Sanki cennetin karanlık hali duruyordu karşımda. Gözleri sanki cennetin sonbaharıydı. Fırtınalar açıyordu. Gülüşü ilk bahardı. Çiçekler açmıştı sanki. Onu karsımda görünce gözlerimi kırpıştırdım. Anıl'dan beklemedigim birşeydi. Hem gülüyordu. Niran o gülmez dememişmiydi. Belki nazik davranmak gerektigi icin gülüyordu. Bir cevap bekler gibi öksürdü;
- aa pardon dalmışım bir an. Meraba benimle konuşacağını tahmin etmiyordum.
- Aslında bende tahmin etmiyordum. Ama ıslandığını gördüm. Güvenlik önemli hasta olmak istemezsin değil mi ?
- Evet haklısın pek dikkat etmem.
- Ne tarafta oturuyorsun ?
- Ben Mersin de oturuyorum. Yani merkezde okul biraz uzak kalıyor ama Niran icin iste.
- Bende merkezdeyim beraber gidiyoruz desene.
- Galiba. Dedim ve gülümsedim. Soru sormak ister gibi ağzını açtı. Geri kapadı.
- Noldu bir sorun mu var ?
- Hayır yok. Gitmeden bir yerde oturup birşeyler içmek ister misin ? Diye soracaktım.
- Tabi olur.
- Tamam o zaman gidelim.
Okuldan uzaklaşmaya başladık. Dar bir sokaktan geçtik. Arka bir sokakta bir mekana geldik. Kasvetli bir yere benziyordu. Allahtan düzgün giyinmiştim. Laf atacak olurlarsa suratımın karanlık ifadesini yerleştirmem gerekiyordu. İç dünyamı yansıtmayacak kadar soğuktum hayata. Burada sigara içildigi belliydi. Boş bir masaya oturmuştuk karşılıklı. İkimizde soğuktuk. O da gülemiyordu bende. Boş bakıyorduk. Herşeye. Sesiyle dikkatim dağıldı.
- Ne içersin ?
- Farketmez. Çay olabilir.
- Pekala, bende çay alayım o zaman.
Garsona sipariş verdikten sonra etrafımı incelemeye başladım. Onun beni incelediği kesindi. Ona döndüğümde kahverengi gözleriyle karşılaştım.
- Nasılsın Anıl ?
- Nasıl olduğumu bilemiyorum kimse bilemez, anlamaz.
- Bu ne demek şimdi ? Bana bulaşma derken ne demek istedin ?
- Şunu demek istedim. Ben karanlık tarafım herkesten koyuyum. Bak etrafına kasvet her yer siyah. Benim kaybedecek birşeyim kalmadı ve ben karanlığın tanrısı oldum. Sen benim karanlığımda kaybolursun. Ve ben tahmin ediyorum ki karanlıkta kaybolması gereken son insansın.
Küstah bir şekilde güldüm ona;
- Şimdi gülmeyi unutmuş bana kahkaha attıracaksın Anıl. Etrafına asıl sen bak. O kadar yanında olup sana destek çıkmaya yeltenen insanlar var ki sen onları itiyorsun. Başına biseyler geldi evet ama atlatacaksın. Sanada güler hayat ailen var. Yanında olacaklar var. Geleceğin var. O bunların böyle olmasını istemedi. Hiç birşeyi bilemeyiz. Sen bana karanlığımda boğulursun diyorsun. Ben senden daha siyahım. Benim yanımda kimse yok. Ben sevilmeyen hep kenarda unutulmuş insanım. İlgiyi sevgiyi bilmeyen. Ben siyahı karanlığı ağlamayı bildim. Gülmek ne demek onu bilmem. Ben siyahın ta kendisiyim.
- Senin hayatıma karışmaya hakkın yok.
- Doğru dedin anıl. Hayatına karışmaya hakkım yok çünkü ben hic kimseyim.
Birden nolmuştu. Bana anlamamıştım. Çok dolmuştum. Hayatımı kimseye açmadığım hayatımı daha tanımadığım bir insana anlatmıştım. Masadan hızla kalktım. Arkama bakmadan oradan uzaklaşmıştım. Onu orada bırakıp kalkmıştım. O asıl karanlığı bilmiyordu. Ve ben ona göstermiştim. Kimseye dökmediğim hayatımı bir çırpıda anlatmıştım. Yapmıştım. Çok moralim bozulmuştu. Bir günde nolmuştu böyle. Eve geldigimde sıcak duşun altına attım kendimi. Yine yalnızdım yine ağlıyordum yine kendimleydim yine hiç kimse yoktu. Duştan çıktığımda suyun altında durmaktan bedenim buruşmuştu. Gözlerimin altı şişmişti. Bu doğaldı hep olan şeydi. Üstümü değistirip kendimi yatağa bıraktım. Hiç birşey olmassa sabah olurdu.
*********
Sabah olduğunda vakit baya geçmişti. Gözlerim her zaman ki gibi ağrıyordu. Hep bu olurdu. Tek başıma ağlardım ve susardım. Uyurdum. Sarılamazdım ben. Bilmiyordum o duyguyu. Mutlulugun tanimini bilmiyordum. Ben o hic sevilmeyen insandim işte.
Yataktan ayaklarımı sarkıttım. Kalkacak halim yoktu. Bugünün cumartesi olmasın seviniyordum. Bu halde okulda alay konusu olurdum. Ayaklarimi sürüye sürüye banyoya girdim. Soğuk suyun altına attım kendimi, beni soguk su ayıktırırdı anca. Duştan çıkıp odama gittim. Siyah taytımı ve bej rengi kazağımı geçirdim üstüme. Niran'ın odasına doğru yürüdüm. Geniş geniş yatmış uyuyordu hala. Eve geç gelmişti belli ki. Mutfağa geçtim. Dolaptan dört yumurta kekik biber kimyon alıp çırpmaya başladım. Kızgın tavaya döktüm. Dolaptan kahvaltılıkları çıkarttım. Domates ve salatalıkta doğradım. Yeniden Niran'ın odasına geldim. Hala uyuyordu. Bir kaç kere seslendim ama hala uyanmamıştı. Yanına gittim. Salladım bi kaç kere. Mavi gözleri yavaşça açılmıştı ki birden sıçrayarak kalktı. Ona ne var dercesine baktım.
- Yine noldu Eliz ? Ne bu hal gözlerin şişmiş ağlamışsın noldu söyle.
- Ya birşey olmadı boşver.
- Eliz dedim.
- Tamam ya. Şu Anıl işte. Dün yağmurda ıslandım. Şemsiyesini benimle paylaştı. Bir yerde sıcak birşeyler içip icmeyeceğimi sordu. Bende olur dedim. Otururken kavga ettik. Tartıştık. Kendisine siyahım karanlığım diyor. Bilmiyor ki ben ondan karanlığım. Ona yaşadıklarımı ruhumu söyledim bir çırpıda. Ben Niran bugüne kdar hayatımı kimseye açmadım Ama ona neyse boşver.
Niran'ın ağzı açık kalmıştı. Ben yine ağlamaya başlamıştım. Niran sarılmıştı. Geçecek diyordu. Bitecek diyordu. Sahiden iyi mi olacaktım ? Ben ve iyilik pek bir araya gelen şeyler değildik.
Ağlamam geçtiğinde kahvaltı için mutfağa geçtik. Kahvaltımızı yaptıktan sonra Niran yine Çağatay' la beraberdi. Banada gelmemi söylüyordu ama moralimi bozmak istemiyordum. Daha doğrusu onların moralini derdimle bozmak istemiyordum. Evde kalmayı tercih ettim. Ortalığı topladıktan sonra kulaklığımı taktım. Rap benim eşimdi. Beni tek bırakmayan rap ve siyahtı. Ben onlarla yaşıyordum. Onlar ise benimle. Dikkatimi dağıtmak için Tankurt Manas rap darbesi dinlemeye karar verdim. Elimede raftan bir kitap aldım. Ne kadar zaman orda öyle oturduğumu bilmiyordum. Zilin sesiyle irkildim. Yerimden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda Anıl karşımda duruyordu. Ona boş boş baktım.
- meraba.
- Meraba.
- Nasılsın ?
- İyiyim. ( bilemezsin nasıl olduğumu Anıl efendi.)
- Anladım. İçeri davet etmeyecek misin ?
- Ah, pardon dalgınlık gelsene.
İçeri doğru yürümeye başladı. Arkasından gidiyordum. Niye gelmişti ayrıca evi nerden biliyordu. Aklımda bir sürü soruyla salona geldik. Oturması için ona isaret verdim. Karşısındaki koltuğa geçtim.
- Evi nasıl buldun ?
- Niran'dan.
- Ah tabi ya Niran.
- Rahatsız etmedim umarım. Niran iyi olmadığını söyledi.
- Doğru demiş. Ama bu senin için ne değistirebilir değil mi ?
- Öyle deme Eliz. Dün için özür dilerim.
- Her neyse çay içer misin ?
- Evet tabi olabilir.
Tam yerimden kalkıyordum ki elim telfonun kulaklığına takıldı. Kulaklık telefondan çıkmıştı. Ados- gri çalıyordu. Ben müziği kapatmaya çalışırken bana şaşkınlıkla bakıyordu.
- Rap mi dinliyorsun ?
- Evet, dinliyorum denilmez. Rap benim diğer parçam. Ayrılmayız biz. Beni tek o ve siyah yalnız bırakmadı.
- İlginç ama bende öyleyim. Rap ve ben ayrılmaz bir bütünüz.
Ona uzaylı görmüş gibi baktım.
- Ciddi olamazsın ?
- Evet ciddiyim Eliz.
- Ados..
- Naperva
- Allame..
- Bir dakika
- Şiirbaz..
- Oo adamım. Davam , sevemedim vedaları, pes etme serisi.
- Anıl inanmıyorum. Benim gibisin bu inanılmaz.
- Evet bende şaşkınım.
- Neyse ben yiyecek icecek bişeyler getiriyim.
Orta sehpayı Anılın oturduğu yere cektim. Cips pasta kola koydum. Bir de film açtım. Anıl'ın yanına oturdum. Bana tuhaf tuhaf bakıyordu.
- Bir sorun mu var ?
- Yok hayır öyle bir anda ruh halin değisti. Kendimi gördüm sende.
- O Olabilir ya doğrudur. Film izler miyiz ?
- Olur.
- Peki ne zamandır bu filmin çıkmasını bekliyorum. Aynı yıldızın altında.
- İyidir izleyelim bakalım.
Filmi açmıştım. Hem sohbet ediyorduk. Hemde filmi izliyorduk. Bir ara suskunlaştık. Filmde çocuk ölmüştü. Kız perişan olmuştu. Ağladığımı farkettim. Anıl farketmemeliydi. Ama çok geç gibiydi. Bana noldu der gibi baktı. Ona filmi gösterdim. Gülümsedi. Bende ona gülümsedim. Kafami koltuğa yasladım. Uykum gelmeye başlamıştı. Kafam bi yere düşmüştü. Ama nere olduguna bakmadan uyuya kaldım. Gözümü açtığımda koltuktan ayrı birşeyin üstünde uyuyordum belimde baskı vardı. Gözlerimi yavaşça araladığımda Anıl'ı gördüm. Anıl'ın üstünde uyuyordum. Sarılmıştı. Onun üstünde uyuduğumu anlamadan kalkmam lazımdı. Belkide görmüştü. Bilmiyorum. Üstünde kıpırdayamıyordum. Kıpırdanıp dururken sonbahar anımsatan gözlerini araladı. Göz göze geldik. O da şok olmuştu.
- Anıl ben şey.
- Şş.
- Anıl gerçekten.
- Sus sadece. Eliz normalde ben geceleri uyumam bugün hiç uyanmadam uyudum.
- Anıl bende uyumam geceleri ama uyumuşum. Özür dilerim farketmedim üstünde olduğunu hiç.
- Eliz sus biraz daha bu huzuru istiyorum.
-Ama ben.
- Şş.
Evet Anıl'ın üstündeydim. Hiç kimseyle konuşmayan cocuk benimle uyumanın huzurlu olduğunu söylüyordu. Anlamadığım bir şekilde banada iyi geliyordu. Anlamıyordum ama Anıl iyiydi. Benim iyimdi.Arkadaşlar oy verirseniz ve başka kişilere önerirseniz sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ
ChickLitBize imkansızı sunmuştu hayat. Bir genç adama ölümün imkansızlığını, bir genç kadına aşkın imkansızlığını tattırmıştı. Ve iki tarafında çaresizliği imkansıza kucak açmıştı. Ama hiç bir zaman vazgeçmemişlerdi inançlarından. Onları ayakta tutan da buy...