Korku.

53 4 0
                                    

Çocukluğumdan beri toplum içinde ağlamamam söylenmişti bana ve ben tamamen küsmüştüm gözyaşlarıma. Düştüğünde kanayan dizine bakıp ağlayan bir çocuk olmadım hiç. Bütün acılarımı gülerek kapatmaya çalıştım. Düşersem kanayan dizime gülüp o yarayla dalga geçer gibi kalkıp yürümeye devam ederim ben. Ağlamak her zaman saçma gelmiştir diyorum ya,bunun doğruluğunu her şeye gülmeye başladığımda anladım. Ağlamak sadece sinirliyken rahatlatır çünkü siniri atar vücuttan. Ama acı çekerken ağlamak o yarayı çatal bıçakla parçalamaya eş değerdir her zaman. Acı çekerken ağlamak o kanayan yaraya tuz basmaktır acımasızca. Benim yaram yıllar önce kabuk bağladı. Peki ya neden bu acı! Babamı özlediğimi söyledim ama yanlış. Ben o adamı özleyemem. İnsan sesini bile hatırlamadığı birini nasıl özler ki?

Ağladığım için kendimden nefret ediyorum. Ben ne zaman bu kadar güçsüzleştim. Ama hayır üzülmedim. Ben üzüntüden ağlamam ki. Sinirlendim sadece. Ben Nehir Duru'yum. Ben ağlamam. Ben sinirlenmediğim sürece harcamam gözyaşlarımı. Kendine gel Nehir! Kendin ol! Üzülmedin ve üzülmeyeceksin!

"Nehir?"

"Ne var!"

"Sinirlendirmek istemedim özür dilerim. İyi görünmüyorsun. Konuşmak ister misin?"

"Kusura bakma bağırmak istemedim. Hayır Poyraz konuşmak istemiyorum. Teşekkür ederim. Yalnız kalabilir miyim?"

"Tabii. Sonra görüşürüz."

Neden bunu yaptığımı bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Böyle durumlarda insanlar genelde konuşacağı birini, sarılabileceği bir omzu ister ama ben istemiyorum. Güçsüz görünmek ve ya hayatım hakkında biriyle konuşmak istemiyorum. Ne oldu neyin var gibi soruları, neyim olduğunu anlatmam için yapılacak baskıları kaldırabileceğimi düşünmüyorum.

Kendi kendime konuşmayı bırakıp sınıftan çıktım. Öğle arasına girmiştik ve bitmesine daha yarım saat vardı. Bahçeye çıkıp Selinay'la Alp'in yanına gittim. Selinay elimi tutup;

"Konuşmak istemeyeceğini bildiğimiz için yanına gelmedik. Kızmadın değil mi?"

"Hayır. Aksine bunun için teşekkür ederim canlarım. Hı bu arada hâlâ merak ediyorsanız gayet iyiyim." diyerek gülümsedim. İkisi de rahatlamış görünüyordu. Beni gerçekten çok iyi tanıyorlardı. Geçen yıl da birkaç kere moralim bozuk olduğunda onları yanımdan göndermiştim ama onlar beni hiç ağlarken görmemişti ve haliyle bu sefer biraz daha meraklanmışlardı. Almira ve Işıl kantinden bize doğru yürürken;

"Tabii ki de size hiçbir şey almadık. Çikolatalar sadece bizim." diye bağırdı.

Alp ayağa kalkıp onlara doğru koştu.

"Verin lan onları. Olum bakın bütün okulu ayağa kaldırırım. O çikolataların parası benden çıktı laan!"

Bizim aramızda böyle bir sıra vardı. Eğer beş kişiysek dördümüz yemekleri alır kalan bir kişi çikolata ve su masrafını karşılar. Bu döngü her zaman devam eder ve çikolata alan kişi her gün değişir. Bugün çikolataları Alp almıştı ve Almira'yla Işıl o çikolataları bize vermiyordu. Alp yaklaşık 10 dakika boyunca onları kovaladı. Almira dayanamayıp yanımıza koştu ve oturdu.

"Tamam ya pes. Al istemiyorum çikolata falan. Bir insan koşmaktan hiç mi yorulmaz ya?"

"Senin karşında Alp var güzelim. O çikolataları sana yâr etmeem."

Alp'in Almira'dan büyük uğraşlar sonunda aldığı çikolataları afiyetle yerken Poyraz ve Alkan yanımıza gelip selam vererek boş yerlere oturdular. Yanlarında üst sınıftan sarışın kıvırcık saçlı orta boylu bir çocuk geldi ve o da bizim yanımıza oturdu. Elimdeki çikolatayı onlara uzatarak ikram ettim. Alkan bir parça koparıp "Eyvallaah" dedi ve elindeki parçayı ağzına attı. Poyraz ve kıvırcık saçlı sarışın çocuk istemediklerini söylediler ve teşekkür ettiler. Poyraz ayaklanıp ;

"Zil çalacak. Şu sigaraları içelim artık." dedi. Poyraz'ı sigara içerken düşünemiyorum. O kadar temiz bir yüzü var ki, anlamsız geliyor ciğerlerindeki o kararma bana. Eğer onunla yakın olsam bunları ona söylemekten çekinmezdim ama şuan hiçbir şey söyleyemiyorum. Ona gidip "Yüzün çok güzel ve temiz. Sigara içmemelisin." diyemem tabii. Kamu spotu damgası yemek istemiyorum. Ben bu düşüncelere dalarken Poyraz,Alkan ve kıvırcık çocuk çoktan yanımızdan ayrılmıştı. Bizde ayaklanıp binaya doğru ilerledik. Merdivenleri çıkarken Selinay kulağıma tuvalete gitmek istediğini söyledi bende başımla onaylayarak ilerledim. Tuvalette Selinay'ı beklerken ister istemez kendimi sigara içerken hayal ettim. Bunu biraz garipsesemde dudaklarımın arasından çıkan o grimsi dumanı yakıştırdım kendime. Denemeye değer mi emin değilim ama gerçekten merak ediyorum. Kronik bir astım hastası olmam buna tamamen zıt düşüyor ama hastalığımı umursadığımı pek söyleyemem. Selinay çıktıktan sonra sınıfa ilerlerken ona bu düşüncelerimi anlattım. Selinay da denemek istedi ama sigaranın nasıl içildiğinde, nasıl tutulduğuna ya da hangi sigaranın iyi veya kötü olduğuna dair bir fikrimiz yok. Bunun biraz komik olacağını adım gibi biliyorum. Zil çalmadan sınıfa koştuk. Poyraz ve Alkan sınıfta olduğu için şanslıydık çünkü sigara isteyebileceğimiz başka biri gelmiyor aklımıza. Poyraz'ın yanına gidip ;

"Poyraz, sigaran var mı?"

"Var da ne oldu?"

"Bize bir tane verir misin?"

"İçmediğini sanıyordum."

"İçmiyorum. Denemekten zarar gelmez."

"Öyle söyleme. Ya bağımlı olursanız?"

"Bir denemede mi? Hiç sanmıyorum. Ya hadi vereceksen ver vermeyeceksen başkasına soracağım."

"İyi peki. Ama bir şey olursa sorumluluk kabul etmem." derken cebindeki Chesterfield paketini çıkarttı. İçinden bir tane verdikten sonra paketi kapatıp geri cebine koydu.

"Teşekkür ederim. Şey-Bide çakmak rica etsem çok mu baş belası olurum?" dedim düştüğüm durumdan utanarak.

'Biraz öyle olur ama sorun değil. İlk diye kabul ediyorum. İkincisi olmasın. İyi dumanlar." dedi dalga geçer gibi çakmağı uzatırken. Çakmağı elinden alıp gülümseyerek teşekkür ettikten sonra sınıftan çıkıp tuvalete doğru yürümeye başladık. İçimde garip bir heyecan ve korku vardı. Biraz da utanç tabii. Ne kadar aşı ve sinirli bir kız olsam da böyle bir şeyi yapmayı kendimden beklemezdim. Düşünceleri kafamdan silip tuvaletteki en son kabine geçip sigarayı amatör bir şekilde dudaklarımın arasına koyup çakmağı çakıp sigaranın ucunu yaktım. Bir nefes çekerken ciğerlerime giden o kirli ve acı dumanı tüm boğazımda hissetmemle öksürüğümü tutamadım. Öksürürken bir yandan da elimdeki sigarayı Selinay'ın eline tutuşturdum. O da benden farksız olarak öksürmeye başlayınca henüz iki duman alınmış sigarayı tuvalete atıp sifonu çekti. Birbirimize bakıp öksürmekten dolan gözlerimizle kahkaha atmaya başladık. Kendimize geldiğimizde tekrar sınıfa dönüp çakmağı Poyraz'a uzattım.

"Nasıldı? İçebildiniz mi barii?" dedi dalga geçer gibi.

"İğrençti. O iğrenç şeyin hepsini nasıl bitirebiliyorsunuz anlamadım ya. Büyük yetenek valla. "

"İçen içiyor canım ya." dedi sırıtarak. Ona cevap vermeden yerime oturdum ve zilin çalmasını bekledim. Cümledeki "canım" kelimesi midemi gıdıklarken yüzümü eşkittim. Alp,Mustafa ya da Batu da bana sürekli canım derdi ama bu farklı geldi. İlk defa şu bana hep saçma gelen "midede uçuşan kelebekler" terimini kendimde hissettim. Garip ama gerçek. Daha önce birini gerçekten çok sevdim. Altı aylık ilişkinin sonunda çok kırıldım ve çok yıprandım. Çok kötü bir ayrılık yaşadım fakat buna rağmen ayrıldıktan sonra hiçbir karşılık beklemeden bir yıl boyunca sevmeye devam ettim. Hiçbir zaman içimdeki hisse aşk diyememiştim çünkü anlatılan aşkı hiç hissetmemiştim. Sevdim, çok sevdim, çok değer verdim ama hiç aşık olduğumu düşünmemiştim. Anlattıkları gibi aşkı midede uçuşan kelebeklerle, dokunulduğunda yanan tenle aradım içten içe ama hiçbir zaman bunu hissetmedim. İlk defa. İlk defa biri bana dokunduğunda değdiği yeri yaktı. İlk defa midemde karıncalanmalar hissettim. Ben aşık mı oluyorum? ama hayır. Olamam. Daha onu tanımıyorum bile. Hem Ece, onunla çıkacaklar sanırım. Bu olmaz. Olamaz. Aşık olamam. Şimdi değil,hazır değilim ve doğru kişi olmayabilir. Korkuyorum ilk defa korkuyorum birinden. Bunun adı aşk değilde ne?

Benim Hikâyem.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin