Güldüğün gibisin işte, onlarca saniye gülünce bitiyor her şey. İnsan en büyük acılarının arasında güler. Ben varım diye. Ve insanlar da seni böyle karşılar. Ne de dayanıklısın sen öyle diye. Dayanıklılık mı o yoksa sandalyenin kısa bacağının altına koyulmuş kağıt mı. Ya o kağıdı bi gün çekerlerse yine sarsılırsan. İçini dök dedikleri şeyi yap. Yoksa büyüyemezsin. Ama içinde sakladıkların büyür yaşlanır. Hissiz olur ölür gider belki de. Sahte gülüşler yerine gerçek gözyaşları saç etrafına. Bir gün güneş çıkar unutma. O gözyaşlarını kurutur. Yine sen olursun. Ama kapalı bi odaya güneş ne girer ne de ısıtır. İçindeki gözyaşlarını kurutamazsın. Koyver gitsin herşeyi. Dışarıya ağla, gülümsemeni içinde sakla. Belki günü gelir onları gerçek birine açarsın.
......................
Güle güle. Açıklamasını yap bunun. Giderken kullanılacak iki kelime var. Ya Güle Güle ya da hoşçakal. Bana bunları biraz anlatsana. Ne demek olduğunu. Güle güle derken gerçekten gülebilecek misin. Öyle mi varsayacaksın. Eminim öyle olmayacak. Sevdiysen tabi. İçin kan ağlayacak. Ya Hoşçakal. Bu kelimeyi söyleyebilir misin giderken. Hoş kalabilecek mi kalan. Burda kalan hoş olabilecek mi. Burda işler göründüğü gibi gitmiyor. Güneşliyse hava giderken yağmurları yağdırıyosun. Kara şimşekler falan. Belki de kafamda oluyordur bunlar. Gitmek göründüğü gibi kolay değil. İki kelimeye sığmıyor. Bana hoşçakal demek yerine anlayamacağım cümleler kur. Onları anlamaya çalışırken gittiğini unutayım. Bana öyle küfürler söyle ki var mısın yok musun anlamayayım. Bildiğim cümleleri kur veya gidişine kendşmi hazırlayayım. Ama hoşçakal kelimesini kullanma asla. Olmayacak şeyin vaadini verme sakın. Sadece Elveda.