Gülemiyordum ben,yaşama hevesi hep bir beden büyük geliyordu,bir türlü oturmuyordu üzerime,yakışmıyordu...Tebessüm ediyor veya sırıtıyordum ama gülemiyordum,yapamıyordum işte...
Misafirlere kapıyı açtığım bir gün altı yaşlarında bir çocuk ve annesi görünmüştü yavaşça araladığım kapı arkasından.Çocuk alay etmişti benimle ve annesi ise yağmur altında kalmış,yeni doğmuş bir kedi yavrusuna bakar gibi bakmıştı gözlerime,acımıştı...Bana,çaresizliğime,acizliğime acımıştı...Zaten burnuma kadar gelmişti artık.Burun direklerimi sızlatıyor,yutkunmama izin vermiyordu bu his.Yaşamı gözden çıkarmıştım artık,dayanamamıştım daha fazla.Sıkamamıştım şu otuz iki tanecik dişimi biraz daha.Pes etmiştim çoktan.Hemen odama girip bir kutu sinir habımın tamamını yutmuştum,boğazımda düğüm düğüm acı hıçkırıklarıyla.Elime kağıdı kalemi alıp,yalnızca şu mısraları akıtmıştım gözyaşlarım arasından,önümdeki bomboş kağıda;
"Tuhaf değil mi?
Tebessüm edip,gülememek
Bu gün hıçkırıklarla ağladığına,yarın gülüp geçmek.
Ne garip!
Tek üstünlüğün takva olduğunu bildiği halde,kibirlenmek
Musalla taşına isminin yazılacağından sanki bihaber,dünyaya heveslenmek!"
Benim şiire olan meyilimi ve sevgimi bilen ablam okuyunca bu mısralarımı,anlamış hemen.Şiir dilimi iyi bilirdi o zaten.Alıp hastaneye götürmüşler.Gözlerimi de,annemin ıslak gözlerinin,mahmur bebeklerinde açtım.Pişman oldum o an.Ölümden değil di gocunmam,annemden...Onu üzerek ihanet etmiştim sanki.Tutkularım dilsiz dudaklarda söylenmiş,yanılgıya uğratmış,inanılan bir kasem gibi barış için çaba sarfedecektim.Tüm bunların yasını tutup,sönük mumlara üfledim...
Biraz mezarlıkta dirilecek ruhları bekleyip,ihanetleri ölüm döşeklerinde dinlendirdim.Sarı iflahlarımı kuruttum kırmızı güneşte.Bir kaç haftaya kalmadan her şey unutulup,zamanda ve mekanda eskiye dönülmüştü artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Körü Körüne
RomanceBelki de bir aşk uğruna verile bilecek en büyük değer ... Körelten bir aşk ...