YALNIZDIM DÜZELTMEDİNİZ

162 37 21
                                    

Yalnız yaşamayanlar bilmezler , sessizliğin ne kadarda korkutucu olduğunu.İnsanın kendi kendine konuşmaya nasılda alıştığını.

Gene kendimle konuştuğum zamanların birinde, ekim ayının herhangi bir salı gününde. Benim için günlerin pek önemi yok ama ben bugüne salı demek istedim.İşte önemsiz bir salı gününde; Babadan kalma ahşap evde salon diye tabir ettiğim bir kanepe ve bir koltuğun bulunduğu, üst kattaki komşumun verdiği tozdan görünmeyecek hale gelmiş, asıl rengi mavi olan ama siyaha dönmeye başlayan emanet halının üzerinde, ahşap kaplı pencereden dışarı bakarken, koalaların ne kadar yalnız olduğunu düşünmeye başladım. Gerçi pencerede pek temiz sayılmazdı ama en azından dışarıyı görebiliyordum. Dışarıdan ziyade benim için önemli olan koalaların ne kadar yalnız olduğuydu. Birden duvardaki bozuk saatin üçe yaklaştığını görüp bir an evvel bu tozlu evden çıkarak tren garına gitme isteği uyandı. Uyandırmakla hata mı ettim bilmem ama uyandırmakta işime gelmemişti.

Salonun köşesinde bulunan üzerini toz kaplamış şemsiyeyi alıp, soğuktan elime yapışan kapı kolunu açmamla birlikte içeriye temiz hava girmişti.Her zamanki gibi kapımı kilitlemedim. Gerçi kilitlesem bile kapıyı iki kere kuvvetli çalsam kendiliğinden açılır. Ayakkabılarım her zaman kapımın dışında durur ne hikmetse kimse çalmaz. Merdivenleri sayarak indim aşağıya. Dış kapıya geldiğimde kaç merdiven olduğunu unuttum. Aslında içimde bir ses olması için saymıştım merdivenleri. Sokağa çıktığımda yağmur durmuştu. Bu mevsimde hayret edici bir olay değildi. Genede şemsiyemi açmıştım. Yağmur yağacağından emin adımlarla parke taşlı sokakta yürümeye başlayıp, her zamanki gibi kaldırıma park eden arabaların verdiği rahatsızlıkla kendimi yol ortasında buldum. Su birikintilerine basmaktan hoşlanırcasına yürümeye devam ettim.

Sokak hep aynıdır. Köşede yılların vermiş olduğu samimiyeti yüzünde barındıran bakkalımız, dört duvarla çevrili küçük bir odaya sığdırılabilecek herşey sığdırmıştır. İsmini hiç sormadığım, orta yaşlarda, alnı açık diye tabir ettiğimiz ama kel, sakalları kır bir adamdır. Bir gün vakit bulursam alnı açıkların sakal bırakma isteğini sormak isterim gerçi terbiyesizlik olur çekincesinden dolayı sormak istemeyebilir ya da anlattıklarını dinleyemeyecek kadar üşenebilirim. Ama ilk önce adamın ismini öğrenmeliyim.
Yanı başında kahvehane var. Kapının önünde her zaman aynı adamlar oturur. Kahvehaneye bir kere çay içmek için girdim. Başka ne için girileceğide muamma. Çayı sabahtan kalmaydı gerçi vakitte sabahtı. Evimin tam karşısında yaşlı bir terzi vardır. Terziler nedense bana hep yaşlı gelir. Ben genç terziye rast gelmedim ya da genç terzilere hep çırak gözüyle baktığımdan kafamda genç terzi kalıbını oturtamadım. Terzinin içerisinde perdeyle ayrılmış bir bölüm, bin dokuz yüzlerden kalma ütüsü, çalışabilirliğini koruyan alman malı dikiş makinası, el işlemeleriyle süslenmiş makası eski ama bir o kadarda parlaktı. Eskimiş masasının yanında koltuğunun yeni olması galiba kendisine olan saygısından. Müşteri içeriye girdiği zaman ayakta karşılayıp muhabbet ederdi. Şimdilerde dükkanı kapalı umarım kendine olan saygısını yitirmemiştir.

Yol üzerindeki su birikintisine basmamla birlikte ayakkabımdan içeri misafir olan o çamurlu suyun verdiği titreme duygusuyla tren garına doğru yürümeye devam ettim.Bu arada yağmur tekrar yağmaya başladı. Kol saatime baktım ve saat hala üç..

SAAT :3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin