Aile. Küçük birey, aynı zamanda toplum içinde küçük bir toplumdur. Bir devletin nasıl kanunları, ana yasası varsa, ailenin de öyle. Her bir ailede kendine özgü kurallar ve o aileyi aile yapan temeller mevcuttur. Devlet başkanı devleti idare eder. Ailenin sözü geçeni, büyüğü vardır ve o da aileyi yönetir. Günümüz 'modernlik' adı altında bir takım değişikliklere maruz kalmıştır. Bazı aileler bugünkü güne ayak uydurabiliyorsa, bazı ailelerde bu kesinlikle inkar ediliyor ve geçmişten gelen, alışılagelmiş âdetleri yaşatmakta ısrarcılık ön planda. Her zaman her şeyin dozunda güzel olduğu varsayılırsa, ne fazla modernlik peşinde koşup kendini kaybetmek, ne de fazla örfçü - âdetçi olmayı kafaya koyup cahillikte çığır açmak hoş bir şey. Sınırı bulmak ve belirlemek en iyisidir. Bunun dışında her iki duruma tolere etmek mümkündür.
Şehrin göbeğinde bile bazen gereğinden fazla örfçü bireyler bulunuyor. Hâlâ da bulunmakta;
Didem. Yirmi birinci yüzyılda koca şehirde geleneklerine sıkıca bağlı bir ailede dördüncü çocuktu. Iki ablasi, onlardan küçük kendisinden büyük bir ağabeyisi ve en küçükleri olan erkek kardeşi vardı. Aile geleneklerine bağlı, ağır ahlâk anlayışı olan aileydi. Yine de geçen asırlar bu örfe tesirsiz yan ötmemiş, bazı katı kuralları yumuşamıştı. Bunlardan biri ve en iyisi de kızların hiç değilse okul görmesi, harf öğrenmesiydi. Üniversite gibi büyük hayaller Kaf dağının ötesi gibi görünen, müthiş ulaşılamaz olandı. Ama bu yine de Didemin hayallerini üniversitelerle süslemesine engel değildi.Sıkı gözetim altında yaşamayı öğrenmiş bu kız bütün bu kısıtlamalardan ruhunu özgür kılmıştı. Okumak hevesi, derslere büyük sevgiyle çalışması, derken öğretmenlerin sevimlisi olup çıkmıştı. Tutkusu okumak olan bu kız karakterce sakindi ve alışılagelmiş gelenekler ona bazı şeyler eklemişti. Tek amacı okumak, geleceğini kurmak olduğundan kesinlikle kendi yaşıtları gibi umursamazlıklar yapmıyordu. Sorumluluklarının her zaman bilincinde olmuş ve asla hataya düşmemişti. Barlara, kafelere ya da herhangi bir eğlence merkezlerine gitmek gibi mesela. Böyle bir durum söz konusu bile değildi, tartışılmaya açık değildi bir kere. Yapmayı bırakın, aklından geçiremezdi. Niyetlense, anında o tek tutkusu olan okulundan alınır ve evinde, odasında ailesinin ona uygun göreceği kısmeti beklemeye mecbur bırakılırdı. Bu düşünce bile Didem'in ürpermesine yetmişti. İmkânı yoktu, bu tür hatalara düşmezdi. Diğer yaşıtlarının aksine onun için başka alternatifler ya da başka seçenekler yoktu. Başı önünde sakince, adabıyla okuluna gidecek ve aynı şekilde geri evine dönecekti. Kısaca hayatının rütini böyleydi. Kız eve kapanma ihtimali korkusundan gerçekten olsa bile kız arkadaşlarıyla evlerine ders çalışmaya gitmekten kaçınıyor, her defa yeni bir bahane üretiyordu.
Hayat Didem için özellikle böyle hassas dönemlerinde çok zordu. Her şeyine; hareketlerine, attığı her adımına dikkat etmesi, bir şeyi yaparken iki kere düşünmesi, iyice tartması gerekiyordu.
Okulundaki erkeklerle değil konuşmak, arkadaşlık kurmak, aynı ortamı bile paylaşmıyordu. Okuldan bir kaç kez bazı erkeklerin kendisini evine bırakma teklifini kibarlıkla ve kesin dille reddetmişti. Aslında 'kibarlık' adı altında rica veya yalvarma da olabilirdi. Eğer 'lütfen', 'çok rica edoyorum' gibisinden sözcükleri sık sık sarf etmesi hesaba katılırsa.
Hayatın kendisi zaten zordu ama kız olmak ve özellikle de Didem'in doğduğu ailede doğmuş bir kız olmak katlanarak normalin üç misli daha zordu.
Yine de asla şikayet etmeyen Didem bütün dikkatini ödevlerine vermeyi daha sağlıklı seçenek bulmuş ve tercih etmişti. Diğer iki ablasına kıyasla kendisisi daha şanslı hissetmesi de kaçınılmazdı. Çünkü iki ablası da evli ve çocukluydu. Onların kendi ailesi vardı artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHLI ARKADAŞIM
General FictionDidem: Kocaman gözleri vardı.. Kara kara bakan.. Masumdu.. Taze çiçek gibi kokan umutları, dalında açmakta olan hayalleri vardı.. İçinde günbegün sevgiyle beslediği fikirleri.. Koşmakta olduğu belli istikameti.. ve giderek yaklaştığı hedefleri vardı...