Tren garı

144 32 19
                                    

Gökyüzü hala siyah beyaz yağmur hızla devam ediyordu. Kafamı kaldırdığımda tren garına varmıştım.Tren garı dışardan bakıldığında çevresindekilere göre oldukça eski bir yapıydı. İki tarafından kubbelerle inşa edilmiş tam orta yerinde kocaman tahta kapısı olan, tahta kapının üzerinde roma rakamlarıyla büyükçe bir saat vardı. Gökyüzündeki o siyahlaşan bulutların altındaki bu gar, sakinliğiyle beni cezbediyordu.

    Ağır tahta kapıyı iterek içeri girdim ve içerinin sıcaklığı bir anda içimin titremesine sebep oldu. Bileti almak için acelem yoktu ve bende bekleme salonuna doğru ilerledim. Garın dışarıdaki büyüklüğüne rağmen bekleme salonu bir o kadar küçüktü. Dört duvarına bitişik tahtadan yapılmış olan oturma yerleri ve büyük pencereleri vardı. Girişin tam karşısındaki yerde genç ve iri yapılı bir adam koltuğu kaplamış, yastık olarak poşetlerini kullanıp boylu boyunca yatıyordu. Diğer taraflarda nedense hep yaşlı insanlar tıkış tıkış oturuyor ve kimseden çıt çıkmıyordu. Yatan adamın baş ucuna doğru mavi takım elbiseli, pantolonunun paçası bileğinin üzerinde, pembe gömlek ve beyaz kravatıyla yirmi yaş civarında, saçları düzgünce kesilip taranmış, yakışıklı bir genç başını iki elinin arasına almış ağlıyordu. Onun yanıbaşındaki orta yaşlardaki adam gencin sırtını ovuşturuyor ve bişeyler söylüyordu. Merak edip yanlarındaki boş yere oturdum. İlgisiz gibi davranmaya çalışarak ayağımı ayağımın üzerine atıp karşı pencereye doğru bakmaya başladım. Yavaştan başımı mavi takım elbiseli adama bakmak için çevirdiğimde yanındaki orta yaşlı adamla göz göze gelmiştik. Kafamı diğer yana tekrar çevirmek istesemde artık iş işten geçmişti. Öylece bakakalmıştım. Adam birden lafa girdi." Ailesini kaybetti garibim." Geçmiş olsun dercesine kafamı sallayabildim ve devam etti." Korkmayın bizi duymaz. Aslında duyar ama sabahtan beri ne söylediysem duymadı. Bu gencin ismi Yusuf'tur. Bende amcasıyım. Ah garibim ahh. Geçen salı günü evinde anne ve babasını yerde ölü olarak, komşuları bulmuş. Evden gelen kokuları farkeden komşuları kapıyı kırıp girmişler. Artık koku tüm apartmanı sarmışta öyle bulabilmişler. Bir de ne görsünler anne baba yerde kan revan içinde yatıyor, bu garibimde üstü başı kan, anne ve babasına sarılarak ağlıyormuş. Hemen polisi ve acili aramışlar. Polis gelip olayı araştırmış. Olayı ne gören var ne de duyan. Bu çocukta zaten doğuştan beri konuşamıyorki olayı anlatsın. Garibim bide olayın şokuyla ne hale gelmişse artık. Belki öldürdüler, belkide bu çocuk yaptı kim bilir. Ama polis hiç bir şey bulamadı. Araştırmaya devam ediyorlar. Bende Yusuf yalnız kalmasın diye ... dan geldim, kimseside yoktur benden başka. Şimdi de dönüyoruz."
 
     Adamın kırk yıllık dostmuşuz gibi bana Yusuf'un yaşadığı olayı anlatmasını garipsedim. Çocuğun durumuna da üzülmüştüm hani. Kim bilir kim öldürmüştü. Yusuf'a baktığımda başını ellerinin arasına almış hâla ağlıyordu. Kafamı önüme eğdim ve yanlarından kalkıp gişenin önüne doğru ağır adımlarla ilerledim. Gişedeki memur emekliliğine yaklaşmış yılların ona bahşettiği kırışıklıklardan memnun olmayan kır saçlı siyah gömlek ve beyaz kravatlı şişman bir adamdı. Bileti zar zor yazıyor, yazarken eli titriyordu. Önümdeki dört kişiden sonra sıra bana gelmişti."Nereye" diye sordu gişedeki memur. Gideceğim yeri elimle gösterince kafa sallayıp homurdanarak yine o titreyen elleriyle bileti yazdı. Biletimi elime alıp kabanımın sağ iç cebine iliştirdim. Tam bu esnada dışarıda bağrışmalar duyup ağır tahta kapı girişine doğru ilerledim;

    Kalabalığın içine karışıp baktıkları yere doğru bakınca tren garının çatısında, tam saatin bulunduğu yerin üzerinde bir adam atlamak için orada öylece kalabalığa bakıyordu. Yusuf değil miydi o? Hangi ara çıkmıştı çatıya. Arkasında da amcası "Yapma evladım n'apıyorsun düşeceksin geri gel." Bekleme salonundaki uyuyan adamda yerinden kalkıp esneyerek kalabalığın arasında yerini almıştı. Garip bir şekilde insanlar sinema izleyicisi gibi garın önüne doluşmaya başlamışlardı. Meraklı kalabalık çatıdaki gence ve amcasına bakıyor kendi aralarında fısıldaşıyordu. Sanki herkes atlaması için bekliyordu. Hiç bişey yapamayacağımı biliyordum. Benimde meraklı kalabalığın suçuna ortak olup atlamaması için dua etmekten başka çarem yoktu. Kafamı tekrar yukarı kaldırdığımda sanki bir kuş gibi süzülen o genç insanı yüzündeki o mahzun gülüşle atlarken görmüştüm. Birden kalabalığın ortasına atlayıverdi. Meraklı kalabalık başına toplanmış herkes hayretle bakıyordu. İçlerinden sıyrılıp yerde yatan Yusuf'a doğru koştum. Nabzını kontrol ettiğimde atmıyordu. Yüzü kan içerisinde , ağzından kan geliyor ve gülümsüyordu. Kalabalıktan çıt çıkmıyor amcası feryad ediyordu. Kafamı kaldırıp baktığımda tren garının saati üçü gösteriyordu...

SAAT :3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin