8.bölüm

3 0 0
                                    

8

Üçüncü gün! Kendimi Teoman şarkılarına hapis olmuş gibi hissediyorum. Dudaklarım çatlamaya müsait bir kıvama gelmiş ve ayak nasırlarımda nüksetmeye başladı. Gözlerimi kapattığım zaman kendimi ve O nu bembeyaz bir kumsal üzerinde sere serpe yatmış bir vaziyette buluyorum. Saçları arkaya vurmuş. Bedenimiz sıcacık. Ve tabi ki çırılçıplak.

"Sen gerçekten bir salaksın"

Ona ne hayal kurduğumu nasıl bildiğini sormak hiç içimden gelmiyor. Zira organlarım üzerinde gözle görülür bir değişim yaşanmış durumda. Hızlıca ayağa kalkarak peşinden koşmaya başlıyorum. Tekrar ve tekrar. Her yeni günün sabahında artık ne olacak diye de merak etmiyorum. Çünkü iki gündür büyük bit kısır döngü içerisindeyiz.

"Son şansımızı deneyeceğiz"

İşte bundan korkuyordum. Son şanslardan hep nefret etmişimdir. Açıklamalarından anlıyorum ki meselenin köküne ineceğiz. Fakat bu kök meselesi için nasıl bir ulaşım yolu izleyeceğimizi bilemiyorum. Cebimizde beş kuruş para yok. Halimizi bir dilence görse acır belki bir kuruş atar vaziyetteyiz. Karnımızda inanılmaz aç. Resmen yoksulları oynuyorum. Ne gelebiliyorum ne gidebiliyorum. Ve ben bu saçma düşünceler içerisinde kafayı yemek üzereyken beni benden alan o son hareketi yaptı. Yoldan geçen ilk taksiyi durdurdu. Bu şaşırmaya parantez açmak gerekirse, durum her ne olursa olsun bir dişi olmak, parasız ve beş kuruşsuz olmaktan her zaman daha aladır, bunu bir kere daha anladım.

"Kes sesini ve sür"

"Yapmayın benim iki çocuğum var"

"Çocukların bu halimle bile beni arabana aldığın için senle gurur duyacaklardır"

"Lanet olsun o silahı nereden buldun"

"Sende sesini kesecek misin? Yoksa ön koltuğa geçip iki çocuk sahibi olmak mı istersin"

İçeriye girer girmez neresine soktuğunu anlayamadığım bir silah çıkartıp taksicinin ensesine dayadı. Gözlerini kin bürümüş gibiydi. Karşımda bir ejderha vardı sanki. İşte derisi taşlaştı, işte ağzındaki köz kokusunu alabiliyorum.

"Aman Allahım"

"Ağlamayı keser misin"?

Artık dayanamayarak ağlamaya başladım. Gözlerimden yaşlar boşanırcasına. Bir taraftan bana bağırıyor, bir taraftan taksiciyi susturmaya çalışıyor ve ortam o kadar karmaşa dolu bir yere gidiyor ki. Kulaklarımın çınlamaya başladığını hissettim. İki elimle kulağımı kapattım. Gözlerim karardı. Ve bir boşluk anı daha.

"Hayır, tekrar olmasın lütfen"

Çırılçıplağım ve bir kumsal kenarında değilim. Ellerim ve ayaklarım bağlanmış. Sanki ölümün o ne olduğunu bilmediğim kokusuyla tanışıyor gibiyim. Çan sesleri geliyor kulağıma. Karanlık odamda küçük bir çatlaktan güneş ışığı doluyor. Zebanilerin ayak seslerimi geliyor yoksa. Biraz terlemişim. Yoksa sıcaklığın nedeni cehennem olması mı?

"Basri ananı avradını sülaleni gelmişini geçmişini..."

"Kes sesini aptal. Ölmedin daha, aptallığın yüzünden buraya sığınmak zorunda kaldık"

"Neresi burası?"

"Eski bir kilise"

"Neden bağladın beni?"

"Baygın halde ayık olduğundan daha tehlikelisin"

"Niye çırılçıplağım?"

"Seni taşırken ıslandın, durumun ağırlaşmasın diye"

Benim Küçük Kaosum 604800Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin