Saatlerce tuvalette kapalı kaldım.
Napacağımı bilmiyorum ama çok yoruldum. Ağlaya ağlaya gözlerim torba gibi oldu. Uyudum. Rüyamda kötü kötü kabuslar gördüm. Kapının sesine uyandım."Hadi bu kadar oyun yeter gidiyoruz." Elimden sürükleyerek arabaya götürdüler. Ne kadar çığlık atsam da ne kadar dövünsem de kimse beni duymadı. Sanki bütün mahalle, sanki bütün dünya hayata gözlerini kapamış ama orda birini gördüm. Zeynep Öğretmen idi. Durumun farkındaydı sanırım.
"Ne oluyorr orda bırakın onu"
"Bana bak öğretmen sen karışma,sen işine bak."Arabaya bindirdiler. Artık o kadar çok yorulmuştum ki masum masum duruyordum. Sanki her şeyden habersizdim. Artık ağlamaktan yoruldum. Artık ısrardan bıktım. Sessiz sakin yolu izliyordum. Koskoca villa gibi bir yere geldik. Eve doğru yürüdük. Kapıyı bir adam açtı. Annemlerin deyişiyle yakışıklı adam. Yakışıklı olsa nolacak,ne değişecek, ben ona bakıcam mı? Benden geçtim. O küçücük bir kızla nasıl evlencek.
İçeri buyrun ettiler. Adam sürekli bana bakıyordu. Adamın adı Sergen miş."Şey sebebi ziyaretimiz belli."diye söze girişti babam.
"Belli efendim belli" dedi sanırım evleneceğim adamın babası idi.
"Allah ın emriyle peygamberin kavmiyle oğlumuz Sergen i kızımız Deniz e istiyoruz."
"Verdik gitti." Dedi adam.
İşte şimdi yanmıştım. Masum duruşum bile işe yaramamıştı...