Chapter 4

89 15 2
                                    

Sabah kalkmak kadar acı veren bir şey yoktu sanırım.

Alarmın sinir bozucu sesi gözlerimi zorla da olsa açmamı sağlarken,yaptığım tek şey tavana bakmak oldu.Beni nasıl bir günün beklediğiyle ilgili en ufak bir fikrim olmadığından dolayı bir iç çekip yataktan kalktım.Telefonuma bakarak,banyoya doğru ilerledim.Bütün sosyal medyaları hızlıca kontrol ettikten sonra yüzümü yıkayıp,dişlerimi fırçaladım.Clara evde değildi.Yine o saçma toplantılara katılmıştı sanırım.O olmadığı zaman kahvaltı yapmazdım.Genelde kahvaltıyı o hazırlardı ve ben bunu tek başıma yapamayacak kadar tembeldim.Saçımı dağınık bir topuz şeklinde topladıktan sonra,dolabımın karşısına geçtim.Bugün biraz değiştirmek istediğim için fuşya bir etek ve üzerine de toz pembe bir yarım-kazak seçtim.Ayakkabı olarakta bej rengindeki çok az topuğu olan botlarımı giydim.Kitaplarımı ve dün gece oturup hazırladığım Psikolojiye Giriş ödevini alıp kapıdan dışarıya çıktım.Dediğim gibi,Clara olmayınca sabahlar çok uzun sürmüyordu.

Bu haftasonu Milano'ya gidecektim.Hem annemin ne yaptığını görecek hem de evimde bir hafta geçirecektim.Milano'yu özlemiştim.

Havanın biraz da olsa soğuk olduğunu hissedince beni sıcak tutması için bir hırka da giyip kapıdan çıktım.

Apartmandan dışarı çıkmamla kolonun arkasından fırlayan bir Matthew görmem bir oldu.

''Tanrım!''diye bağırdım.Bu onu fazlasıyla güldürmüştü.İyi de sabahın altısında biri korkutacak kadar ne yaşamıştı? ''Senin derdin ne?''

''Yüzünün aldığı ifadeye görmeliydin.''dedi karnının tutarak.

''Komik değil.Hem senin derdin ne?''

''Görmeye değerdi.Seni korkutmaya çalışmadım,sadece fazla korkaksın.''

''Ben mi korkağım?''Aslında,haklıydı.Hareket eden ve aniden olan çoğu şeyden kolayca korkuyordum anca bunu bilmesine gerek yoktu.

''Evet.''

Tam ona karşı çıkacakken konuyu değiştirdim.''Burada ne işin var?''

''Günaydın demeye geldim.''

''Bunu telefon üzerinden de yapabilirdin.Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz haberin var mı?''

''Okula kadar beraber yürürüz diye düşünmüştüm.Hem kahvaltı yapabiliriz.''Okula kadar yürümek için evime mi gelmişti?Matthew'dan korkmaya başladığım yalan değildi.

''Olur.''diyebildim sadece.Çünkü dürüst olmak gerekirse,tek başıma yürümek istemiyordum.Kahvaltı da yapmamıştım.

''Gidelim mi?''dedi eliyle ileriyi göstererek.Hiç bir şey demeden önünden yanından yürümeye başladım.

''Heather?''dedi bir süreden sonra kafasını çevirerek.

''Evet?''dedim ona bakıp.

''En sevdiğin renk ne?''

Bunu niye sormuştu ki?

''Yeşil sanırım.''

''Neden?''

''Bilmem.Sanırım,bana doğallığı hatırlatıyor.Doğal olarak da güzel olunabileceğini hatırlıyorum çünkü yeşillik bir alan ya da bir orman hiçbir şey yapılmadan da güzeldir değil mi?''

İkimizde bu muhabbeti baya ciddiye almış gibiydik.

''Benim ki mavi.''dedi birden.

''Neden?''diye sordum neredeyse onu taklit ederek.

Güldü.''Şu sıralar değer verdiğim birini hatırlattığı için.'

Kahvaltı yapacağımız yere geldiğimizde,karşılıklı durup birbirimize baktık.Bir kaç dakika sonra içeri geçerek onunda da aynısını yapmasını sağladım.Boş bir masaya oturduk.Telefonunu masaya bıraktı.

''Neden Los Angeles?''dedi birden.Anlamadığımı belli eden bir bakış attım.''Yani,New York gibi yerler varken.''

''Aslında dönem öğrencisiyim,sadece iki dönemliğine buradayım sonra Boston'a gidiyorum.''

''Yani hep burada kalmayacaksın?''dedi kafasını aşağı indirerek.

''Evet.Emerson Koleji'nde Edebiyat okuyacağım.''

''Şu an ki bölümünü sevmiyor musun?''

Yüzümü buruşturdum.''Görünüşe göre,psikoloji pek bana göre değilmiş.''dedim gülerek.''Hem,her zaman yazar olmak istemişimdir.''

''Kitabını,Barnes&Noble çok satanlarında görmek heyecan verici olacak.''

''Daha bölüme başlamadım bile,Matt.''dedim.

''Evet ama sana inanıyorum.''dediğinde yüzümde oluşan gülümsemeyi engelleyemedim.

----------/----------

Kahvaltı tabaklarımızı bitirdikten sonra hesabı ödeyip dışarı çıktık.

''Dersinin başlamasına ne kadar var?''

''1 saat kadar.''

''Neden bu kadar erken çıkıyorsun ki evden?''dedi kafasını anlamamış bir şekilde sallayarak.

''Bilmem,sanırım temiz havayı çok seviyorum.Sabahları dışarıda kimse olmuyor.İleride ki parka gidip kafa dinliyorum.Clara'ya söyleme,o dersim erken başlıyor sanıyor.''dedim.Güldü.

''Bugün beraber gidelim mi?''

''Parka mı?''

Kafasını salladı.Neden benimle daha çok zaman geçirmek için elinden geleni yapıyordu.

Parka gittiğimizde,etrafta sadece birkaç kişi olduğunu gördük.

''Gördün mü,kimse olmuyor demiştim.''

''Gerçekten güzelmiş.Neden burayı hiç görmedim bilmiyorum.''

Onu kolumla hafifçe dürttüm.''Hadi ama,sanki Los Angeles'ta herkes parkları takıyormuş gibi.''

Bir süre oturup etrafı izledikten sonra,''Ben 7 yaşındayken babamla her Pazar farkli parklara giderdik biliyor musun?''dedim ona.Neden bilmiyorum ama bir an ona her şeyi anlatabilirmişim gibi hissetmiştim.

''Ya?''dedi bana gülümseyerek.

Kafamı salladım.''Dondurma alırdık ve banklardan birine otururduk.Bazen şu ikili bisikletlerden sürerdik bazen ise sadece muhabbet eder ve koşan insanların neler düşündüğünü bulmaya çalışırdık.Bazen de basketbol topumuzu getirip basketboldan tamamen uzak oyunlar oynardık.Bunu 3 yıl aralıksız yaptık ama sonra-''

''Sonra noldu Heather?''dedi Matt,arkasına yaslanarak.

Dolan gözlerimin farkına bile varmamıştım.''Sonra,o gitti.Ben de 1 yıl boyunca parka yalnız geldim.Annemle beni bir başımıza sokakta bıraktı.''dedim elimle yanağımdaki yaşları silerek.

''Gel.''demesiyle bana sarılması bir oldu.Sarılmasındaki sıcaklığı hissettiğimde bende ona sıkıca sarıldım.''Gerçek bir aileye sahip olmayı özledim.''dedim.Kafamı omzuna koyarak.

''Anlıyorum.''dedi saçımı okşayarak.Ağlamaya devam ediyordum.İnsanların gözünün önünde çok fazla ağlamayan ben,Matthew'un önünde parçalara ayrılmıştım.Bana ne oluyordu.

Sonunda ben ağlamayı kestiğimde ve ayrıldığımızda arkama yaslandım.

''Yarın bir şeyler yapmak ister misin?''diye sordu.''Bir yerlere gidebiliriz.''

''Çok isterdim ama yarın Milano'ya bir haftalığına dönüyorum.Dönünce bir şeyler yapabiliriz ama.''

Kafasını sallayıp o da geriye yaslandı.Bir saatten sonra gülümseyip bana döndü.Ben o sırada gözlerimi kapamış ve kafamı geriye atmıştım.

''Heather?''

''Evet?''

''Ben de seninle gelebilir miyim?''

Flashlight//m.eHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin