Sahneye çıkıp, 3 jüriden de 'evet' almasından 2 gün geçmişti Harry'nin. Birçok arkadaşından tebrik mesajı almasıyla çok mutlu olmuştu. Herkes onu kutluyor, övgü mesajları atarak onu değerli hissettiriyorlardı.
Jüriden aldığı 3 olumlu cevapla koşarak annesine sarılmıştı. Güzel sesine inanıyordu ve yine güzel bir iş çıkarmıştı. Kendisiyle gurur duyan annesi, 2 gün boyunca oğluyla mükemmel vakit geçirmek istiyordu. Çünkü biricik oğlu, 2 günün sonunda artık yuvasında değil, yarışmanın kendi evinde kalacaktı. Ve bu onu gerçekten üzüyordu.
Harry bütün gereksinimlerini karşılayacak eşyaları alarak valizini hazırladı. Masasının başındaki annesi, ablası, üvey babası ve kendisiyle olan fotoğrafını alıp uzun uzun baktı. Baş parmağını ablasının yüzü üstünde gezdirirken gözleri doldu ve küçük bir göz yaşı fotoğrafın üstünden kayıp gitti. Ablası, o 5 yaşındayken ölmüştü ve bunun acısı halen onu etkiliyordu. Bu yarışmayı onun için kazanacaktı. Ablası için, o yarışmayı kazanacaktı.
Fotoğrafı da, buruşmayacak bir şekilde, valizin içine yerleştirerek eline aldı ve arkasını döndü. Omzunu kapıya yaslamış, gözleri yaşlı annesini görünce birkaç saniyeliğine duraksadı. "Anne..." Elindeki valizi aniden bırakarak annesinin yanına gitti ve onu kucakladı. Annesinin ağlamasına dayanamazdı ve ağladığında ise, eli ayağına dolaşır, kalbi fena şekilde çarpardı.
Annesinin yüzünü elleri arasına alarak onu sakinleştirdi ve üzülmemesi gerektiğini tembihleyerek, valizini tekrar kucaklamasıyla birlikte ev kapısına doğru yürüdüler. Mutfaktan çıkan üvey babasıyla sarıldılar. Üvey babası ona sonsuz güvendiğini ve bu işin üstesinden geleceğini söylediğinde tebessüm etti ve teşekkürlerini sundu.
"Anneme iyi bakmazsan neler olacağını biliyorsun Robin." Şakacı tavrıyla üvey babasını güldürmüştü Harry.
"Önce beni bulur, adamlarına dövdürtür ve sonra da dilimletirsin. Sonra da etimi köpeklere dağıtırsın. Fakat ben geri kalan ömrümü annen ile geçirmek istiyorum Harry." Robin üvey olmasına karşın öz oğlu gibi gördüğü oğluna büyük bir kucaklama verirken Harry tekrar gözleri dolu olan annesine baktı. Onu hafif fakat sulu öpücüklere boğdu.
"Harry lütfen-.." diye tembihlemeye başlayan annesini işaret parmağıyla susturdu. "Tamam anne, yemekleri yerim, sıkı giyinirim, her gün seni ararım, telefonum her zaman açık olur." Onun hâlâ bir bebek olduğunu düşünen annesi, poposuna hafif bir şaplak atarak oğluyla vedalaştı. Annesinden ayrıldıktan sonra, Harry onlara el sallayarak evinden ayrıldı.
Vardığı yarışma evinde, yeni kişilerle tanıştı. Evde popülerdi, herkes yanına gelip onunla tanışıyordu. İyice yerleştikten sonra bir kadın geldi ve tüm yarışmacıların yarışma binasına gideceklerini söyledi. Hiçbir yarışmacının bundan haberi yoktu. Hazırlandıktan sonra herkes dışarı çıktı ve hemen yanlarındaki yarışma binasına yürüdüler.
Harry, Ed adında bir arkadaş edinmişti. Ed, ondan 4 yaş büyüktü fakat ikisi de bunu sorun etmiyorlardı. Birlikte yarışma binasına vardılar ve şimdi ne yapacaklarını öğrenme çabasına girdiler. Daha sonra aynı kadın gelerek, büyük topluluğu sahneye yönlendirdi. Biraz sonraysa Simon göründü ve jüri koltuğuna yerleşti. Konuşmuyor, sadece kâğıtlar ile ilgileniyordu. Hemen sonrasındaysa ufak vücuduyla diğer jüri belirdi. O an Harry şu 'diğer jüri' saçmalığından vazgeçmek istedi. Onun bir adı vardı, Louis... Tekrar mavi gözlerini görmek istediği Louis.Yeşillerine uyan mavi gözleri olan Louis...
Herkesin hazır olduğunu gören Simon, konuşmaya başladı. "Evet çocuklar, hepiniz tekrar hoşgeldiniz. Umarım moralleriniz iyidir, çünkü biraz sonra bazılarınız maalesef buradan kötü bir şekilde ayrılacak." Ed ve Harry birbirlerine baktılar. Herkesi bir heycan basmıştı. Gözlerini yarışmacılar üstünde gezdiren Simon sözlerine devam etti, "Tekrar seslerinizi dinleyeceğiz ve bazılarınız elenmek zorunda kalacak." Herkes birbirine heycanlı gözlerle bakarken bazıları ise itirazcı sözler ediyordu. "Üzgünüm çocuklar fakat 8 kişi seçmemiz gerekiyor."
Herkes tekrar seslerini jüri önünde sergiledi. Seçilmekte haklı olan çok kişi vardı, hepsinin sesi mükemmeldi. Bir an kazanamazsa diye düşündü. Fakat bu düşüncenin yanlış olduğunu kendine hatırlatarak olumlu düşünmeye çalıştı. Harry, sıra ona gelince bu anın tecrübesiyle kendine güvendi ve sesinin kusursuzluğuyla şarkıyı seslendirdi. Bitirdiğinde ise Ed ile sarılarak derin bir nefes aldılar.
Tüm erkekler tek bir sıra halinde dizildiler ve asıl heyecanı tatmaya başladılar. Simon ve Louis kağıdı alarak yarışmacılara tekrar bir göz attılar. Louis, önce Harry'ye daha sonrasındaysa yanındaki vücudu dövmelerle kaplı, kızıl saçlı çocuğa baktı. "Seslerinizi tekrar dinledik. Louis ve ben, bize göre içlerinizden en iyi olan sesleri seçtik. Şimdi okuyacağım isimler yarışmaya devam edecek olanlar. Ve okunmayanlar ise, üzgünüm ama yarışmaya veda edecek olanlar." Yarışmacılar derin bir nefes alarak heyecanlarını yatıştırmaya çalıştılar. Simon hepsine bir kez daha baktı ve isimleri okumaya başladı. 5 kişi okunmuştu fakat Harry'nin adı halen yoktu. Her bir kişinin isminin okunmasıyla ümidi yok olan Harry, ağlamak istemiyordu. Fakat gözleri bunun aksini iddia edercesine her an ağlayacakmış gibi hazır haldeydi. Ve artık son isim okunacaktı. Büyük bir heyecan içinde olan herkes sessizliğe bürünmüş, son ismi bekliyordu. "Edward Marin." Son isimle neredeyse çöküp ağlayacak olan Harry, bunun olacağını biliyordu. Arkasını döndü ve bir damla yaş yeşil gözlerinden aktı. Akan göz yaşını üstündeki yeşil tişörtüne sildi. Kafasındaki bereyi çıkararak o an orada ölmeyi diledi. Gemma'nın yanına gitmeyi diledi, ablasını görmeyi diledi. Fakat sonrasındaysa beyninde kendi ismi yankılandı. "Ve... Harry Styles." Yavaş bir halde arkasını dönerken boğazındaki yumruyu yok etmek için yutkundu. Yeşilleri mavileriyle buluşunca ne olduğunu anlamadı. Fakat sonra onun da dahil olduğunu öğrenince haykırmak istedi.
Simon anlamaz bakışlarla Louis'ye bakarken Louis, gülümseyerek Harry'yi izliyordu. Sonrasında ise Simon'a bakarak "Meleklerin kanadını kırmak hoş olmazdı Simon." Ne olduğunu anlamayınca Louis'ye uyarıcı bakışlar atsa da bu Louis'nin umrunda değildi.
Harry, Ed'in seçilmediğinin farkına varınca bi an duraksadı ve gerçekten onun kadar üzüldü. Ed kesinlikle seçilmeliydi. Fakat seçilememişti. Az önce ne kadar mutluysa şimdi o kadar mutsuzdu. Ed ile sarıldılar ve Harry ondan ayrılarak sahne gerisine yürüdü. İlk sahneye çıktığında olduğu gibi giderken Louis'ye bakmayı ihmal etmedi. Fakat bu sefer ona karşı gülümsedi. Tüm içtenliğiyle.
"..evet anne, öyle oldu. Son anda seçildim! Bu inanılmazdı, kesinlikle inanılmazdı!" Harry olanları annesine anlatırken erkekler tuvaletine giden Louis'yi gördü. "Pekâlâ anne, şu an kapamam lazım." Telefonu kapadığı gibi Louis'nin yanına koştu.
"Bay Louis!" Louis, tanıdık ses ile duraksadı ve gördüğü kişi ile dudakları kıvrıldı. Bu 'Bay' olayından hoşlanmamıştı ama sorun değildi. Zamanla her şeyi ona öğretecekti. Her şeyi.
"Aslında size nasıl hitap edeceğimden emin değilim." Utangaç tavrıyla gözlerinin içine bakamıyordu Harry. Gözleri, çok güzeldi. "Louis. Bana Louis diyebilirsin, Harry." Harry gülümsedi ve ne diyeceğini unuttu. "Pekâlâ, bana bir şey mi demek istemiştin?" Avuçlarını sıkarak diyeceği şeyi hatırlamaya çalıştı. "Ben, teşekkür etmek istemiştim. Beni de dahil ettiğiniz için. Gerçekten size minnettarım." Louis çocuğun nazik tavrını sevmişti, fakat onun hakkında bir türlü nazik düşünceler kuramıyordu. Louis, bir adım daha ileri atarak Harry'ye yaklaştı. Aldığı nefesin Harry'nin yüzüne çarpmasını istermişcesine hızla soluk verdi. "Emin ol Harry... Kimse mutsuzluğu haketmez" Harry bu konumdan ne hoşnut ne de hoşnutsuzdu. Fakat Louis konumundan pek de hoşnut bir şekilde devam etti, "En başta sen haketmiyorsun."