İğrenç pis bir sabah, sıcaktan çarşaflar vıcık vıcık olmuş, pencereden güneşin yakıcı hüzmeleri yüzüme çarpıyordu. Çılgınca bir tembellik içinde yatakta kıvranıp duruyordum. Geceleyin yatakta bir hayli yorulmuştum zaten. Yatağın süngerindeki ıslaklık bel boşluğumun yeniden terlemesine neden oluyordu. Solumdaki komidine uzanıp sigaramdan bir tane yaktım. Gerindikçe yatağın ucundan kıyafetler yere döküldü. Siyah kilodumu yerde görünce şaşırdım. Demek dün siyah giymiştim. Öyle çok içmişim ki kimle yattığımı hatırlamıyordum.
Odamdaki banyonun ışığı açıktı. Denyo daha evi terk etmemiş miydi acaba? Kalktım pencereyi açtım. Cam sıcaktan yanıyordu. İçeriye seslendim. "Sen çıkmadın mı?" Önce sesim odada yankılandı, sonra banyoya uğramış olacak ki beş saniye kadar sonra ses beni cevapladı. "Duş aldım tatlım." Tatlım mı peh doğrusu amma gevrek herif koynumuza girdi diye bal pekmez havasına mı girdik. Bu sıcak zaten canıma yetmişti. Boynum da feci derecede ağrıyordu. Şu denyonun suratına tükürsem iyi olacaktı. Sigaranın sonunu aşağı fırlatırken karşı apartmandan teyzenin biri dehşetle bana bakıyordu. O an çıplak olduğumu fark ettim. Teyzeye inadına gülümsedim. Onun hayatında benim diri memelerimin aslında hiçbir anlamı yoktu. Fakat yine de gözlerindeki ahlâkla benim memeleri dizginleyebileceğini zannederek o boktan hayatının işe yaramaz birkaç dakikasını benim memeleri ıslaha adamıştı ki sanırım beyaz atletli kocası onu içeri çağırdı. Bizim herif hâlâ banyodaydı. Ulan o benim banyomdu. Kılları dökülmüşse ağzına sıçmak niyetindeydim. Ağzımın içi zehir gibiydi, biraz su içmek amacıyla mutfağa yönedim. Banyonun kapısı aralıktı. İçeriye sokuldum. "Haydi ama banyoyu kullanmam lazım." Herifçi şarkı mırıldanıyormuş meğer. Beni duymadı bile. Mecburen içeriye girdim, yerler ıslaktı, kaymamak için lavaboya tutundum. "Hey baksana işin bitmedi mi?" Bizim denyo sonunda şöyle bir döndü. "Gelsene beraber yıkanalım." Şundaki cesarete diye iyice kızmıştım bir yandan da merak ettim özgüven abidesini. Duşakabini açınca gördüm. Görmek ki ne görmek. Sanki gözlerim açılmıştı. Yıllardır kördüm. Şimdi de bu ışıktan kör olabilirdim. Dünkü sarhoşluğum bundan mıydı acaba? Beynimi ne kadar yoklasam da geceye ait hiçbir şey yoktu. Demek yakışıklılık hafızaya iyi gelmiyormuş. Ağzım açık kalmış olacak ki, bizim yakışıklı bıyık altından gülüyordu. İsmini hatırlayamadığım için kafamı klozete soksam mı diye düşündüm. Olmadı, zira hareketlerim bitkiseldi. Bay Yakışıklı imdadıma yetişti "Bana seslenmek için bir isim mi arıyordun yoksa?" Hayır tam olarak hızır acil sayılmazdı bu cümlesi. Yeterince açık olsan ve ismini söylesen ne olurdu. Biraz daha bu çıplak büste bakarsam Buda'ların uçtuğuna, bazı dervişlerin kırk gün aç kaldıklarına filan inanacaktım. Az önce karşı binadaki teyzeye direnen memelerimi bu kez kontrol edemedim. Başlarını yukarıya kaldırmışlardı. "Ne duruyorsun gelsene!"
Düşündüm ben de fena sayılmam ama bu yakışıklıyı nerede bulmuş olabilirdim? Bizim Murat'ın bara rokcı tipler gelir. Kollarında kocaman manasız dövmeleri vardır. Mesela kocaman koyu renkli orman betimlemesi. Bu öyle bir tip değil. Üçgen bir sırtta kibar bir yazı. Üstelik gösterişsiz ve herkesin görebileceği bir yerde değil. Peki diyelim bu herifçi Burakların motor ekibinden olsun. Portmantoda bir kask olması gerekmez miydi? Ah zihnim birden açılsa keşke derken, güzelim parmaklar beni duşakabine çekiverdi. Sırtımı çevirip saçlarımı şampuanladı. Evet aslında beklediğim şehvetli bir temastı fakat bulduğum şefkatli bir anne eliydi. Nerdeyse çocukluğumun soba yanı ekstra konforlu leğenine geri dönüvermiştim. Beni durulayıp havluyla sardı. Sadece düşündüğüm için konuşmak aklıma gelmemişti. "Evin çok güzelmiş. Aslında seni biraz serseri bulmuştum ama evin cidden çok zevkli ve de düzenli."
Kafam bazen bir cadde konteynerı gibi çalışır. Yani tüm gün çöp yığınlarıyla üst üste mücadele vermiş gibi. Geceyi hatırlamayacak kadar içişim, şimdi herifçioğlunun, hergelenin dedektif inceliğinde ev tasviri yapması, beni anne eliyle yıkaması...
"Açıkçası, yani ımmm, ben pek dün geceyi hatırlamıyorum tabii ismini de. Acaba biraz aydınlansam diyorum. Sonra söz kahve ikram edeceğim ve kahve ikramı benim evimde sık yapılan bir şey değildir bayım." Gülümsemeye çalışsam da beynimde hayat durmuştu. Gelecek nesiller kafama çiçek ekebilir ya da kafamda meyve tarımı yapabilirledi.
"İsmim Bünyamin, hatırlamaman gayet normal çünkü isimlerimizden hiç bahsetmedik. Hatta belki tanıştık da sayılmayız. Yatağı paylaşmayı saymazsak. Ha bu arada geceleri sürekli dönüp duruyorsun. Belki sarılırsam durursun diye düşünmüştüm sakıncası yoksa?"
Bay yakışıklının Bünyamin olması doğa kanunlarına tersmiş gibi görünüyordu. Çünkü ilk duyduğunda insanda kendiliğinden bir gülme efektine neden oluyordu. Demek isim bile söylemeden konuya girmişiz. Bu kadar erkenci olduğumu bilmiyordum. Hatta bugüne değin gecenin tamamını birlikte uyuduğum ilk erkek de sayılabilirdi.
Dışarıdaki kavurucu sıcak odayı rehin almıştı. Bünyamin ve ben bu çıplak temiz tenlerimizle fırında tavuğa benziyorduk. Benim çiğliğime karşın onun biraz daha iyi pişmiş olması güzeldi. Teni dayanılmaz, pürüzsüz ve davetkâr brozluktaydı. Omuzları dile gelse belki şiir bile olurdu tek başına. İnsan vücudunda bu estetiğin yalnızca kadınlarda olabileceğine inanmış olan ben için bu korkunç bir deneyimdi. Çünkü bu beden beni elli santimden bile kışkırtmaya yetiyordu. Az önce kafamı iyi ki klozete sokmamışım diye düşündüm.
"Ben de Asude memnun oldum. Dün gece için kusura bakma çok içmiş olmalıyım, yoksa gece yarısı seni defederdim. Başkasıyla uyumaya alışık değilimdir."
Kendimi uzaktan izlemek mümkün olsa tek kişilik dev bir komedi ekibiydim. Aşırı komiktim. Ağzım açık bakarken bu dayanılmaz vücuda ağzımdan "gitmeli" bir cümlenin çıkıyor olması da en büyük trajediydi belki. Orada gözümün önünde kusursuz bir Yunan heykeliydi. Onu görür görmez beğenmek gayet olmasıdı. Fakat peşimden sürükleyip de eve nasıl getirmiştim sayın Bay Yakışıklı, Bünyamin'i.
Başını kaldırıp gözlerini gözlerimin içine dikti. Kısık, kahverengi gözleri, gözbebeğimin içindeydi. Bakışlarıyla sarıp sarmalıyordu. İnsan tüm gizlerini öylece ortaya dökebilir, kanından kan, canından can verebilirdi.
-Dün cidden çok içmiştin, barda yanımda oturuyordun, bir süre sonra bana da viski ısmarladın, kendimi borçlu hissettim açıkçası evinde kalmak gibi bir düşüncem yoktu. Duvarları filan tekmeliyordun, taksiden bile inemedin, üstelik komşuların uyanmıştı. Seni yukarı çıkardım. Şimdi de sen bana borçlusun.
Yine bıyık altından gülüyordu. Sevimli surat seni. Ben de gülümsedim. Bünyamin birden ciddileşti.
- Gömleğimi bari yırtmasaydın.
Nasıl ya? Kafamı çevirdim ki yerdeki kumaş parçaları gözüme ilişti. Off ne içtim ki ben azgın bir fahişeye dönüşmüşüm. Belki Bünyamin buna sebep olmuştur. İnsan neden bu kadar harika olur ki?
- Bak gerçekten üzgünüm. Böyle huylarım yoktur. Yani düğmelerin ne işe yaradığını biliyorum.
- Önemli değil. Bir ara aynısından alırsın ödeşiriz. Yanında uyumak konusunda ise özür dilerim, başka yatak olmadığını, yanında uyumazsam kendini aşağı atacağını söyledin. Karşı komşun seni benim aşağı attığımı sanabilirdi.
Yine gülümsüyordu.
Karşı komşu beni de gülümsetti. Ben niye bu kadar aptalllaşmıştım, ilk kez içmiyordum, haftada en az iki kere zom olurdum. Yaşlandım mı acaba?
Ne yaşadık öyleyse dün gece boyunca oradan oraya koşup kendimi atmaya çalıştım. Hem de neden Bay Yakışıklı ile uyumak için. Evet yatmak değil sadece uyumak. Bu tam kadın duygusallığı ürünü, benim kafam böyle çalışmaz ki. Her şartta alacağımı alırım. Bünyamin sayesinde lego parçaları gibi tek tek eklediğim harika kişiliğim, benim otuz iki yıllık kadınlığım bir gecede paramparça olmuştu. Yazık! Böyle güzellikler işte insanı insanlıktan alıp götüren pis bir tümör. Mümkün olsaydı, dünyanın bekası için güzelliği tümden yıkmak isterdim.
Tüm felaketleri Bünyamin'e yüklerken beni kendime getirdi.
-Merak etme hiçbir şey olmadı.
İçimde depremler oldu. Belki birkaç organım çalışmayı reddetti. Bunca çaba, hır gür, parçalanan gömlek, bu zıvanadan çıkış, nerdeyse kendimi atacak kadar çılgınca onca şey... Şimdi her şeyin içi boşaldı. Baksana güzellik için verilmiş onca çabadan sonra elimizde kendi avcumuzun renginden başka bir şey kalmamış.
Üstelik uzun zamandır bu kadar romantik hareketlerim olmamıştı. Sadece yanımda uyu bari demişim. Bir erkek bir kadın. Hayır, hayır. Zom bir kadın ve dünyalar kadar yakışıklı şu adam. Hayır başa dön. Zom bir kadın bir erkeğe saldırıyor ve şu ahlaklı herif eve kadar geldiği halde parçalanmış gömleği yerde duruyorken yanımda uyuyor. Acaba yatağa kahvaltı için de biraz pantolon mu parçalasaydım?
Bünyamin yine sessizliği bozdu:
-Neyse benim acelem var ve çıkmam gerekiyor. Sonra belki bir gün yine karşılaşırız.
Kahverengi gözleri kısıldı, gülümsedi, muhteşem dişleri gün yüzüne çıktı.
- Peki madem ben yine seni parçalamadan git bakalım. Dolabımı karıştırıp abimin gömleğini bulmuşsun sana biraz büyük gelmiş ama görmezden geliyorum.
-İzinsiz alışımı mı, yoksa büyük gelişini mi?
-İkisini de. A bu arada acaba tam olarak nerede karşılaşırız bunu bilmem mümkün mü?
-Bunu cidden bilmiyor musun? Cidden çok komik bir kızsın, aslında tam bir baş belası diyelim şimdilik. Görüşmek üzere.
Kapıdan çıkarken arkasına bakmadı. En son bana gülümsediği yerde evin kilimi gibi ortada kıvrılıp kalmıştım. Mutfak tezgahı üzerinde telefonumun ışığı yanıp sönüyordu. Telefonumu elime aldığımda bataryamın bitmek üzere olduğunu fark ettim. Yirmi iki cevapsız çağrı, bir o kadar mesaj. Kadim dostum Gül aramıştı. Mesajları da atan oydu. Niye böyle merak konusu oldum acaba? Telefonu şarja takıp Gül'ü aradım.
-Sen nerdesin Allah'ın belası geceden beri ulaşamıyorum. Yola çıktım, şimdi uçaktan indim. Beni meraktan öldürdün.
-Gül saçmalama bu kadar merak edilecek ne oldu ki?
-Muratların bardan barmen aradı, barda çok içmişsin ve bardaki adamı tekmelemişsin beni elledin diye bağırmışsın. Adam barmenin tanıdığı biriymiş, asla öyle şeyler yapacak biri değilmiş, çok içtiğin için senden şikayetçi olmamış.
Bardaki adam bizim Bünyamin'di galiba.
-Herif çok yakışıklı mıymış?
-Ben de ilk onu sordum. Huyunu bildiğim için. Ama yine de merak ettim. Bizim çocuklara da ulaşamadım.
Bir yerlerde uçuş partisi filan yapmışlardır herhalde.
-Neyse tatlım madem geldin kahvaltıya gidelim seninle.
Gül suratıma kapattı. Kahvaltı saati geçtiği için mi yoksa aslında artık endişeleneceği kişi Bünyamin olduğu için mi kim bilir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN SEVİŞME HÂLİ
Romanceİğrenç pis bir sabah, sıcaktan çarşaflar vıcık vıcık olmuş, pencereden güneşin yakıcı hüzmeleri yüzüme çarpıyordu. Çılgınca bir tembellik içinde yatakta kıvranıp duruyordum. Geceleyin yatakta bir hayli yorulmuştum zaten. Yatağın süngerindeki ıslaklı...