Sehun, dışarıda dolaşırken birkaç öğrencinin sınav soruları hakkında tartıştığını fark etti. Kendisi bu soruları hesap bile yapmadan cevaplayabilirdi ama lise 2'de okulu bırakıp annesine bakmak zorunda kalmıştı. Nasıl mı? Babası çalıştığı şirkette grev yaparken çatıdan düşüp hayatını kaybetmişti ve o günden sonra ne Sehun ne de annesi aynı olamamıştı. İkisininde hayatı alt üst olmuştu. Sehun okulu bırakıp part time işlerde çalışmaya başlamış, babasının ölümünden sonra kendine gelemeyen annesine yardım ediyordu. Sehun'un tüm varlığı annesiydi. Tek dostu tek sevdiği annesiydi.
Sehun eski anıların aklına dolmasına izin vermedi. Kısa sürede kendisini toplamıştı. Babasının ölüm haberini aldığında da, cenazesinde de tek damla gözyaşı dökmedi. Artık arkadaşları ile gezip tozan, karı kız muhabbetleri yapan o ergen Sehun değildi, bakması gereken annesi vardı. Eve doğru ilerlerken bunları düşünüyordu ve zaten elbet herkes ölecekti, değil mi? Annesinin bunu neden bu kadar büyüttüğünü ve neden hala kabullenemediğini anlayamıyordu. Ölüm her yerde o kadar canlıydı ki. Her saniye evrende onlarca varlığın hayatını kaybettiği bir gerçekti. Bir çiçek solunca göz yaşı dökmeyen insanlar, kendi cenazelerinde neden bu kadar yıpranıyorlardı ki? Çiçekler de en az insan kadar canlı varlıklardı ve Sehun babasının ölümünü de tıpkı bir çiçeğin solması gibi düşünmüş, üzülmemişti.
Adımlarını hızlandırarak, ilerledi. Bugün ki işini bitirmiş ve annesine en sevdiği çikolatayı almıştı. Onu sevindirecek olmanın mutluluğuyla eve vardı ve birkaç defa vurdu tahta kapıya. Durumları çok kötü değildi ancak annesi, yıllardır oturdukları bu evden çıkmak istemiyordu.
--
Tae Hee, Sehun'un annesiydi ve eşinin ölümünü yıllar geçse de kabullenemiyordu. Her gün ağlasa bile bu öldüğü için değil, kaybolduğu içindi. Onu evde göremediği için sürekli ağlıyordu. Oğlunu üzdüğünü elbette biliyordu ama Sehun'u da babasının öldüğü yalanına hemen inanmıştı.
Küçüklüğünden beri arkadaş canlısı, sıcak kalpli Sehun'un kendisini dış dünyaya kapattığını, artık eskisi gibi olmadığını görüyordu ve bu onu daha çok üzüyordu. Hem kendisi hem de sevdiği adam oğlunu bu hale getirmişlerdi. Bu hangi annenin dayanabileceği bir acıydı?
Tabiki de değişecekti Sehun. Deli bir anneye bakmak ne kadar da zordur. Gözlerinden akmakta olan yaşları sildi. Tek bir gecede elindeki her şeyi kaybetmişti. Yalnızca oğlunun mutluluğunu görmek için yaşıyordu, oğlunun hayatının kendisi gibi bir harabe yüzünden sonsuza kadar mahvolmasına dayanamazdı. Artık Sehun'da kendi hayatını kurmalıydı ve annesiyle babasının kavuşmasına izin vermeliydi.
Saçları iyice yıpranmış, gözleri her gün ağladığı için kırmızıydı. Pencereden bakarken, başını gökyüzüne kaldırdı ve bir bulut demetine doğru gülümsedi. Sehun'un babası bu bulutların üzerinde onu izliyor ve yanına çağırıyordu.
"- Sen, bensiz uyuyamazsın ki kocacığım.!" fısıltı gibi çıkan zayıf sesiyle konuştu. Artık ikisinin de huzurla uyuması gerekiyordu. Sehun'un da ona destek olacak başka birine ihtiyacı vardı. Annesi yalnızca ona yüktü ve hayatını yaşamasına da engel oluyordu. Kapının sesini duyar duymaz gözlerini sildi elinin tersiyle ve yüzünde buruk bir gülümsemeyle kapıyı açtı.
Sehun karşısında günden güne yaşlanan annesini görünce gözlerini kısacak kadar gülümsedi. Elinde olsa bu güzel kadına gençliğini geri verirdi. Ne zaman babasını artık unutması gerektiğinden, sağlığına dikkat etmesi gerektiğinden bahsetse, ağlamaya ve çığlık atmaya başlıyordu annesi.
" - Baban, onu unutmamı istemez Sehun. Beni bulmayı ister. Bu eve gelince, beni burada bulmak ister." diyordu. Sehun'un en çok istediği şey, annesinin ölümü kabullenmesiydi ama bilmediği bir şey vardı. Annesinin kastettiği şey zaten ölümün ta kendisiydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'll Make You Mine
FanficSehun, yapayalnız olduğu hayatında bir anda 11 arkadaşa sahip oluyor. Ancak yalnızlığa alışkın olan Sehun için bu sevineceği bir durum değil. Buz tutmuş kalbini yakan bir aşk bulabilecek mi? Onu çok sevdiği yalnızlıktan çekip alabilecek biri var mı...