Bölüm 2 - İlk tür mü?

21 1 2
                                    

Meraklı gözler yerini ağlamaklı ve çatık kaşlara bırakmıştı. "Sen, ciddi misin?" Orta yaşlarda bir kadın gelip yatağımın kenarına oturdu. "Hafızanı falan mı kaybettin?" Ellerini çeneme koydu ve kafamı sağa sola yavaşça çekiştirmeye başladı.

Elini tutup yüzümden uzaklaştırdım. "Beni dinleyin, sizin kim olduğunuz hakkında en küçük bir fikrim yok ama beni rahat bırakın, lütfen. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var." Hepsi kafasıyla beni onayladı ve odadan teker teker çıkmaya başladı. En son o kadın çıktı ve yere bakarak kapıyı kapadı.

Doğruldum, düşünmeye başladım. Ne olmuştu? En son neredeydim? Merdivenlerden mi yuvarlanmıştım? Yoksa biri benim kafama falan mı vurmuştu! Yah! Hiçbir şey hatırlamıyordum. Ne innesiydi bu? Salgın falan mı vardı? Yo... Yoksa tecavüze mi uğramıştım?

Ayağım düşüncelerime eşlik ederek titrerken kendimi kaybettiğimi hissettim. Yastığa sırtımı iyice gömdüm ve etrafı incelemeye başladım. Kolumdaki serum hareket etmemi engelliyordu.

Duvarı incelerken görüş açıma bir şey girdi. Bizim gibiydi. Elleri ve ayakları vardı ama yanında bir yaratık vardı. Korkuyla panikledim. Elim ayağım birbirine girmişti. Yataktan inecektim ki o şey konuştu. "Sakin ol, bizden zarar gelmez." dedi ve yaklaşmaya başladı.

"Yaklaşma! Bana yaklaşma!" Yataktan inince kolumdaki serum çıktı ve kan akmaya başladı. Bize benzeyen şey bi anda kayboldu. Sonra da önümde belirdi. Elini koluma koyup kanayan yere bastırdı. Elini çektiğinde oranın iyileştiğini gördüm. Şaşkınlıkla olan biteni izlerken, o şey koltuğa hızla oturdu. Gözleri sürekli renk değiştiriyordu.

"Sana olan biteni anlatacağım ve eğer kabul edersen bizim yaşam alanımız olan ST30'a seni ışınlayacağım." Yatağın kenarına oturdum. O yaratık da bizi izliyordu. Rengi pembeydi, gözleri kocamandı ve şirin bir lolipopa benziyordu.

"ST30 da ne innesi?" dedim ve cevap bekledim. "ST30 sizin yaşam alanınızın 3000 yıl ilerisinde. Gerçek adı Star 3000 ama biz ST30 diyoruz. Orada yaşayanların özel güçleri var. Mesela ben rüzgara hakimim." Kafam iyice karışmıştı. Ne saçmalıyordu? Kamera şakası falan mı yapıyorlardı?

"Rüzgara hakimim derken?" Gözü yine renk değiştirmişti. "Ve... Gözlerin neden renk değiştiriyor?" dedim. İyice korkmuştum. Vampire benziyordu. Gözleri kırmızıya dönmüştü. "İlk önce rüzgar olayını açıklayayım. Biz buna ST30'da Psişik güçler deriz. Herkesin özel güçleri vardır ama kötüye kullanan olursa cezalandırılır. Nasıl diye soracaksın eminim. ST30'un etrafında görünmez bir kalkan vardır ve eğer gücünü kötüye kullanan olursa bu kalkanlar açılır. Etraf da sonsuz boşluk olduğu için bunların gücü alındıktan sonra boşluğa fırlatılır."

Gözleri normala dönmüştü. "Ah, pekala. Ama bana bir cevap borcun var. Hala ne olduğunu söylemedin." Biraz düşündü ve koltuktan doğruldu. Ellerini dizlerine dayayıp çenesini ellerine yasladı. "Aklın karışacak ama ben Tespestatem Laculis'im."

Tam küfür edecektim ki kendimi tuttum. "Ne saçmalıyorsun sen? Tes... Tes ne?" Gözleri yeniden kırmızıya dönmüştü. "Bana kısaca Laculis diyorlar. Şimdi seni götürmem gerek. Boss bekliyor." Ne olduğunu anlamadan ellerini üzerime hızla koydu ve birden etraf masmavi oldu.

(...)

Yere ayaklarımın değdiğini hissediyordum ama etrafta yıldızlardan başka bir şey yoktu. Laculis midir nedir önden yürüyordu ve ben düşerim diye hareket etmiyordum. Durdu ve arkasını döndü. "Ne bekliyorsun? Takip etsene!" diye bağırdı. Gözlerini bana dikti ve beni havaya uçurdu.

Rüzgara hakimim derken bunu mu kastediyordu? Bu... Bu eşsiz bir şeydi. Git gide görüntü netleşti ve etrafta uçan tuhaf cisimler belirdi. Büyük binalar... Kocaman televizyoni andıran şeyler... Uçan robotlar... İnsanların oturdukları koltuklar bile havadaydı. Bu uzay... Şehir... Gezegen ya da herneyse... Tek kelimeyle mükemmeldi.

"Laculis!" diye bağırdım. Beni yere indirdi ama hala bir balon gibi uçtuğumu hissediyordum. İnsanlar bana baktı ve gözlerınden bir şey çıkarıp fotoğraf cekmeye başladı. Bir kız eliyle işaret edip bağırdı. "Bakın! Yeni Uveco geldi!"

Az önce ne demişti? Uveco da neydi?

İsanlar alkış tutup Uveco diye bağırmaya başladılar. Ben de küçük bir selamlamayla onlara eşlik ettim. "Uveco! Sen bizim ilk türümüzsün!" diye yan taraftan bir kız bağırdı. İlk tür mü?

THE BOSSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin