M.Ö. 10.000 DOLAYLARI

38 2 0
                                    

Girişin dışında meşale ışığı titreşirken tapınakta boğuk sesler yankılandı. Savaşların katılaştırdığı birkaç asker içeriye girmeye çalışarak kapıyı yumrukluyordu. İçeride, nefes nefese ve korkmuş iki rahip umutsuzca kapıyı sürgülemeye çalışıyorlardı . Diğer üç rahip Tapınağın arkasına, daha içeride bukunan bir mabede doğru koştular.

Uzun siyah saçları sıkı bir şekilde örülmüştü ve dalgalanan, beyaz cübbeleri ve koyu koyu kahve deri sandaletleri vardı . Her birinin boyunda ortasında parlayan bir taş bulunan, ankh şeklinde bir tılsım asılıydı.
Rahiplerden biri sıkıca göğsüne bastırdığı bir parşömen defter taşıyordu . Küçük odanın içinde önünde alçak bankların bulunduğu ahşap bir mihrap vardı. Duvarlar kutsal olayların, törenlerin ve ibadet görüntülerinin resimleriyle süslenmişti. Rahipler iyi gizlenmiş bir gizli kapıyı çılgınca açmaya çalışarak bankları kenara çektiler.

Rahiplerden biri fısıldadı. "Buradan çıkış yok, bir şeyler yapmalıyız!" Konuştukları dil çok eski bir dildi.
"Kaçma şansımız yok" dedi bir diğeri, "ancak defteri aşağıdaki sandığın icine saklamalıyım. Defter korunmalı. Askerlerin içeriye girmesine izin vermemelisiniz!"

Üç rahip sonunda gizli kapıyı açmayı başardılar ve önlerine toprağa oyulmuş nemli, karanlık bir geçide uzanan dik bir merdiven çıktı.
"Hemen döneceğim! " dedi rahip. Elinde parşömen tomarıyla, kaba, toprak basamaklardan koşarak indi. Merdivenlerin sonunda kapağına oyulmuş büyük, güzel, karmaşık detaylarıyla üzerinde ankh bulunan taş bir sandık vardı. Rahip sandığı açtı, içinden değerli taşlarla süslenmiş iki koruyucu silindir çıkardı ve parşömen defterleri silindirin içine koyup sıkıca mühürledi . Parmağını kapaktaki pürüzsüz oyulmuş ankhın üzerinde saygılı bir biçimde gezdirerek içinde gizlenen sırrın ve güçlü bilginin güvende kalması için sessiz bir dua okudu.

Zaman tükeniyordu. İşgalciler kapıyı kırmak üzereydiler. Çaresiz kalan gizli geçidin dışındaki rahipler arkadaşlarını aşağıda bırakarak gizli kapıyı çarparak kapattılar. Hemen gizli kapıyı sakladılar ve bankları önüne yerleştirdiler.

Çeliğin çınlaması ve bağıran tehtidkâr sesler duyuldu. Düşmanlarının yaklaşmata olduklarını biliyorlardı. Kendilerine ulaşmalarına artık saniyeler kala askerlerin saldırısıyla karşılaşmak için cesurca beklediler.
İlk asker Tapınağa girdiğinde rahiplerden biri başının arkasına bir değnekle vurarak onu yere yıktı. İkinci asker yüzüne vurulan bir meşaleyle darbe aldı ve acıyla yere yığıldı. Rahiplerden biri elini cübbesinin cebine attı ve küçük bir keseyi eline aldı. Keseden bir toz çıkardı ve kapıdan giren diğer askerlerin yüzüne fırlattı. Asker gözleri yanarken ve nefes almaya çalışırken boğazını tutuyordu. İnce toz hızla adamın ses tellerini ve ciğerini yakmıştı.
Ölümü sessiz bir ölüm olacaktı. Ciğere çekildiğinde öldürücü olan toz, askerin kalan son nefeslerini de bastırmıştı.
Gözleri inanamamanın verdiği donuklukla sonuna kadar açılmış bir halde yere düstü. Yine de odaya birçok asker girmişti. Rahipler kahramanca mücadele ettiler , ancak ne sayı ne de saf barbarlık açısından onlar acımasız ve tehlikeli askerlerin dengi değillerdi. Başta kapıyı tutmaya çalışan iki rahip karınlarından vahşice bıçaklanmıştı; bir zamanlar saf beyaz olan cübbeleri koyu kırmızı kan lekeleriyle doluydu. Ölümcül yaralara boyun eğerek yere yıkıldılar

Arkadaşlarının gözleri önünde katledilmesine şahit olan genç bir rahip acıyla haykırdı ve intikamlarını almak için ileri atıldı. Yerde yatan askerlerden birinin elinden bir kılıç kaptı ve saldırganlara hücum ederek askerlerden birinin eline bir darbe indirdi. Adam acıyla haykırdı. Yaralanan ve öfkeyle dolan asker karşılık vererek palasını rahibin göğsüne sapladı. Genç adam dizlerinin üzerine çöküp kılıcın göğsünden çıkan kabzasını görmek için aşağıya doğru bakarken, asker kötü niyetli bir şekilde gülümsedi.
Nefessiz kalan rahip vücudunun inkâr edemediği şeye inanamayan gözlerle yere düştü. Askerin ayaklarının dibine düşerken yangından tek bir damla parlayarak süzüldü. Aniden , kör edici mavi bir ışık yolunun üzerindeki her şeyi neredeyse atomlarına ayırarak dışarıdan bir yerden Tapınağın içine doğru parladı. Daha sonra düşük bir gümbürtü yükseldi. Büyük bir patlama yeri sarstı. Ahşap ve taş parçalara ayrılıyormuş gibi , gök gürültüsünü andıran sağır edici sesler duyuldu. Ateş ve yoğun sıcaklık tavanı çökerterek, herkesi içerde kıstırarak ve ezerek tapınağı paramparça ediyordu. Geriye kalan tek şey harabeydj. Aşağıda, yeraltında, korkmuş ve kafası karışmış olan yalnız rahip korkunç patlamayı duymuştu. Ve sonra ölümcül bir sessizlik oldu...

KİERANİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin