Ay Yakan / Bir - Dünya

17 1 0
                                    


"Şerefe prensesim. İkiyüzüncü yaşınıza." gülerek selamladı genç prenses lordunu. Kadehler tokuşturulurken gezindi siyah gözleri etrafta. Herkes kendi eğlencesindeydi fakat bir Lurcas prensesi olarak asıl konunun o olduğunu şüphesiz biliyordu. Üzerindeki kabarık ve şaşalı elbisesinin eteklerinden tutuverdi Shine boşta kalan eliyle kadehi masaya bırakırken. Gülümsüyordu. Küçük topuklarının üzerinde minik adımlarla kralın yanına vardı genç prenses. Büyümesine rağmen gözünde hala küçük bir bebekten farksız kalan kızını fark eden Sergio huzur dolu gülümsemeyle karşılık verdi prensese. Ne kraliçe Mana'ya ne de kral Sergio'ya benziyordu aslında Shine. Siya saçları ve griye kaçan siyah gözlerini gören kimse onun bir Lurcas olduğuma inanmazdı. Aksine daha çok bir Sarasie'ye benziyor olduğu ap-açık belliydi.Sarasieler gecenin hükumdarlarıydı. Lurcas soyunun gündüzü yönetmesi gibi; Sarasieler de geceyi yönetirdi. Fakat fark şuydu ki; Güneş her zaman sevilirdi aksine Ay'ın prensesin fikrince.

Düşünceler kafasını yorunca düşünmeyi bırakıp, kendisine baktığını hissettiği gözlere döndü. Koyu yeşilin kahverenginin en kızıl tonlarıyla buluştuğu gözler... Her daim sağ tarafı daha uzun kalan ve sağ gözünü kapatan koyu kahve saçlarıyla şovalye Shan. Tahminen ileride evleneceği kişiydi Shan. Prensesin yanına yakışacak biriydi. Asildi. Yakışıklıydı. Kemikli yüz hatları ve pürüssüz cildiyle mankenlerin sönük kaldığı biriydi. Sanki tanrı her bir hücresini özenerek dünyaya bırakmıştı Shan'ı. Gülümseyi yanına ilerlemeye karar verdi prenses Shan'ın yanına. Ona karşı birşeyler hissettiği koşulsuz şartsız kesindi. Düzgün adımları hafiflerken prensesin, omuzundaki ani sancıya dayanamayıp attı çığlığını. Müzik aniden kesilirken, omuzları kadar olmasada ağrıdığını hissettiği gözleri çevrildi usul usul Sergio'ya. Yere düşerken eli omzunda bir çığlık daha savurdu. Vücudu titriyordu. Gözleri yavaş yavaş buğulanırken sanki herşey yavaşlamıştı. Yardıma koşan insanların bile çığlıklarını duyuyordu. Göz kapakları kapanırken acıyla yine, her zerresini hissetti. Acıyı. Sırtındaki, yanan ay parçası kanatları.

*

Bir telaş sararken yaşlı kralı, usul usul çekildi oracıktan. Gelmişti. Shine herşeyi öğrenecekti. Öğrenecekti ve başa geçip kralın kafasını özgür bırakacaktı. Hemen hemen herkes salona inerken Sergio ganimet odasına gidip ceplerini doldurdu. Ardından kızından içten bir özür dileyerek kayboldu.

***

Göz kapaklarım sonunda bağışıklık kazanınca acıya, yavaş yavaş kaldırdım onları yerinden. Ne yazık ki her daim çok sevdiğim kirpiklerim bile ağırlıktı şu an bana. Görüşüm sonunda netleşince başımı ağır ağır kaldırdım. İliklerime kadar ağrılarım vardı. Es geçmeye çalışıp gözlerimi bulunduğum odada gezdirdim. Steril bir ortamdı. Tahminen bir hastane odasındaydım. Yavaşça doğruldum yatakta. Neden buradaydım? Burası neresiydi? Acaba hala Lurcea'da mıydım? Peki ya Olimpos? Sanmam... Hatırladığım son şey sırtımdaki eşsiz ağrılardı. Hala acı vardı ama tahminen uyuşmuştum. Ayağa kalktığımda bana yakışmayacak bir hastane elbisesinin üzerimde olduğunu anlamam çok sürmedi. Yüzümü buruşturup kendimi süzdüm. Üzerimdeki elbise dizlerime geliyordu; ayaklarım çıplaktı ve bu soğuk zeminin beni üşütmesine en büyük destekdi. Elbise kısa kolluydu ve beyaz olmasıyla birlikte ürkütücü bir kefeni andırıyordu diyebiliriz. Toparlanıp odadan çıkmaya çalıştığımda kapı birden açıldı. Şansıma kapıyla aramda olan bir adımlık mesafe kurtarmıştı burmumu. Genç ve en fazla yirmi beş yaşlarında sarışın bir adam durdu önümde. "Dikkat et!"

Tuttuğu kolumu hızlıca çektim. Kim olduğunu bilmediğim biri dinleme ihtiyacı duymuyordum. "Sen kimsin?!"

Umursamazca kafasını çevirdi sarışın. "İnan burda olmaktan bende zevk almıyorum. Fakat seni bir yere götürmeliyim. İyi misin?". Biraz düşünsem de sonucunda nedensizce güvenmek zorunda olduğumu hissettim ona. Başımı salladim ağır ağır. İsmini bilmediğim çocuğu incelerken sordum. "İsmin ne?" güldü. "Matthew." onayladım başımla. "Shine." odaya girerken, "Moonshine." dedi. Anlamamıştım. "Asıl ismin Moonshine. Bunu ben mi söylemeliydim bilmiyorum. Herneyse..." değip elindeki yeni fark ettiğim pembe poşeti uzatırken. "Bunları giy. Bedenini tahmin ettim. Olmazsa ds idare etmelisin. Daha iyisini ayarlarız sonra. Şimdi biraz (!) acele etmelisin."

Ay YakanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin