Oy ve yorumlarınızı bekliyorum...
Keyifli okumalar...
"Bir kalbimin olmadığını varsayarsak...." omuzlarımın her iki tarafında ki şeytan ve melek ilk defa iş birliği yapıp, büyük patronun tezini doğruluyorlardı. 'Niyeti Kötü !' yaslandığım yıllanmış büyük ağacın kabukları vücudumun her yerine batarken bacağımdan yukarı doğru tırmanan, varlığını iliklerime kadar hissettiğim şeyle düşüncelerim darma duman olmuştu. Dehşet içinde açılan gözlerim aşağıya indiği anda büyük patronun milimetrelerce yakınımda ki varlığını umursamadan var gücümle engelleyemediğim çığlık dudaklarımdan uçup gitti
"Lütfen onu bacağımdan al" Karanlık gözleri sözlerimi bir süre terazide tartar gibi oldu ve aramızda ki mesafeyi bir kaç adım atarak açtı.
"Ne saçmalıyorsun ?" nefessiz kalan bedenim, dolan gözlerim odak noktası kaybetmiş vaziyetteydi.
"Baa... Bacağımda" kömür siyahına bürünmüş gözleri bacağımı bulduğu anda yine bir kaç adım gerileyip korkumdan haz duymuşcasına sadistçe gülümsedi ve yavaşça bacağıma eğilip tenime yapışan örümceği bedenimden çekti. Uzun soluklu nefeslerim biraz olsun düzene girerken sıkıca yumduğum gözlerimi zorlukla araladığım anda ikinci çığlığı gözlerimin önünde duran örümceği görür görmez bastım. Mümkünü varmış gibi arkamda ki ağaca dahada yaslanırken kendimi cehennemin eşiğinden alevlere bakıyormuş gibi hissediyordum.
"Çek o iğrenç şeyi gözümün önünden" Sabır dilenircesine gözleri göğü buldu ve elinde ki böceği sağ tarafa doğru savurup attı, üzerinde ki olmayan tozu silkeleyip çiftliğe giden yolda ilerlemeye başladığında daha fazla burada kalamayacağımı anladım ve kucağımda sıkı sıkıya sarmaladığım tişörtü üzerime geçirdim. Buradan bir an önce uzaklaşsam iyi olacaktı çünkü bir böcek vakası daha yaşamak isteyeceğimi sanmıyordum, bu yüzden denize düşen ben, yılana sarılmayı çoktan kabullenmiştim. Papatyaların ayaklarımın altında ezilmesini aldırmadan soluk soluğa koştuğumda, iri gövdesine yaklaşan bedenim, bir kaç adım gerisinde son buldu. Yavaş adımlarla arkasında ilerlerken orman sessizliğe bürünmüş, kuşlar yuvalarına çekilmiş tek bir ağaç dahi hışırtıyla yaprak dökmüyordu. Duyulan tek şey aynı anda atılan adım sesleri... Gözlerim nemli topraktan kaldırıp bir kaç adım önümde ilerleyen Hatemoğlunu buldu, Yürüyüşü yüce dağlar gibiydi, Heybetli... Ve Korkusuz... Yıkılması zor, sert kayalara benziyordu, onunda duvarları vardı, duvarların ardında gizlediği benliği, duvarlarının ardında gizlediği gerçekleri... Gözleri... Gözleri ise esaretin temsiliydi... Karşı konulmaz duvarlar... Aşılması mümkün olmayan... Zihnime üşüşen yabancısı olduğum düşüncelere çeki düzen verdiğimde çoktan çiftlik evine varmıştık. Tanımadığım kişiler erkenden bahçede yer yer dağılırken bakışlarım incir ağacının gölgesindeki çardakta oturan eniştem ve resmi giyinimleri ile dikkat çeken arkadaşlarını buldu. Hatemoğlu adımlarını hızlandırıp çardağa girdiğinde eniştem haricindeki gram tuvalet giyinmiş adamlar saygıyla ayağı kalktılar. 'Büyük patronun köpekleri' diye geçirdim içimden ve kafamı sağa sola sallayarak büyük adımlarla eve girdim.
"Nerdesin sen Hicran ?"korkudan elim damağıma gitmemişti tabi, çünkü ablamın bu tür çıkışlarına uzun zaman önce alışmıştım. Her zaman ki gibi eli belinde gözlerini gözlerime sabitlenmişti, bir an ne söyleyebileceğim konusunda tereddüt yaşadım.
"Geldim işte abla, gölde fazla oyalandım galiba" kirpikleri seyrelmiş gözlerini kısarak bedenimde gezdirdikten sonra belinde ki elini çekti ve mutfağa doğru yönelirken söylenmeyi unutmadı
"Neyse, yukarı çık ve üzerine düzgün birşeyler giy" ve tahmin ettiğim üzere bir kaç saniye sonra adımları kesildi ve uyarı dolu bakışlarını yolladı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STAJYER
General FictionZifiri Karanlık Hayatıma Hoşgeldin Kız Çocuğu.... Soru İşaretleriyle Dolu Hayatıma Hoşgeldin... Sana Verebileceğim Tek Şey Karanlık Bir Hayat... Sen, Karanlıklar İçinde Kaldığım Tek Işığım... Cehennemime Hoşgeldin... Tanıtım videosu: http://m.you...