3. bölüm

10 0 0
                                    

3

Kokusu bir başka, sokakları bir başka, kadınları bir başka, sanki İstanbul içerisinde ayrı bir şehir gibisin Nişantaşı. Kaldırım taşlarında ki o zengin kokun, yol boyu sıralanmış lüks mekânların, bakkallarının duruşu bile ayrı bir ahenk ve sen nasıl bir yersin? Kendimi Beverly Hills caddesinde etrafımda Paris Hiltonlarla dolu gibi hissettiriyorsun. Bir cafenin camından kendime bakıyorum da bir anda bir film karakterine dönüşmüş gibiyim. Ray-Ban marka bir gözlük, Armani bir sweet, Lacoste pantolon, Tokyo terlikler, çok cool bir havam varmış fark ettim. Ya o bambaşka esen ılık rüzgârın. Nedensiz Orhan Velinin bütün şiirleri kitabındaki resmi aklıma geliyor şimdide. Anlamsız ve bir o kadar da anlamlı ve derin bir bakış. Baba sanki resimde canlanıp bir dörtlük parçalayacakmış gibi nasıl da bakıyor öyle. İşte o ılık rüzgar da benimde bir şair havasına bürünesim geliyor. Ağzımda fiyakalı bir ıslık, dudaklarımda yarım sigaram, dilimde bir yaz şarkısı mırıldanıyor, ey büyük İstanbul sana aşığım biliyor musun?

Ama unutmamak gerek! Daima hatırlamak gerek! Eşek eşekliğini bilmeli Efe. Sen ne yazık ki varoş mahallelerin sokak serserisisin. Ağzında serseri ıslık, üzerinde Pazar malı bir ceket, her sene yurtdışına gitsen ne değişir. Senin semerin altından olsa ne değişir. Sen baktığın o kadınlar gibi olamazsın. Çünkü nereye gidersen git toprağın geriye çeker seni. Yabancılık hissedersin. Boğaz manzaralı evin seni şaşırtmasın. Çünkü lastiklerin çıkma lastik. Telefonunun kasası yan sanayi. Orijinal bir hayatın çakma insanısın.

Bu düşünceler ve bir o kadar da güzel kelimesinin yanında çirkin kalacağı o tiki kızların ve beylerin arasından süzülerek kafamda hatırlamaya çalıştığım sonsuzluğuma doğru kulaç atmaktaydım. Sevda! Sen benim ilk aşkımsın hatırlıyorum. Seni ilk gördüğümde takvimler yedi yaşımı gösteriyordu ve sen zorunlu bir seyahat sonrası sınıfımın, kalabalıktan üç kişi oturduğum sıramın, çocuk kalbimin ilk misafiriydin. Bu tesadüf ilahi miydi bilemiyorum ama kalbim seni bulmam, sana bir daha dokunmam aslında ilk defa dokunmam gerekiyordu. Her şeyin değişmiş senin. Adın bir başka, saçların bir başka, gülüşüne bile rötuş yapmışlar ama o hazinkar bakışların. İşte onlara bir çare bulamamışlar. Biliyorum kendimi eski Türk filmlerinin o mahzun aptal âşık karakterleri gibi konuşuyorum. Ama içimden böyle geliyor engel olamıyorum. Ve beni kaosuma sürükleyen ikinci büyük hatamı yapıyorum.

"Ölümüm senin elinden olsun be gülüm"

Bu sözün üstüne uzunca kafa yormak gerekli aslında. Sizce bu sözü bir erkeğin söylemesi için gerekli olan şey nedir?

- Büyük bir aşk

- Eskimeye yüz tutmuş bir organ

- Sıcak havanın hormonlara etkisi

- Abazalık

- Basitçe aptal olmak

On yıl kadar önce Sevda yani şimdilik bu ismini biliyorum, diğer ismini hatırlayamadım, neyse bir haber almıştım. Bir sigorta şirketinde çalıştığını duymuştum ama cesaret edip de gidememiştim. Bilemem hala orada mıdır değil midir? Şansımı denemenin bence bir mahsuru yoktu. Bu kadar yaklaşmışken vazgeçmek olmaz. Keşke at gözlüklerimi bir kenara bırakmış olsaydım da. Önce bir düşünseydim. O tanıdığım kızdan eser yok bir. Adı bile bir başka iki. Bu kimliğin muhtemelen sahte o zaman fark edemedim, İstanbul un en kalabalık yerinde ne işi var üç. Bu üç soruyu birleştirip de götüme sokmayı ne kadar da isterdim hâlbuki.

"Merhaba"

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?"

"Aslında orasını bende bilemiyorum ama"

Benim Küçük Kaosum 604800Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin