2.BÖLÜM:"TATLIM"

10 1 0
                                    


İYİ OKUMALAR

B.K.

Geriye kalan;
Kaçan bir akıl, boş bir kafa ve yumruklanan duvarlar...


*

2.BÖLÜM


Önceden hep duygularımla hareket ederdim.Gerçi şimdi de öyle ama eskisi kadar değil.Kendimden çok sevdiğim insanın duygularını, düşüncelerini önemserdim.Çoğu zaman karşımda ki kırılmasın diye ben kırıldım.Ama yine de bir sonuç alamadım.Karşılık beklediğimden değil sadece ihtiyacım olan şeyi vermelerini bekledim.Sevgi.İstemedim bile.Beni görsünler, daha çok beni anlasınlar diye bekledim.Sadece elimi attığım zaman boşluğa düşmek yerine tutmalarını bekledim.Düştüğümde kaldırmalarını değil, sadece elimi tutmalarını, benimle aynı yolda yürümelerine ihtiyacım vardı.Fakat onlar beni anlamak yerine, kendilerini kırmamayı tercih ediyorlar.

Küllenmiş ateş de çıplak ayak ile yürümek gibi bir şey bu.İyi yanı; sevdiklerine zarar gelmiyor, onlar acı çekmiyor.Kötü yanı ise; bu yolun sonu yok.Bir insan yolun sonu olmadığı halde neden o yolda yürür ki?Cevap basit.Sevdikleri için.Ama sorun şu ki sonuç o kadar da basit değil.Hiçbir zaman da bu kadar basit olmayacak.Biz sevdiklerimiz için bu kadar acı çekerken onların bizi olduğumuz gibi kabullenmemeleri neden?Benliğini kaybedecek kadar sevginin dışa vurulamaması ne demek biliyorlar mı?Güneşli bir günün ardında nasıl bir fırtına olduğunu?Ya da gündüz etrafa gülücükler saçıp, insanlara pozitif enerji verdikten sonra, geceleri ise yastığa başını koyup sessiz sessiz ağlamanın nasıl bir duygu olduğunu biliyorlar mı?Bilmiyorlar.Bilemezler.Çünkü onlar için sadece işi düştüklerin de varsın.Onun dışında bir hayaletten farksızsındır.Bunun farkındasındır.Ama kıyamazsındır.Fakat gün gelir bizim kıyamadıklarımız bize öyle bir kıyar ki; bu dünyaya geldiğine bir kez daha 'lanet' edersin.

Jale Demirdöğen'in de dediği gibi; "Benim göğsüm, uzun yolculukların mola yerlerine benzer.İhtiyaç gidermek yada dinlenmek içindir; yerleşmek için değil.İnsanlar, içine düştükleri en zor durumlar da dertlerini anlatmak için benim gibilere başvurur.Fakat saçım okşansın istediğimde başlarını benim gibilerin göğsüne koymaktan kaçınırlar.Herkez bana kendini anlatır, ama kimse bana beni sormaz.Herkesin hayatı değerlidir, benim hayatımsa üç kuruş."

Bu sözü hatırlayınca yüzümde buruk bir gülümseme oluştu.Fabrikayı nasıl ve neden yaktığım gözümün önünden film şeridi gibi geçti.18 yaşında iken yani üç sene önce arkadaşım Esma okuldan dönüyorduk.Lise son sınıftayken.Yolda lüks bir araba önümüzü kesti.Beni zorla arabaya bindirmeye çalışıyorlardı.Tabi Esma yanımda olduğu için onu da.Ben engel olmaya çalıştım.Adamları tek tek indirmeye başladım.Bir yandan da Esma'yı korumaya çalışıyordum.Esma korkmuş bir halde, bir o kadar da benim adamları indirmeme şaşırmış durumda bizi izleyip çığlıklar atıyordu. Adamlar beni alamayacaklarını anlayınca Esma'yı kaçırdılar.Ne kadar engel olmaya çalışsam da yapamadım.Engelleyemedim.Dört gün sonra babamın da yardımıyla Esma'nın İzmir'de ki kullanılmamış fabrika da olduğunu öğrendim.Hemen babamın ayarladığı adamları beklemeden fabrikaya gittim.Kapının önüne geldiğimde Esma'nın çığlıkları ve yakarışları her yeri inletiyordu.Kapıyı açıp içeri girdim.Fakat gördüğüm manzara karşısında dondum kaldım.Adam hem kendi hem de Esma'nın pantolonunu sıyırmış Esma'ya tecavüz etmek üzereydi.Esma'nın gözlerine baktığımda gözlerinde gördüğüm muhtaçlık beni o kadar çok yıktı ki..İçimi dolduran öfkeyle sekiz kişiyi üç dakika da yere serdim.Esma'yı çözdüğümde bitmiş haldeydi.Dudağı ve kaşı patlamış gözlerinin altı ise ağlamaktan mosmordu.En kötüsü de az daha tecavüze uğrayacaktı.Esma'dan ne kadar çok özür dilesem de bir yararı olmayacağını biliyordum.Bütün bunları ona unutturmak istedim.O kadar çok istedim ki, annemin ölümünde olduğu gibi kendimi çok aciz hissetttim.Ama ne o yaşananları unutabilirdi, ne de ben söylediklerini..

TUTSAĞINIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin