Derin bir nefes alarak huzurevinin ana kapısını açtı, Hazal. Buraya bir haftadır her gün geliyordu. Lisede son sınıfı okuduğundan bazı sorumlulukları vardı. Ama burasıda bir sorumluluktu. Daha çok kendine vermiş olduğu bir ödevdi
Edebiyata âşıktı, okumayı severdi. Okudukça kelimelerle dans ederdi. Yazarların kelimelerle bir dünya oluşturması çok hoşuna gidiyordu mesela. Belki de bu yüzdendir yazmayı da seviyordu.
Bu seneki yarışmaya katılmayı düşünmemişti aslında ama öğretmeni ona cesaret vermişti. Ailesi yazar olmasını istemiyordu mimar olmalıydı biricik kızları, onların gözünde. En azından onlar öyle istiyordu. Bundan sebeptir ki ders çalışmaktan başka bir hayatı yoktu genç kızın. Bu yarışmadan da haberi yoktu ailesinin. Bilselerdi eğer kızarlardı, okul ve dershane hariç evden çıkmasına izin vermezlerdi. Ailesi çok gaddardı.
Velhasıl katılmıştı yarışmaya, Hazal. Lâkin yeni yazdığı hikâyeyi beğenmemişti hocası. Tabiri caizse yerden yere vurmuştu yazdığı kıymetlisini.
"Bak kızım, anlatımın çok hoş ama konu aşk hikâyesi ve yazdıkların hiç gerçekçi değil," demiş ve onu Yonca Huzurevine yönlendirmişti.
"Oraya git ve gerçek hayatı gör. Önüme mükemmel bir hikâye koy, geleceğin yazarı."
***
Bugünkü gelişinde kurbanını gözüme kestirmişti, genç kız. Ahmet Kumral. Yaş yetmiş ama iş bitmemişti. Sadece fazla içine dönük bir insandı. Kimseyle konuşmuyordu. Sessiz kişilerin her zaman sakladığı şeyler olurdu. Acılarında boğulur, konuşamazlardı. Bankta oturan Ahmet Beyin yanına oturduğunda sessizdi.
"Merhaba Ahmet Bey, bugün nasılsınız?"
Yaşlı adam, suratına baktı. Duygusuzdu.
"Sana ne!"
Ve her zaman yaptığı gibi rahatsızca kalkıp odasına gitti. Bugünde böyle geçmişti. Ama yarışmaya az kalmıştı işi hızlandırmalıydı. Yaşlı adamın kapısını çaldığında içeriden ağlama sesleri geliyordu. Çekinerekten de olsa kapıyı açtı. Ahmet Bey, camın önündeki sandalyede içini çeke çeke ağlıyordu.
Hazal'ın bu zamana kadar öğrendiği bir şey varsa o da ağlayan bir insana sarılması gerektiğiydi. Annesi ona sürekli bunu söylerdi. Böyle yetiştirilmişti, Hazal. Kendinden önce başkalarını düşünmesi gerektiğini daha küçük yaştan anlatmıştı ona ailesi. Ahmet Beyin elini tuttu önce, titreyen dudaklarını görünce de sıkıca sarıldı. Aradan geçen dakikaların ardından yaşlı adam sakinleşmişti.
"Neden sürekli buraya geliyorsun?"
Önce biraz düşündü. Cümlelerini nasıl toparlayacağından emin değildi.
"Öncelikle, ismim Hazal. Yazar olmaya meraklı, yazarak hayata tutunan bir kızım. Okulda bir hikâye yarışmasına katıldım, hayalimi süsleyen bir ödül var işin sonunda. Ve..."
"Ve?"
Derin bir nefes aldı. "Ve hikâyem hazır değil. Sizin hikâyenizi dinlemek istediğimden sürekli geliyorum buraya. Bir haftadır sizi tanımaya çalışıyorum, efendim. Bana... Bana hikâyenizi anlatır mısınız?"
Çekingence sorulan soruya karşılık Ahmet Bey, oturduğu sandalyeden kalktı. "Sana anlatırsam eğer hikâyemi herkes bilecek mi?"
Çokça tedirgin olmuştu, Hazal... Herkes bilecek derse kesin anlatmaya razı gelmeyecekti, Ahmet Bey. Tam hayır diyecekken adam konuştu: "Sana bir şartla anlatırım her şeyi. Hikâyemi herkes bilecek, herkes bilecek ki bu yanlışları bir daha kimse yapmasın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Gerçeğim (Bitmiştir.)#Wattys2015
RomanceBazen yapılan hatalar çok can yakar. Geçmişe dönüp bakamaz, yaptıklarınızla yüzyüze gelemezsiniz. Yıllar önce iki kardeş aynı kıza aşık olmuştu. Kız ise birini seçmişti ve bu seçimin getirdiği kötü kaderi, yıllarca benliğinin en derininde saklamıştı...