Kimse Beni Görmüyordu Abi..

2.7K 145 35
                                    

Kendini boşlukta hisseden insanların ruhunda birkaç jilet yarası vardır mutlaka. O boşluğun dolması için gereken tek şey hafif yumuşak bir omuzdur. Bulabilene aşk olsun derler, ki zaten o omuz bulununca aşk olur. Burukluk denen o illet yalnızca ölümle sona erer kimi zaman. Günde en az bi kez intihar etmeyi düşünen bir neslin çocuklarıyız biz sonuçta. Henüz 12 yaşındayken suda boğularak mı ölsem yoksa 8. kattan kendimi aşağı mı bıraksam diye düşünürdüm. Hangisinin acısız, hangisinin daha sancısız olduğunu tartardım. Çözüm bulamazdım. Anneme sorardım 'deli deli konuşma' derdi, babama sorardım cevap vermezdi. İntihar düşüncesi kafamdan hiç gitmezdi. Ufak bi balkonu vardı evimizin. Apartmanın merdivenleri ile arası yaklaşık 20 metreydi. Yer çekimi, sürtünme kuvveti filan hiç bi bok bilmezdim. Kafa üstü düşersem beyin zedelenmesinden, yüz üstü düşersem kaburga kemiklerimin omuriliğimi delmesinden ölecektim. Ve tüm bunların sonucunda mahalle boyu kanımın akması düşüncesi korkutuyordu beni. Bide annemin beni o halde görüp kendini de atması ihtimali içten içe vazgeçiriyordu beni intihardan. Geriye sadece kendimi boğmak kalıyordu. Suda boğulmak; ölümlerden ölüm beğen menüsünde ki en tatlı intihar biçimidir. Biraz daha acısız ve oldukça sessizdir. Suyun içerisinde yeterli miktarda oksijen vardır aslında, lakin akciğerlerimiz sadece gaz olan oksijeni soluyabilir şekilde yaratılmıştır. Su içerisinde saniyenin onda biri kadar süre zarfında alınan tek nefes akciğerlerde su toplanmasına sebep olur. Akciğerlere su kaçması anında alveollerin hava ile irtibatı kesilir. Bunu gören beyin gırtlağa emir gönderir ve gırtlak, soluk borusu ile akciğer arasındaki yolu kapatır. Ardından ciğerlerde müthiş bir yanma hissi, deri altındaki damarlarda aşırı derecede morarma, ağızdan akan birkaç damla kan ve son olarak uçmayı denercesine boşa bir çırpınış...

İşte tam da durumum bu kadar vahimken, tam da ölmeyi göze alabilmişken, tam da 'kıçına kına yak ey hayat, siktirip gidiyorum' demişken aşık olmuştum. Ölmeyi düşünürken aşık olmak, bu hayatta her şeyin üst üste geldiğinin başlıca göstergesi aslında. Neriman'dı adı. Ama ne Neriman! Ben deyim üç sen de tam beş kez Neriman. Mahalleye yeni taşınmışlardı. Yayılan dedikoduya göre Konya'da bunu duymayan kalmayınca yaşlı annesini alıp Urfa'ya gelmiş. Bakkalın dediğine göre yolda gördüğü erkek karıncanın bile sikini yalamış. "Olm o kız orospu lan" lafını her duyduğumda biraz daha dertlendim, biraz daha efkarlandım. Çok seviyordum abi. Çok dediysem, siz neyi çok biliyorsanız onun iki katı kadar çok. Hoşlanıyorum, aşığım diyenlere inanmıyordum ben. Siz de inanmayın. Ruhum her sabah Neriman'a kahvaltıya gidecek kadar çok seviyordum. Hani nasıl desem, onu bi gördüm abi. İskambil kağıtlarından yaptığım evime sığındım, feleğimi şaşırdım, yerimi yurdumu bulamadım, bir türlü ezberleyemediği çarpım tablosuna bakınca bile aklıma Neriman gelirdi, sebepsiz yere geceleri ağlar, sigaramı sigarayla yakardım. O yıllar sigarayı sigarayla yakmak dramdı abi. Zaten ben sigarayı Neriman sayesinde sevdim. Her gece 12 civarlarında balkona geceliği ile çıkar, sigarasını içer sonra uyurdu. O sigarasını yakardı, ben sigarası gibi yanardım. O dumanı üflerdi, ben atmosfere aşık olurdum. O izmariti dudaklarına değdirirdi, tutuşan ben olurdum. Bi keresinde yine onu izlerken yedim kıçıma terliği. Annem sevmezdi Neriman'ı. Zaten mahallede benden başka seveni yoktu. Bedeni için yanıp tutuşan yüzlerce erkek vardı. Bense ruhuna aşıktım. Her gün başka bir arabadan iner, topuklu ayakkabılarını mahallenin başında çıkartır öyle girerdi binaya. Sessizliğe aşıktı ama mesleğinde inlemek farzdı. Neriman makyajı akmış, kilotu sarkmış şekilde her sokağa girdiğinde ben birkaç sigara daha yakardım üst üste. Beni görmezdi hiç. Aslında beni kimse görmezdi. Birileri görsün diye ne kadar uğraştıysam hiç kimse görmedi beni abi. Beden dersinde şiir yazmaya çalışan birini kimse iplemiyordu okulda. En çokta ailem görmezdi beni abi. Ney çalmaya vardı merakım. "Başımızı zurnacı mı olucan pezevenk!" dedi babam. Kitap okumayı severdim abi, o zaman da para vermezlerdi kitap alacak. Belki Neriman beni görür dedim abi. Görmedi. Ben ne kadar çok sevdiysem, o da o kadar çok görmedi. "Seni kurtarıcam!" dedim bi keresinde, dönüp cevap bile vermedi. Peşini bırakmadım ama abi. Günler günleri kovaladı ama ben hiç vazgeçmedim. 'Olsun' dedim hep kendi kendime. Bi gün annem davet etmiş bunları, altın günü mü ne öyle bişey yapacaklarmış. Sağlam bi anne dayağına rağmen direndim, çıkmadım evden. Yarım kilo jöle sürdüm kafama, ardından bayramlık kıyafetlerim. Önce saçma salak külotlu çoraplı, ölmeyi unutan teyzeler geldi, birkaç dakika sonra da Neriman. Ayağını bastı odama, Nazım'ın dediği gibi kırk yıllık beton çayır çimen şimdi... Şeytan gibi bakıyorlardı Neriman'a. Sürekli koridordan geçip gövde gösterisi yapıyordum. El ettim göz ettim ama nafile. Neriman beni hiç görmedi abi. Mutfaktan meyve bıçağını kaptığım gibi girdim odama, kapıyı da kilitledim. Kazağımı çıkardım, ardından yırtık atletimi. Kesecektim kendimi abi, dayanamıyordum. Gözyaşlarımın incecik bileğime düşüşlerini hala unutamıyorum. Kaldırdım bıçağı yukarıya, okkalı da bi küfür savurdum ortaya. Yapamadım abi, beceremedim, götüm yemedi belki de. Fırlattım bıçağı duvara, yere oturup eşek gibi ağlamaya başladım. Kollarım yetişmiyordu kuran çarpsın gözyaşlarımı silmeye. Tam o anda kapıya vuruldu iki kez. Ağlamaktan konuşamadım, o konuştu. "Benim Neriman" dedi yumuşak bir ses. Kazağımı hızla çekip son kez sildim kızaran gözlerimi. Güçlü görünmek istiyordum abi Neriman'a, sulu göz bilmesin beni. Oturdu yanıma, önce yerdeki bıçağa sonra da gözlerime baktı. Öpsün diye dua uçurdum hemen allaha, tutmadı...

"Selime teyzenin oğlusun demi sen?"

"Evet" dedim bir çırpıda. Kalbim saniyede iki milyon kere atıyordu, nabzımı hiç sorma abi.

