Yarım saattir birlikte terastaydık ve hava iyice soğumuştu. Üşüdüğüm için odaya girecektim ki o benden önce davranıp odasına gitti. Terk edildim dostlar! Ben seni sevmiştim sen bana neden bunu yaptın Gökay!
Ben de o gittiği için odaya gittim. Üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Tam yatış pozisyonuna geçiyordum ki biri cama tıkladı. Gökay bize battaniye ve yastık getirmişti, yere koymak için de bir örtü bulmuştu. Ay ya bu çocuk muhteşem!
Hemen terasa koştum. Örtüyü yere serdi ve yastıkları üzerine koydu. Ben oturacağımızı düşünürken o resmen yastığı başının altına koydu ve uzandı. Bana da uzanmamı söyledi gülerek. Çocuğun gülümsemesini görseniz her dediğini benim gibi kabul edersiniz canlarım. Ya da görmeyin sakın, o benim.
Ben de uzandım. Örtü çok fazla geniş değildi ve bu yüzden yakındık birbirimize. Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu? Ona baktığımda kusursuz yüzü karşılıyordu beni. Hayır, yani Allah bizlerden almış sana vermiş galiba Gökaycım. Bu ne güzellik?
Ona baktığımı anlamış gibi gülümsedi. Gökyüzüne bakıyordu. Ben de onu sapık gibi dikizlemeyi bırakıp gökyüzüne baktım. Gökyüzüne bakınca kendimi kaybettiğimi söylemiş miydim? Hele geceleri -tam şu anda olduğu gibi- yıldızlara bakarken hayallere dalmayı çok seviyordum. Evet, fazla hayalperest bir insandım ama gerçekleşeceğine adım gibi emindim.
Gökyüzünü incelemeye o kadar dalmıştım ki bana baktığını fark etmemiştim. En sonunda ben de ona bakmak için döndüğümde göz göze geldik. Utanç duygumun olmadığını düşünen ben yanaklarımda sıcaklık hissettim. Hadi ama benden bahsediyoruz. Benim içime ne kaçtı?
Gülümsedi ve ben de gülümsedim. O gülümsediğinde ben de gülümsüyordum otomatik olarak. Aptallaştım sanırım bilmiyorum, şuan hayal dünyasında mıyım neyim? Ya şizofrensem, Gökay sadece bir hayal ürünü ise. Hayır, hayır saçmalama Lamia.
''Hey beni dinliyor musun? Daldın gittin.'' Bana bir şey dediğini bile fark etmemiştim.
''Ah, üzgünüm. Tekrar söyler misin?''
''Buraya neden geldin?'' Bana bakarken gözleri parıldıyordu. Sen böyle bakarken ben senin için geldim bile derim. Şu cümlede bir gülüm eksik, o da olsa kamyon arkası yazısı olabilirdi.
'' Astroloji okumak için buraya geldim. Üniversiteyi burada okuyacağım. Belki bilirsin Sheila Üniversitesi. '' Şaşırmıştı. Hayır, bunda şaşılacak ne var?
''Aynı üniversiteye gideceğiz. Ben de lisede buraya geldim. Ailemden ayrı yaşıyorum, onlar Türkiye'ye döndüler. İyi komşular olalım ayrıca iyi okul arkadaşı.'' Gülümseyerek elini uzattı.
Gülümseyerek elini sıktım. İçime sanki elektrik akımı girmişti. Bu nasıl bir his böyle? Lamia, kendine gel. Sen Lamia'sın.
'' Hangi bölümde okuyacaksın?'' dedim. Merak ediyordum, söylememişti.
'' Uzay mühendisliği okuyacağım. Hep roket tasarlamak istemişimdir.'' Vay canına. Aptal gibi gülümsedim, sessizce yuh bile dedim. Helal bana!
''Büyülenmiş gibi duruyorsun. Gülümsemeni sevdim.'' dedi gülerek. Yine yanaklarımı sıcak bastı. Yapma bunu, yapma bunu Gökay!
''Ah, sanırım uyumam gerek. Teşekkür ederim beni evine aldığın için. Yoksa bu soğukta donabilirdim.''
''Sorun değil, gitmene üzüleceğim sanırım. İyi geceler tatlı rüyalar.'' İnan rüyalar senden tatlı olamaz demek istedim ama içimdeki kıro benliği dışarı çıkartmadım.
''Sana da iyi geceler, tatlı rüyalar.'' dedim. Mırıldanma sesleri duydum. Duyamadığım için merak ettim.
''Bir şey mi dedin? Duyamadım.''
Birden surat ifadesi gerildi.
''Ah, h-hayır, bir şey demedim.''
Uyumaya gittim ve kendimi resmen yatağa attım. Güzel rüya göreceğime emindim.
Sabah uyandığımda doğru banyoya koştum. Yüzümü yıkayıp aşağı indim. Hani filmlerde olurdu ya evi yemek kokuları sarardı, başrol kadın yeni uyanırdı, adam ise kahvaltı masasını hazırlardı. Yeni evli olurlardı falan. Resmen öyle olmuştu.
Karşımda mutfak önlüğü giyen bir Gökay, gülümsediğinde gözlerini kaybeden bir Gökay, mükemmel bir Gökay vardı.
Hemen masaya otur dedi ve bende ikiletmeden oturdum. Annem bile böyle kahvaltı hazırlamamıştı bana. Kendim kahvaltı pek tercih etmesem de buna hayır demezdim.
Sucuklu yumurta yapmıştı ve kahvaltılıkları koymuştu masaya. Yardım edecek bir şey var mı dediğimde gerek olmadığını söylemişti.
Masaya oturduk ve yemeye başladık. Yemeklere dalmıştım.
'' Baban şifreyi sana mesaj attı mı?'' Evet anlamında başımı salladım. Surat ifadesi üzgün gibiydi ya da ben öyle görmek istiyordum.
Gitme vakti gelmişti. Ona teşekkür ettim ve birden bana sarıldı. Hadi ama! Yapılır mı bana bu zalim seni! Kalbimin atışı hızlanmıştı. Aşık olmayı düşünme bile dedi kötü iç sesim. Sanane!
Gülümsedim ve el salladım. Gören de tekrar Türkiye'ye geri dönüyorum sanırdı. Komşuyduk ve her gün birbirimizi zaten görecektik. Bir de ağlasaydın Lamia.
Elime bavulumu verdi ve ona tekrar teşekkür ettim. Yan kapıdaki evime gidiyordum. Benimle birlikte geldi dayanamadığını söyleyip. Bu bana aşık mı oldu ya? Bana eşlik ettikten sonra gitti.
Kapının şifresini girdim ve içeri adım attım.
Yepyeni bir hayata başlayacaktım.
-
* Yeni bölüm de gecikmeden geldi. Lütfen yorum yazın, oy verin.
*Özellikle yorumlarınızı okumayı seviyorum. Bir dakikanızı alır.^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ TOZU
Novela JuvenilBurçların doğruluğuna inanan ve astrolog olmak isteyen Lamia astroloji okumak için Amerika'ya gider. Amerika'da Gökay ile tanışır ve komşu olduklarını anlar. Bu iki komşu arasında neler olacaktır? Bu güne kadar yazdığı burç yorumları Lamia'nın haya...