Bölüm 5

74 8 2
                                    

Ellerini bırakmayı hiç istemesem de film bitmişti artık. Bi süre daha öyle kaldık. İstemedik ikimizde. Sanki oraya aittik, tam anlamıyla hayatımızdaki en huzurlu an buydu. Gitmemeliydik. Ama film bitti. Offf! Işıklar açıldı. Yavaşça ellerimi kenetlenmiş ellerinden çektim. Gözlerine bakmaktan utandım sanki bakamadım. Çıktıktan sonra biraz Funda'ya bakındık. Henüz bitmemişti filmi. Zaten bizimkinden geç başlayacaktı. İnip alışveriş merkezinin içinde bir yere oturduk. Karşılıklı oturup anlamsızca her şeye gülümsüyorduk. Saf bakıyordu. Çocuk gibi. Ama koca yürekli bi adam da gizliydi gözlerinde. Onunla baş başa kalmayı seviyorum. Sadece o ve ben. Bunu seviyorum.
- Lan!! dedi gözlerini açıp.
- Noldu?
- Arkanda 10 lira var. Çaktırma.
- Çılgınlık mı yapalım diyosun?
- Nasıl yapcaz?
- İşte böyle. diyerek ayağa kalktım sessizce parayı alıp yanına geri geldim.
Öyle güzel gülüyorduk ki. Sonuçta yolda gördüğün parayı alınca kötü bi insan olmuş olmuyorsun. Hem zaten mühim olan beraber gülümseyebilmemiz. O kadar basit şeylerden eğlence yaratıp birlikte eğleniyorduk ki, bu adam o adamdı.
Funda geldi sonunda. Dışarı çıktığımızda hava buz gibi, yağmur deli gibi. Tarmvaylar durmuş, dolmuşlar tıklım tıklım... Bir tramvaya binip beklemeye başladık. Yavaş yavaş bekleyenler çoğalıyordu. Yüzlerce fotoğraf çektik beraber. Müzik açıp sohbet ettik. Ne kadar o tramvayın içinde bekledik bilmiyorum ama hiç bitsin istemedim. Funda bize doğru bakıp
- Yerde 10 lira var. dedi.
Birbirimize baktık gözlerimiz kısılana hatta yok olana kadar güldük deli gibi.
- Noldu lan? dedi Funda.
- Biz de seni beklerken 10 lira bulduk ve aldık biraz önce. dedim.
-Hassiktir. Bugün daha fazla dolaşmalıydık. dedi Funda.
- Eee kim alacak? diye sordum.
Funda kalkıp kimsenin bakışlarına aldırış etmeden aldı ve geldi. Bir daha güldük. Bir daha bir daha. Gecenin ilerleyen saatlerinde eve geldik. Yorgunluktan uyuya kalmışız hepimiz.
Ertesi gün bi hayli geç uyanmıştım. Bişeyler atıştırıp derse gitmeliydim. Tam evden çıkacakken
- Nereye gidiyorsun sen? diye sordu Sarp.
- Derse.
- Ben de geleyim mi?
- Gelmek istiyorsan gel tabi.
- Gideceksin git hem okulu görmüş olursun. dedi Funda.
Yol boyunca saçma sapan ne varsa konuştuk.
- Sence ben kaç yaşında gösteriyorum? diye sordu bana.
Gülümsememi saklayarak.
- Ufaklıksın işte çocuk. Her türlü küçüksün. En fazla 18 ama o kadar bile yoksun değil mi? diye takıldım ona.
Gözlerini devirerek, bozulduğunu saklayarak bana bakıp.
- Yapma allah aşkına beni 20-22 zannediyorlar hep.
- Ama bu ufaklık olduğun gerçeğini degistirmiyor dimi?
- Tamam ya tamam sen haklısın.
- Peki ben kaç gösteriyorum.
- 17 en fazla 18.
- Çocuk gibisin mi demek istedin yoksa genç gösteriyorsun demek mi bu?
- Ne yani ben çocuk mu oluyorum bu duruma göre?
- Tabikide çocuksun.
- Tamam çocuğum.
Yine gülümsedik beraber. Okula gelmiştik artık. Dersin başlamasına daha on beş dakika vardı. Bir yere oturduk.
- Bir sigara yak da içelim hadi. dedim.
Dudaklarının arasından çıkardığı sigarayı bana uzattı. Dudaklarını seviyordum. Bazı organlar organ değil. Her bir zerresi yavaş yavaş zehirliyordu sanki beni. Kanım kirleniyordu sanki. Bu çocuk da bir ateş var, yakacagını bildiğim bişey. Ama bu ondan kaçmam için bir sebep değil. Cehennem olduğunu bilsem yine gitmem. Yanan ateşin bir önemi yok hangi cehennemde huzurluysa orda kalmak ister insan. Sigaramı bitirip ayağa kalktım.
- Buralarda ol kaybolma. Telefonun seslide internetin de açık olsun ulaşabileyim sana. diye tembihledim.
- Tamam lan tamam sen de iyice çocuk muamelesi yapıyorsun bana. Sen merak etme git gel dersine.
Dersteyken aklım hep ondaydı. İmzamı atıp ilk arada çıktım hemen. Gözlerimle aradım biraz. Karşımda bana gözlerini dikmiş güzel güzel gülüyordu. Hava soğuk olduğu için hızlı hızlı yürüyorduk. Eve yaklaştığımızda harabe bir yeri işaret ederek
- Buraya girsem hep burda kalsam ne olur? diye sordu.
- Of Sarp saçmalama yürü hadi zaten üşüdüm.
- Ben ciddiyim. diye bağırıp oraya doğru yürümeye başladı.
- Bak bırakır giderim kaybolursun burda. Saaaarrrrppp! Çocuklaşma. Allahım ya delirtecek misin sen beni? Bak gidiyorum. İyi ne halin varsa gör.
Sanırım o gün yanına gitmemi istedi. Ama ben anlamadım. Bunu aylar sonra düşündüğümde fark ettim. Bu bana bir davetti. Gel diyemezdi o, söyleyemezdi bazı şeyleri. Özür dileyemezdi, sımsıkı sarılırdı. Pişmanım demezdi, gözleri dolarak bakardı. Seni seviyorum diyemezdi, saçlarımdan öperdi. Gitmedim yanına. Söylene söylene yürümeye başladım. Biraz sonra geldi arkamdan.
- Kızdın mı?
- Kes sesini Sarp. Ya çocuk musun sen ya?
- Öyle değil miydim?
Öylesin çocuk. Öylesin.
Ertesi gün Funda ve Sarp Antalya'ya gideceklerdi. Benim dersim olduğu için gitmeyecektim. Onların gitmesini hiç istemiyordum. Onları bırakmak istemiyordum. Sarp'a da çok alışmıştım. Bu ölüm gibi geliyordu bana. Of ya of.
İkisine de sıkıca sarılıp bıraktım onları maviye. Yine yalnız kalmıştım. Yalnızlık iyi de tek başınayken engel olamadığın düşünceler öldürücü. Biz nolcaz şimdi? Peki biz neyiz şimdi? Sevgili mi? Aşk mı? Arkadaş mı? İki iyi dost mu? Ya da hiç bir şey mi? Sadece kuzeninin arkadaşı mı? Peki ya bir şeyler hissediyorsak, o zaman nolcak? Ya ben fazla abartıyorsam? Peki ya gerçekten bana karşı boş değilse? Peki biz nasıl birlikte olacağız ya da olabilecek miyiz? Peki ya olmalı mıyız? Funda? Ona anlatmalı mıyım? Anlatsam ne anlatmalıyım? Nasıl anlatmalıyım? Ben bile kendime, ona, bize anlam verememişken nasıl anlatmalıyım? Ne yapmalıyım?
Hayattan bezmiş bir şekilde tek başıma günlerimi geçirirken sıradan bir akşam sıradan olmayan bir şey fark ettim. Sarp'ın whatsapp ında ikimizin fotoğrafı vardı. Evet evet ikimizi koymuştu. Sevinçten kafayı yemek üzereydim. Hemen ben de en güzel fotoğrafımızı koyup en güzel uykuma daldım.

MENTOLLÜ SİGARAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin