1

21 1 0
                                    

                  

                  

Gözlerimin ağırlaştığını hissediyordum. Göz kapaklarım artık "kapat beni uyu" dercesine beni yönlendiriyordu. Gözlerimle ruhum nedense ters hareket etmeyi severdi. Gecenin karanlığı çökmüş şehrin üstüne. Ufak tefek sokak lambaları aydınlatıyor şehrin karanlığını. Şu an kulaklarıma gelen tek ses börtü böceklerin sesiydi.

Düşündüm bir kereliğine kendim için. İhiyacım olan neydi? Huzur? Para? Veya yalandan mutluluk mu? Hiç biriydi aslında ihtiyacım olan biraz dinlenmek. Kafamı vurup yastığa saatlerce boş tavana bakıp düşünmek, hayal kurmak. Beni en çok rahatlatan da buydu. Sadece hayal kurmak veya kafamda uydurduğum ve devamını getirmeye bayıldığım senaryolar oluşturmak. Bazen bunlar kendimle ilgiliyken bazen de o  gün karşılaştığım kişiyle olurdu.

Denedim. Bir çok kere denedim. Bu zihnimde yazıp çizdiklerimi kağıda dökmeyi. Olmadı kelimeler birbirine yakışmadı. Galiba o hayaller sadece zihnimde güzeldi.

Ben kim miyim? Belki o gün yanlışlıkla yolda çarpıştığın insan, belki hayatında bir defa dahi görmediğin zihninde kurduğun ama daha nasıl olduğunu çözemediğin biri veya hayatının merkezindeki insan. Benim hikayem ne mi ? Benim hikayem kimsenin göremediği yaşamadığı yaşamak da istemediği hikaye. Benim hikayem elindeki her şeyi kaybetmiş tek umudu dahi kalmamış hayatın verdiklerini yaşayan yaşarken de ağır izler alan kızın hikayesi. Benim hikayem o istemediğiniz 3. Kişinin hikayesiydi istenmeyen ruhsuz umursamaz ,herkesin "kimsin be sen" dediği kızın hikayesiydi.

Herkesin bi şansı vardır. Altın parlaklığında görünür parıldar tutarsan satarsan o anlık yararlanırsın ama elinde tutarssan değeri arttıkça kullanırsın. Ben ikinci şeçeneğin insanıyım. Şansımı elimde tuttum ve her geçen gün değerlenmesini bekledim bekledim bekledim.

Gün bana da doğacaktı benim de yüzüm gülücekti. İşte o gün benim için başlıyordu.

Ben asker kızıydım. Kızıydım diyorum içimden hiç gelmesede. Babam 12 yıl önce şehit olmuştu bir görevde annem de o günden sonra bıraktı askerliği. Babama adadı hayatını, babamın ruhuna, aşkına ve bana. Babamın ölümünden sonra kızdı mesleğine küstü. Onun için ilk aşkı mesleği ikincisi de babamdı. Kızdı ilk aşkına küstü. Sevdiğiyle onu tanıştıran ilk aşkıydı ki sevdiğini ondan alan da o oldu.

Babamın ölümünden sonra gelen maaşla ve dedemin ölümümden sonra bağlanan emekli maaşıyla büyüttü beni. Zeki kadındı benim annem. Her anı her şeyi düşünürdü. Bana hiç detayı anlatmasa da babamın canına sebep olanlardan kaçıp taşındığımızı söylerdi bu kasabaya. Burada devam ettik hayatımıza. Babamın mezarından uzakta. Buraya geldiğimizden beri hiç çıkmadık kasabadan. Zaten nereye gidebilirdik ki? Bu zamana kadar sadece 3 defa babamın mezarına gidebilmiştik bu yüzden. Annem de babam da tek çocukmuş iki tarafta da, dedelerim ninelerim ölünce tek akrabamız kalmamış şu fani dünyada.

Belki bir akrabamız olsaydı yardım ederdi bana annemin iyileşmesinde destek olmak için. Babamdan sonra annem o eski haline dönemedi. Ciddiydi annem ama bir o kadar da içten ve neşeli.

Ölenle ölünmez derler ya, yalan. Ölen giderken içinden öyle bir parça alıyor ki onun acısı anlatılmıyor. Yaşayan bilir lafı bana saçma bir şekilde bencil gelse de gerçekten yaşan biliyor bunun acısını. Yaşayanın içi kavruluyor. Annemin içi yıllardır kavrulur durur.

Babamdan sonra annem sakinleşti sustu ne o asi ciddi kadın kaldı ne de neşeli o kadın. Sakin sessiz, benim dışımda kimseyle pek konuşmayı sevmeyen, her gece babamın resimlerine bakarak sabahlayan bir kadın olmuştu. Bana zerre belli etmemeye çalışsa da biliyordum her gece beni yatağıma yatırdıktan sonra gizlice göz yaşlarını döktüğünü. Şükür ki yıllar geç olsa da biraz biraz yaralarını sarmaya başlamıştı onun da.

Güz GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin