Herşey

299 12 14
                                    

Piyanist olabilmek için kişinin bir çok yeteneğe sahip olması gerekmektedir, hem doğal hem de öğrenilmiş. Bilinenden öte, yaratıcılık ve iyi bir müzik kulağı, piyanist olmak yıllarca süren çalışma ve pratiğe dayalıdır. Ama, birisinin herhangi bir sanatta ve alanda başarılı olması için kullandığı aletler de önemlidir. Ve bir piyanistin aletleri elleridir.

Zerafet, güven, ve hareketlerin kesinliğinde, hem bilekler hem de parmaklar, piyano gibi zarif ve sofistike bir enstürman kullanırken bunlar not edilmelidir. Bu yüzden, eğer insan fiziksel özelliklere uyamıyorsa ne yetenek ne de deneyim bunu karşılayamaz.

Uzun, ince, ve yetenek taşan hareketler bir piyaniste ait olmalıdır. Avuç içi fazla geniş olmadan, esnek ve ufak bileklerle birlikte olmalıdır. Saatlerce çalışmanın izleriyle dolu olsada, hala zarif ve hassas ellerledir.

Onları beğenecekti. Ten rengi o kadar açık ki, neredeyse Çin porseleniyle uyumlu. Tabii, parlak kırmızı, danteli andıran kurumuş kan deseni, şu an bileklerin etrafında toplanmış olan sayılmazsa. Tabağın üzerinde kibarca konmuş, avuçlar birbirine bakar şekilde... Hem yemeğin görünüşünü hem de etin kemikten ayrılmasındaki kibalığı beğenecekti.

Wunderbar.

Kanae dikkatlice tabağı tepsiye yerleştirirken, kaşları çatıldı, ve genç gul endişeyle iç çekti, tepsinin ayna gibi yansımasını bozan küçük bir lekeden rahatsız olarak. Kızarak kıyafetinin bileğiyle lekeyi sildi.

Son dokunuş olarak, tek başına kırmızı bir gülü tabakta ki parmakların arasına dikkatlice yerleştirdi. Bu kesinlikle onu azcık daha keyiflendirirdi. Keyiflendirmesede, ki biraz şüpheliydi, Kanae yinede efendisinin uğraştığı için onunla gurur duyacağını düşünüyordu. Derin bir nefes alarak, bütün iradesini de ellerinin titremesini durdurmaya odaklayarak, tepsiyi aldı ve üst katta çıktı, halıyla kaplanmış koridordan geçerek, doğruca efendisinin odasına.

Tepsiyi tek elinde dengeliyerek, Kanae kapıyı hafifçe çaldı, kulağını kara tahtaya bastırarak, eğer bir cevap gelirse diye. O birkaç saniyelik sessizlikte paniklemeye, efendisinin yatağın altında halsizce yattığını, cevap veremeyecek kadar güçsüz olduğunu hayal etti. Ama, onun şansına, cevap sonunda geldi, güçsüz ve kısa olsada, basit "Evet?" olsada.

Kapının bir kanadını açıp, içeri dikkatlice göz atan Kanae, içeride ki gün ışığını görünce kalbinde ki ağırlığın kalktığını hissetti, demek ki perdeler açıktı.Bu iyi bir işaret. Odaya sessizce süzüldü, kapıyı da arkasından kapayarak, gözleri endişeyle içeriyi tarıyor efendisini arıyordu. En başta büyük yatağa. Yatağın boş olduğunu görünce kalbinden yeni bir ağırlık kalktı. Başka bir iyi işaret. Demek ki efendisi iyi bir durumdaydı, ki bu Kanae'nin yemeğinin başarılı bir heyecan kıvılcımı oluşturacağına dair duygularını arttırdı.

"Kanae-kun."

Kanae adını duymasıyla irkildi, ses yumuşak olmasına rağmen; ani hareketi tabakların tıkırdamasına neden oldu, "Efendim..." genç cevap verdi, yüzünü efendisinin sesinin geldiği yöne doğru çevirerek.

Shuu pencerenin kenarına oturmuş, zarifçe koltuğunun üzerine serilmiş, başı elinin üzerinde dengede, dışarıya özlemle bakıyordu. Diğer elindeyse açık bir kitap, ama sanki unutulmuş, neredeyse parmaklarının arasından sarkıyordu. Kafasını çevirip diğer gulla yüzleşmedi ama pencereye yansıyan formdan onu tanıdı.

Kanae yutkundu, ve izlediğini fark etti, ve konuşmadığını, bu yüzden bir kalp attışlık mesafede efendisine elinde titreyen tepsiyle yaklaştı. "Efendi Shuu. Bu sabah aşağıya kahvaltı için gelmediniz, bu yüzden akşam yemeğini odanızda yemek istersiniz diye düşündüm." diye açıkladı, hızlı hızlı konuşarak ve sesi birçok yerde kesilerek.

Gül Bahçesi (Tokyo Ghoul RE; Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin