Ayna da kendime bakarken bu hayatta bir yerim olup olmadığını merak ediyordum. Evet, bu hayatta bir yerim vardı ama bu hayatın önemli bir yerinde değildi. En gerideki sıradanlardandım. Sıradan olmak benim canımı sıkmıyordu. Aksine sıradan olmak için çaba harcıyordum. Göze batmamak, herkesten uzakta, kimsenin tanımadığı biri olmak için. Böylece daha az acı çekeceğimi düşünmüştüm. Yanılmış mıydım? Yanlış yaptığım bir şey mi vardı? Aşık olmak sıradan insanlar için değil miydi?
Sıradan bir aile kızı, sıradan bir öğrenci, sıradan bir arkadaş, sıradan bir sevgili. Hayır, hayır hiç sıradan sevgili olmamıştım, bu yanlıştı. Sıradan bir yaşam için sıradan bir sevgili olmam gerekirdi değil mi? Ama ben çirkindim. Tabii ki de öyleydim. Bunun için sıradan olmayı seçmiştim. Sıradan olup bütün gözlerden uzak olacaktım bu sayede kimse çirkinliğimi fark etmeyecekti.
Aynadaki yansımama bir kez daha çekinerek baktım. Gözümden akan yaşı silme zahmetine girmedim. Kısa kabarık saçlar, sıradan kahverengi gözler, pürüzlü bir yüz, kısa bir boy, çıkmış bir göbek, yenilmiş tırnaklar, çatlak dudaklar. Çirkin olduğumu anlamak zor değildi.
Belki çirkin olmasaydım aşkıma kavuşurdum. Can benim fiziksel özelliklerimin zıtlığını yansıtıyordu. O makenleri aratmayacak kadar mükemmeldi. Çirkin olmasaydım, beni sevebilirdi.
Ona onu sevdiğimi söylediğimde alayla gülümsemezdi güzel olsam. Severdi belki beni. "Bunu demediğini var sayıyorum." Demezdi. Gülümserdi ve belki bir kahve içerdik. Sonra severdi beni. Arkadaşlarına onu sevdiğimi anlatıp lisenin son iki senesini kabusa çevirmezdi. Lisenin son iki senesini soluksuz okunacak romantik bir romana çevirirdi güzel olsam. Severdi beni.
Ama ben çirkindim.
Orantısız vücudumu kıyafetlerimin altına sakladım, çirkin yüzümü kabarık saçlarım arkasına sakladım, aşkımı kalbimin derinlerine sakladım. Kolumun altına sıkıştırdığım çizim defterimle evden çıktım.
Diğer Taraf, en çok sabahları sessizdi. Sohbet etmek için gelmiş birkaç kişi haricinde kimse olmazdı. Çizim yaparken biramdan bir yudum daha aldım ve yüzümü buruşturdum. Kafamdaki düşüncelerden uzaklaşmak için çizim yapmam lazımdı. Düşünceler beni boğarken çizim yapmak için ise kafamın iyi olması lazımdı.
Kaç tane içtiğimi ya da ne kadar süre çizim yaptığımı kestiremiyordum.
"Kafayı mı yedin sen?" Mert'in bağıran sesi kafamı defterden kaldırmama neden oldu. "Ne yaptığını sanıyorsun? Sabahtan beri seni arıyoruz."
"Telefonun niye kapalı?" diye sordu Emre yanıma oturup kafasını deftere uzatıp ne çizdiğimi görmek için çabalarken.
Mert'in aksine rahat davranıyordu. Bu yüzden onu seviyordum. Mert gerektiğinden fazla ciddi olabiliyordu.
"Telefona ihtiyaç duymadığımı biliyorsunuz."
Kafamı kaldırıp gök yüzünde şehir ışıklarının ışıltısında kaybolmamış yıldızlar hayal ettim. Hava kararmıştı.
"Buraya gelirken haber verebilirdin." Dedi Mert karşıma otururken.
"Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı."
Bir şey diyecekti ki yüzünü buruşturup kokunun çizdiği hayali yolu takip etti burnuyla. "İçtin mi sen?"
Kafamı salladım.
"Kaç tane?"
Omuz silktim. Kafasını sağa sola salladı.
"Kızımız büyümüşte içki mi içermiş?" derken yanağımı çekiştirdi, Emre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Nakarat
RomanceHayatı kurallar üzerine kurulu sessiz bir kız. Kurallara baş kaldırmış dik başlı bir oğlan. Kız aşık. Oğlan aşık. Aşkı bulduğunu sanan biri mutlu diğeri mutsuz iki kişi. İki farklı dünyada yaşayan iki farklı kişi. Biri diğerini fark edene kadar yaşa...