengin biride değildim. Aksine oldukça fakir bir insandım. Kendime tek odalı bir evim vardı. Ev demeye bin şahit isterdi. Her gün otobüse biner, işe gelirdim. Çoğu zaman cebimde para olmazdı ve yürürdüm.
Hayatım tam anlamıyla buydu.

Gözlerimi kapadım ve derin bir soluk aldım. Karanlık insanı düşüncelere boğuyordu. Sokak lambasının ışıltısı Jin'in yeni aldığı motorsikletin üzerine parlıyordu. Çok özelliği olmayan bu motor, ışığın etkisiyle oldukça zengin işi duruyordu.

" Bunu kafana tak. " Kasklardan birini aldı ve uzattı çok fazla oyalanmadan bende kafama geçirmiştim. Gözlerimi kapattığımda bile aklımda tek bir yüz vardı.
Seohee...

Motorun sesi boş caddede yankı yapıyordu. Kaskım olmasa, rüzgardan dağılabilirdim. Ertesi güne yataktan hasta kalkar ve o güne lanet ederdim.
Seohee'yi düşündüm. İkimiz bu motorun üstündeydik. Kollarını belime dolamıştı ve alnını sırtıma yaslamıştı. İstemeden de olsa gülümsedim. Rüzgar kestane rengi saçlarını okşuyordu. Her vucuduma dokunuşunda alev alıyordum. Gözleri kapalıydı ve sonra elimi elinin üzerine koydum. İkimizde gülümsuyorduk.
Mutluyduk...
Huzurlu...

Peki ya şimdi ?

Seohee yokken, mutluluk ve huzur kavramları bana çok uzaktı. Belkide bir sonsuzdu. Uçsuz bucaksız bir okyanustu. Farkında olmadan elimi jin'in beline dolamış, başımı sırtına yaslamıştım. Tam da hayalimdeki gibiydi.
Sadece birileri eksikti ama aslında hep aklımdaydı.

An Unexpected LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin