"Aaaa!" Uyandığımda kendimi yerde buldum. Hayvan gibi yatmam yetmedi, bir de yere kafa attım. Ya ben nasıl bir kızım? Bildiğin canavar gibi bir şeyim ya. Yerden kalkıp canım kollarımı açıp esnerken camdan dışarı bakıyordum. Lan o ne ? Lan lan. Maviş'in odasının perdesi yoktu ve tatlı tatlı uyuyordu. Yeni taşındıkları için olsa gerek. Ah canım Maviş keşke benim olsan. Kendimi bir an güldür güldür showdaki kem gözlü adam gibi hissettim. "Kişki binim ılsın." Yatağımdan telefonu alıp saate baktım. 11.38, saat 11.38 ve ben bu saatte uyanığım. Ya ne alaka bu saatte benim götümde pireler uçuşur kim bilir kaçıncı rüyamda olacaktım şimdi. Düştüğüm hayretten tırmanarak çıktıktan sonra banyoya gittim. Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Belli ki içerde biri vardı. Kim var diye sordum. Kızım Nazlı sen mal mısın? Kim var ne demek?
"Ben varım salak." dedi içerdekinin Batu olduğunu anladığım ses. "Al işte tuvalette konuşturdun beni aptal."
"Merak etme Batu melekler tipini görünce kaçıyordur zaten. O yüzden içeri girmeye gerek duymamışlardır." Evet tuvalette konuşunca meleklerin işimizin bittiğini zannedip yanımıza geldiklerini biliyordum.
"Ne diyorsun kızım sen? Iyice çarpılacaksın." Harbiden lan. Laf sokacağım diye çarpılmayı göze alamam. Eskiden zaten herkes çarpılmış olduğumu düşünürdü. Ama ben kendime bakmaya başladıktan sonra gayet güzelleştim. Uzun boylu, esmer, koyu kahve gözlere sahibim. Normal tatlı sevimli bir mahalle kızıydım. Hayır hayır. Tipim toparlanmış olabilir ama davranışlarım asla uslu bir mahalle kızını andırmıyordu. Yanından bile geçemezdi. Sonunda bizim sığır tuvaletten çıktı. Ona hiçbir şey söylemeden içeri girdim çünkü çok sıkışmıştım. Klozete oturup kendimi serbest bırakınca rahat bir nefes aldım. Yogada 'içinizdeki kötülükleri salın.' cümlesi tuvalette kullanılmalıydı bence. Işim bittikten sonra sevgili çişime el sallayıp tekrar görüşeceğiz dedikten sonra sifonu çektim. Karnımdaki o çiş torbasının yerini kelebekler almıştı. Hemen aşağı inip kahvaltı hazırlayan anneme yardım ettim. Hep birlikte masaya oturduk. Saat 12.14, Batu öküz gibi yiyordu. Ben de doymak üzere olduğumu hissettim. "Bugün kaçta gideceksiniz Nazlı? "
"Nereye?"
"E komşuları gezdirmeye."
"Eyvah! O bugündü dimi ya?" Hemen masadan kalkıp sığıra hazırlanmasını söyledikten sonra odama kopturdum. Açık kot rengi dizleri yırtık pantolonumu giydim. Üzerine de siyah yazılarla 'SHUT UP' yazan beyaz tişörtümü geçirip pantolonun içine soktum. Saçlarımı da açıp taradım. Belime kadar geliyorlardı. Bir rimel ve göz kalemi sürdükten sonra çantamı ve telefonumu alıp odadan çıktım. Maviş'in odasına bakmayı da ihmal etmedim tabi. Odasında yoktu. Sanırım uyanıp kahvaltıya gitti. Sığır ikizimle 5 dakika daha oturduktan sonra çıktık. Siyah vanslarımı giyip Defne'lerin evinin önüne gittim. Zile basıp bekledim. Kapı açıldı. "Günaydın."
"Günaydın Defne. Bak. Bu bahsettiğim ikizim Batuhan."
"Merhaba." Batu'nun bakışlarını anlayabiliyordum. Gerizekalı yine çapkınlık peşindeydi. Bir dakika... ama bu sefer farklı bakıyor. Sanki çarpılmış gibi. Şaşkın, hareketsiz. Ama Defne de az değil. Donmuş bakışlarla Batu'ya bakıyordu. Cidden mi? Batu mu? Yok artık. Derken Maviş geldi.
"Ben hazırım. Çıkalım mı?" Çıkalım tabi. Kabul ediyorum. Ben seninle her yere çıkarım. Istersen evereste çıkarım canım. Maviş'le Batu'yu da tanıştırdıktan sonra yola koyulduk. Kaslı Maviş konuştu. "Evet? Nereye gidiyoruz?"
"Alışveriş merkezine götüreceğim sizi önce. Sonra da başka bir alışveriş merkezine geçeceğiz ama orada sinemaya gireriz. Film bittikten sonra da bir kafeye gideriz. Ne dersiniz?"
"Bence plan iyi Nazlı. Ben varım."
"Nazlı deme ona. Algılayamaz beyni. Rambo o rambo. Şirin rambo."
"Batu çakacağım ağzının ortasına iki tane!" Salak ya pislik köpek.
"Neden sana şirin rambo diyor?" diye sordu Maviş. Al işte. Batu da hemen atladı tabi. "Bak Mete kardeş sana şöyle anlatayım. Bu varya tam bir deli. Mahallenin delikanlısı. Pek kız gibi davranmaz. Atarlı bakışları, her sene ettiği gereksiz kavgaları, sokaktaki çocuklarla futbol maçı yapması, bir de üzerine onlara saldırması, mahallenin ileri gelen kahvecisi Sinan abiyle asker arkadaşından öte olması falan bunu mahallede rambo yaptı. Ama bir de tipe bak. Aynı zamanda şirin olduğu için de şirin rambo dediler. Arada bir mahallenin delikanlı abileri mahalleyi buna emanet ediyor. Zaten tanırsınız zamanla."
"Ulan dengesiz abart abart. Öyle diyorsun da seni yediğin dayaktan kurtaran kimdi?"
"Hee bak onu da anlatayım. Bir gün okul çıkışı birkaç çocuk beni sıkıştırdı. Dövmeye başladılar falan. Arkamdan Nazlı gelip hepsini teker teker patakladı. Sonra teşekkür ettim. Döndü bana 'Ne teşekkürü lan? Sen kavgaya giriyorsun bir de dayak yiyorsun öyle mi?' deyip beni dövmeye başladı. Eve kadar nasıl koştuğumu hatırlamıyorum."
"Hem ilkokuldaydı o. Onlardan dayak yemediğine dua et sen. O dövdüğüm çocuğun annesi çocuğunun gelecekteki bu halini görseydi ismini Ayıboğan koyardı be."
"Düşünün yani bir ayıboğan bile Nazlı'dan kaçtı."
"Vay be Nazlı. Pardon yoksa rambo mu demeliyim?" dedi Maviş. Ulan Maviş.
"Geçin siz dalganızı geçin." Alışveriş merkezine gidebilmek için bir otobüse bindik. Her yer doluydu. Hepimiz de ayaktaydık. Bir süre sonra bir kişi indiğinde yerine Defne oturdu. Sonra bir kişi daha. Bu sefer bizim sığır oturdu. Hamile bir kadın arabaya binince Defne kalktı. Bizim sığır da centilmenlik edecek ya, Defne'ye yerini verdi. Biz Maviş'imle yan yana ayakta dururken sığır da bize katıldı. Bir an filmlerdeki gibi arabanın ani fren yapmasını ve Maviş'in üzerine düşmeyi istedim . Tövbe. Allahım hadi ne olur. Iki dakika kaldı inmemize. Olmalıydı bu. O beni tutmalıydı. Araba durmuştu. Inecektikdi. Olmadı ama olsundu.
Arabadan indik ve yukarı doğru çıkmaya başladık. Hay anasını satayım herkesin ortasında takılıp düşmeyeyim mi? Düşmeyeyim ama düştüm işte. Insanlar işini gücünü bırakmış bana gülüyorlardı. "Ne gülüyorsunuz be?" diye çemkirdim. Müstakbel kocam Maviş gelip beni koltuk altlarımdan tutup kaldırdı. "Boşver Nazlı. Herkesin başına gelebilir." Vay bee. Aslan yarim rezil olduğumu sanıp üzülmeyeyim diye harika bir cümle söyledi. Doğru. Her insanın başına gelebilir. Cümle harika değil evet. Ama olsun Maviş söyledi sus Fadime. Fadime iç sesim olur tanıştırayım. Memnun oldunuz evet. "Biraz daha yürüyeceğiz." dedim. Sonunda gelmiştik. Alışveriş merkezine girdik. Güvenlikten geçerken çantamı yandaki yere koyarak geçtim ve geçtikten sonra aldım. Defne yanıma geldi. Biraz konuştuk. Arkamızdan biri geldi. "Hayırdır kızlar dedikodu mu var?"
"He Batu. Senin kaç derece öküz olduğunu konuşuyorduk."
"Benden 3 dakika önce doğdun diye ablalık mı taslıyorsun rambo?"
"Büyüğüm tabi. Kaç dakika olduğu hiç fark etmez. Senden önce doğdum ben." Bizim kavgamıza gülüyordu gamzesini ısırdığım. "Nazlı."
"Efendim Mete."
"Bana biraz küçüklüğünüzden bahsetsene. Küçükken de bu kadar kavga ediyor muydunuz?"
"Tabi. Etmez olur muyuz hiç. Batu benim taramaya kıyamadığım saçlarımı çekip kaçıyordu. Sonra oyuncaklarımı kaçırıyordu ben de gidip döve döve alıyordum elinden."
"Hahaha değişiksin."
"Ne anlamda?"
"Yani bilmem. Evet biraz erkek gibisin ama acayip bir şirinliğin var." Şirin. Şirin dedi lan. Ilk defa bir erkekten iltifat aldığıma bu kadar sevindim. "Teşekkür ederim."
"Bana bir de kendi çocukluk anılarından bahsetsene."
"Bak. Ben 8 yaşında bizim sığırın bisikletini kullanmak istemiştim. Izin vermedi tabi. Birkaç gündür kullanmamaya başladı ben de yokluğunu kimse fark etmez deyip aldım herkesten habersiz. Sonra aşağı doğru sürmeye başladım. Çok güzeldi uçuyordum resmen. Sonra yolun bittiğini, karşıma artık dükkanlar çıkacağını fark ettiğimde elimi frene uzattım. Fren bozuk! Sonradan anladım Batu'nun bisiklete neden birkaç gündür binmediğini. Sonra gittim bir çiçekçi dükkanına girdim camından. Beni hastaneye götürdüler. Biraz daha geç kalsaydım şu an diğer tarafta olacaktım. Bak alnımda da dikiş izi var. Çiçekçi'nin camına girdikten sonra güller içinde yatıyordum. Henüz ayıktım. Etrafımda toplanmıştı tüm millet. Sonra ben de 'vay anasını çiçekler ne güzel kokuyor lan.' dedikten sonra bayılmışım."
"Hahahha. Ahahaha Nazlı ne değişik kızsın." Kızım sen mal mısın? Gittin salakça anıyı anlattın. Of bir de rezil oldun. Gerizekalı Nazlı. Acaba ebem ben doğduğumda kıçıma değil de kafama mı vurdu? Ondan mı böyleyim ben? "Bu da sana ders olmuştur. Bir daha ailenden gizli iş yapamazsın."
"Yok. Yapmam. Ondan bütün belalar zaten."
"Hahah."
"Mete!"
"Edendim Defne."
"Ben alışveriş yapacağım gelsene hadi."
"Yok. Benim ne bir şey almaya ne de seni gezdirmeye hiç niyetim yok." Oturacağım."
"Nazlı? Sen gelsene."
"Valla sabah kalktığımda yerde buldum kendimi. Erken saatte uyanmasaydım ful enerji olurdum. Üzgünüm canım. Eee... Batu kalk. Git Defne'yle."
"Batuhan? Gelir misin?"
"Gelirim. Olur." Ikisi de yanımızdan ayrıldı. Biz de Maviş'le bir kafe bulup oturduk. Iki kahve sipariş verdik. "Rambo!" Beynim sarsıldı bir an.
"Ya!" dedim birden. Şu an aramız iyiydi. Ama ben gerizekalısı garsona çarpıp kahvenin Mete'nin üstüne dökülmesine neden oldum. "Aaaaaaahh!" Hemen ayağa kalktık. "Iyi misin?"
"Iyi mi? Az önce üstüme kahve döktüğüne göre harikayım!"
"Ya yanlışlıkla oldu. Özür dilerim."
"Tamam tamam. Eee? Ne yapacağım ben bu tişörtle? Ne giyeceğim?"
"Alışveriş merkezinin içindeyiz Mete. Gel bir tişört alalım . Ay of ya. Pardon."
"Tamam tamam sorun değil şirine. Hadi alalım da giyineyim." Hemen bir mağazaya girip erkek reyonuna gittik. Füme rengi (koyu gri) bir tişört aldık. Maviş'in giyinmesini bekliyordum. Kabinden çıktıktan sonra vücuduna yapışan tişörte baktım. Daha doğrusu kaslarına. "Ne bakıyorsun Nazlı? Olmuş mu söylesene?"
"Olmuş tabi. Tam olmuş hem de."
"Az daha dikkat edemedin değil mi sakar rambo."
"Edemedim dikkat falan. Alt tarafı azıcık..."
"Azıcık yandım he?" dedi. E haklı çocuk. Hiçbir sey demedim. Hala bakıyordu. Sonra dil çıkartıp gözlerimi devirdim. Hafiften gülümsedi. Ben olsam kahkaha atardım 18 yaşındaki kız dil çıkarıyor? Hesabı ödeyip kalktık. Gezmeye başladık. Bir mağazaya geldik. "Mete bak burada çok güzel üstler var."
"Banane. Sen tişört aldın ya bana rapunzel." Ay rapunzel dedi. "Ne bileyim belki dolabında eksik olan bir şeyler vardır . Ya alışveriş yaparsın diye dedim işte."
"Tamam Nazlı. Bence sen sus."
"Nazlı hep sussun anasını..." hop Nazlı! Küfür mü edeceksin lan lokum gibi adama. Duyunca güldü ama cevap vermedi. Bizim mahallede oturan iki çocuğu gördüm. Yanlarına gittim. "Ne yapıyorsunuz lan burada dingiller?"
"N'aber Nazlı abla? Biz... gezmeye geldik ama... ailelerin haberi yok."
"Ne işiniz var aileden habersiz? Lan ya bir şey olsa size? Dengesizler! Ali senin numaran bende var çabuk eve gidiyorsunuz yoksa berbere veririm sizi kurtulamazsınız ha! Hadi lan." dememle ikisi de koşarak gittiler. Maviş bana baktı. "Vay be. Demek bu yüzden sana rambo diyorlar."
"Eee Maviş ben de böyleyim."
"Maviş mi?"
"Ben onu sesli mi söyledim?"
"Hayır aklını okudum."
"Öff aman. Ne var sen de bana rambo diyorsun."
"Tamam iyiymiş. Maviş. Iyi ben de sana rapunzel derim."
"Haha o da iyi." Zırrrrrrr Batu arıyordu. "Alo."
"Alo Nazlı nerdesiniz?"
"Kafeden biraz ilerdeyiz."
"Görmüyorum oğlum."
"Bana bak. Ben senin oğlun değilim."
"Off Nazlı bunu mu tartışacağız şimdi?"
"Gözünle bak sığır gözünle." deyip kapattım. "Sığır mı? Cidden mi rapunzel?"
"Hee sığır. Cidden Maviş." Kardeşler de geldikten sonra durağa gittik. Minibüs gelince bindik. Allahım yine ayakta gittim tüm yolu. Sonunda vardık anasını. "Eveeet işte."
"Vay iyiymiş."
"Ya ben bu poşetleri hep elimde mi taşıyacağım?" dedi Defne.
"Aldıysan taşı abicim."
"Bir yıl büyüksün diye abi kesildin başıma. Madem abisin al şu poşetleri. Bir abi kardeşine taşıtır mı bu kadar poşeti?"
"Ver lan ver."
"Neyse baylar bayanlar. Hadi içeri." Içeri girdiğimizde hemen yürüyen merdivenlere yöneldim. Onlar zaten beni takip ediyordu. Sinema katına çıktık. "Korku filmi korku filmi!"
"Ya Nazlı korkuyorsun sonra."
"Korkmak için bu film zaten. Korku filmi sığır."
"Kes lan rambo."
"Ya... aslında ben de korkarım ama girelim ya." dedi Defne. Mete de "Bana uyar." dedi.
"Batu?"
"Sıkıntı yok. Bana da uyar."
"Tamam o zaman. Biletler dabbeye!"