"Kaç yaşındasın bakalım?"

"Kimlikte 15 yazıyor ama yanlış yazmışlar, en az 18 varım ben."

"Beni sen mi kurtaracaksın bu hayattan? Geçen duydum bağırışını."

"Ben seni seviyorum Neriman! Orospu olsan da seviyorum, olmasan da. Umurumda değil ne iş yaptığın, kaç kişiyle yattığın, hangi dine taptığın..."

"Bak çocuk! Bu hayat öyle senin tahmin ettiğin kadar kolay değil, yaşamak ölmekten daha zor. Ben bi kadınım, kurtarılmayı beklemeyi yıllar önce bıraktım. Benim kalbim kırıla kırıla anamın kıbrıs ihtilalinden kalma porselen takımına döndü. Her yerim çatlak şimdi. Boş hayallere kapılma ve kaptırma kendini."

"Siktir git Neriman!" dedim bağırarak. Yüzüne bile bakmadım. Burnunu çekince fark ettim ağladığını. Dudaklarına doğru akan iki damla gözyaşı gördüm yüzünde. Canını acıttım belki ama ardından birkaç kez daha küfür ettiğimi hatırlıyorum. Öfkeliydim. Bi kadının canını ağlatmak acıtmaz, ağladığında yanında kimsenin olmaması acıtırdı, bunu biliyordum. Her şeye rağmen Neriman'ın yanındaydım.

"Anlamıyorsun çocuk! Ben kirliyim lan bi kere. Televizyonlarda kirlenmek güzeldir diyen orospu çocukları kandırıyorlar bizi Mustafa. Çamaşır suyu içsem de temizlenemem artık anlıyor musun? Daha çocuksun git top oyna, okulda kızların bacaklarına bak, ne bilim lan yap işte bişeyler. Ama benim için sakın bir şeyler yapmaya kalkma. Bak sana şöyle anlatayım. Bulutların beyazlığı kadar berrak bir hayat yaşamak isterken gecenin karanlığı gibi boktan oldu benim hayatım. Sevginin tadına tam varmışken bitiverdi masalım. Bir zamanlar yere düşüp dizimin acısına ağlarken şimdi kalbimin acısına ağlar oldum. Yara bandıyla kapanan yaralarımı özler oldum anasını sikim. Dizimden akan kanı özler oldum Mustafa, bacak aramdan akan kanları değil! Parkta salıncakta sallanırken kurduğum hayalleri şimdilerde elin boklu adamların altındayken öldürüyorum birer birer. Yıldızlara sığınırdım ben çocukken, şimdi gecenin sonsuzluğu aldı yerini. Ben o ammına koduğumu yıldızlara bakıp tuttuğum dilekleri suya attım Mustafa! Masal kitaplarındaki mutlu sonu isterken orospu hayatın beni içine alıp orospu etmesini izledim hep. Sen şimdi gelmiş bana seni kurtarıcam diyorsun. Horozun da kanatları var ama uçamıyor be ablacım. Hadi kalkalım..."

O kalktı ben oturdum. Bi daha da görmedim o günden sonra Neriman'ı. Nereye gittiğini kimse bilmiyordu. Taşındıklarını söylemişti sadece annem. O gece babam geldi uzun zaman sonra eve, elinde yetmişlik, şişe ha bitti ha bitecek. Anneme küfürler savurarak girdi içeriye. Ağladığımı duyunca odama gelip oturdu yanıma. Niye ağlıyorsun lan dedi, kimse beni görmüyor baba dedim. Paltosunun cebinden bi paket çıkarıp uzattı bana. Sormadan alıp açtım. İşte babamın bana ilk ve tek hediyesi, şu an bile ara ara çekyatın altından çıkarıp çaldığım ney oldu. O gece babamla ilk kez birlikte uyuduk. Her şeye rağmen, güzeldi...

Kimse Beni Görmüyordu Abi...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin