Şu an kötü Eylül ' ü dinlemek için iyi bir zaman değildi. Çünkü onun karşılıksız yapmadığını düşündüğü çocuk şu an odamda , tam olarak yanımda oturuyordu . Onun gelip yanıma oturduğunu bile fark etmemiştim.Bu uzaklara dalıp aptal aptal onu düşünmelerim yüzünden fark edememiştim. Yanımdaydı.Yüzümü ona dödüm , " Ben seni seviyorum galiba " dedim. Çok şaşırmıştı. Kaşlarını kaldırdı , dik dik bana bakıyordu. Haksız da değildi . Her ne kadar " Ben seni seviyorum galiba " kısmını içimden derken gerçekte ona "Sen çok iyi birisin " demem onu gerçekten şaşırtmalıydı. "Neden ? " dedi önce sonra da gülümsedi. Bu kez de ben şaşırmıştım çünkü ilk kez gülümsemesinde ukalalık sezmiştim. Olamam ! Ben o ukala , her işi beceren çocuklardan birine aşık olamam! Düşünceleriyle o kadar endişeliydim ki . "Hayır , hayır!" dedim başımı iki yana sallayarak . Böyle böyle uzun süre reddettim.
HAYAL KIRIKLIĞI
''Ben içimden düşünürken gözlerimin içine bakıyordu. "Mutlu musun ? " dedi. Hala gözlerimin içine bakıyordu. Ben de gözlerimi çekip bunu bozmak istemedim. "Ne ?" dedim sadece. Hesap sorar gibi konuşuyordu.Anlam veremedim.Ama beni anlıyordu. Bunu nasıl yapıyor bilmiyordum ama hiçbir şey anlatmamama rağmen tüm acılarımı biliyor ve beni anladığına dair gözleriyle mesaj veriyordu."Kendini kilitlediğin önüne de yüzlerce çelik kapı taktırdığın hapishanende mutlu musun ? " ne sinirliydi ne de sakin . Bunu söylerken yüzlerce duygu arasından sadece "şevkat" vardı içinde. Titizlikle seçmişti sanki o anki duygularını da kelimelerini de. Beni etkilememesi mümkün değildi. Ama yanlış noktaya parmak basmıştı. Kaşlarımı çaktım , gözlerimle ittim gözlerinden gözlerimi. "Ne diyorsun sen ?" hiç durmadım, "kendini ne sanıyor bu çocuk?" kıvamına gelmiştim. Tam devam edecektim , söze başlıyordum ki : "Ne olur kızma ! " dedi. Bu kez de kendine çaresizliği seçmişti..
"Biliyorum , yani anlıyorum "
İşte o anahtar kelime : "Anlıyorum"
Hani diyorlar ya "Seni anlıyorum diyen hiç kimse beni anlamadı ! " diye Can bana her "seni anlıyorum "dediğinde beni anlamayı geçmişti. Acılarımla , hayallerimle , hayal kırıklıklarımla , isteklerimle , fikirlerimle bütünleşmiş yani ben oluyordu.Gözleri gözlerimdeydi yine ve gerçekten biliyordu. Beni ve geçmişimi biliyordu sanki .Beni bana anlatmak için can atıyordu. gözlerinden anlayabiliyordum. "Kendine bir duvar örmüşsün ve ben o duvarı aşamıyorum. Seninle , ben gerçek Eylül ' le konuşmak istiyorum. Gerçek Eylül ' ün o asık suratlı kız olmadığını biliyorum.Acılarını ya da o hafızanda biriken iyi veya kötü anılarını bilmiyorum ama seni anlıyorum. Ya o çelik kapıları tek tek sen aç ve bana gel ya da ben hepsini kırmanın bir yolunu bulayım ve sana geleyim . Bir şey yap. Haydi ! Şu an !" ''
Tüm bunlar olurken eli elimdeydi. Bahçedeki bankta oturuyorduk. Etrafımızda genci ve yaşlısı sanki eşit dağılmış gibi bizi izliyorlardı.Kalbim iyi değildi. Senaryonun benim hayatıma uygun olması bana oynanmış acı bir oyun falan mıydı ? Can ' la bu kadar yakınlaşmamıza rağmen oradan kalkıp uzaklara hem de çok uzaklara gitmek istiyordum.Oysa senaryonun kelimesi kelimesine Can ' ın gerçekte bana söylemesini ne kadar da isterdim . Ama hayır ! Hayat benim isteklerimi bırak yerine getirmeyi değerlendirmeyi bile düşünmüyor.
Bugünkü provalar biter bitmez herkes dağıldı. İlk kez akşamüstü , güneş batmaya hazırlanırken kimse yoktu bahçede.Belli ki herkes yorulmuştu.Bu fırsattan istifade bahçedeki bankta tek başıma oturuyordum. Can da gitmişti , yine yalnızdım.Can ' a alışmıştım zaten bir tek ona alışmıştım.
Bugün o senaryoyu okuduktan sonra keşke Can notları bıraktığı gün odama geldiğinde teklifini kabul etmeseydim dedim. Haydi onu kabul ettim bir de kurada başrollerin Can ve ben çıkmasına ne demeli ! Olan oldu artık . Yine de tüm günü Can ' la birlikte geçiriyorum. Bu açıdan daha güzel . Olaylara iyi açıdan bakmayalı uzun zaman oldu. Can ' ın beni hale getirdiğine inanamıyorum.
Bugün beni çok yordu. Olaylar , kişiler ,yazılar...Her şey kafamda kasırga yaratıyordu. Artık uyusam iyi olacaktı. Oturup düşündüğüm banktan kalktım , düşüncelerle odama gitmem çok uzun sürmedi. Kafam dopdoluydu, yatar yatmaz öyle böyle uyudum yine...
Sabah kalktığımda kafam kazan gibiydi. Dün olanlar beni gerçekten yıpratmıştı. Daha önce böyle hissettiğimi hatırlamıyordum.Bugün nedense içimde müthiş bir dışarı çıkma isteği vardı.Kahvaltımı yaptıktan sonra çıktım da. Sakindi bugün etraf , herhalde herkes odasında senaryoları okuyordu.
Bu tiyatro işi herkesi epey bir meraklandırıyordu. Herkes yalnızlığını önce kendisiyle sonra etraftakilerle paylaşıyordu artık. Oysa ben yalnızlığın paylaşılmaması gereken tek şey olarak görüyordum.Bencilliğimdendi belki ya da elimde sadece yalnızlık olduğundan paylaşmak istemiyorumdur.Benim aksime herkes zerre tereddüt etmeden paylaşıvermişti simsiyah yalnızlığını.kadar mı acildi ? bu kadar mı çaresizdi herkes ? Hemen bozmuştu sessizliğini . Şaşırmıştım , telaşlıydım biraz da stresli . Neden bilmiyorum ? Sadece tüm bunlar olurken karnıma ağrı gibi ama ağrı olmayan bir sızı dolmuştu. Her stresli oluşumda bunlar başıma gelirdi.Ne zaman böyle hissetsem çaresizleşir geçmesini beklerdim . Hepsi benim için birer rutin hislerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTAR BENİ
Teen FictionHİSSEDİLEN Hastanenin o soğuk duvarları üstüme üstüme geliyor. Kaçamıyorum , saklanamıyor en önemlisi savaşamıyorum. Daha kiminle savaşacağımı dahi bilmiyorum. Ne yapacağımı , ne hissedeceğimi dahi bilmiyorum.Bu soru işaretleri beni deli...