Genç kız her zamanki gibi bilgisayarın başında, araştırması gereken şeylere bakıyordu. Dışarıdan gelen bağırış seslerini duyunca irkildi. Odasından çıktı. "Kış Askeri" dedikleri kişinin kaldığı zindan gibi yere ilerledi. Oraya yaklaştıkça bağırış sesleri artıyordu. Kapıdaki görevliler genç kıza silah tutmuşlardı. "Sizin buraya girme yetkiniz yok." Genç kız aşağılayıcı bir şekilde ters ters bakmaya başlamıştı. "Benim her şeye yetkim var. Size emirler yağdıran ve bu işi size tanıyan adamın kızına yetkin yok diyemezsin anladın mı?! Çekil şurdan!" Genç kızın babası demir kollu bir adama vuruyordu. Genç kız babasına doğru ilerledi. "Yapma canını acıtıyorsun." Babası ona kızgın bir bakış attı. "Bana karışma! Ne yapıyorsam sizin için yapıyorum!" Genç kız öfkelenmişti. "Ama bir insanın ilk önce beynini yıkayıp, kolunu kesip yerine çelikten aptalca bir şey takıp sonra da onu Shield'a karşı silah olarak kullanmak
neyine bizim için baba?!!" Genç kızın bu çıkışmasına karşın babası ona daha da sinirlenmiş ve yanağına koca bir tokat atmıştı. Genç kız babasının bu tavrına karşın ordan çıkıp hışımla odasına doğru ilerlemişti.Genç kızın küçük kardeşi, onun odasında bilgisayarını karıştırıyordu. Küçük kız ablasının yüzündeki kocaman kızarıklığı görünce yerinden kalktı ve onun yanına doğru ilerledi. Elini ablasının yamağına uzattı ama genç kız kafasını çevirdi. Küçük kız başını öne eğip kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Babam mı yaptı?" Onun da üzüldüğü her halinden belliydi. Küçük kız kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Genç kız kardeşinin ağlamasına dayanamadı ve onu göğsüne bastırdı. Ona belli etmemeye çalışsa da, o da içten içe ağlıyordu.
İki kardeşin de annelerini kaybetmeleri onlar dahil babalarını da çok içten yaralamıştı. Aileleri parçalamıştı. Kimse kimseye eskisi gibi davranmıyordu.
Aralarında yaklaşık 10 yaş olan kardeşlerin küçük olanı annesini 7 yaşında kaybettiği için en çok acı çeken o olmuştu. Annesini kaybettiği için psikolojik sorunlar yaşamaya başlamıştı. Ablası ona ne kadar yardım etmeye çalışsa da küçük kız iyileşemiyordu.
Yine iki kardeş, genç kızın odasında oturmuş konuşuyorlardı. Sorunlarını paylaşmaları onlara iyi geliyordu. Genç kızın aklı başka yerlerde olsa da kardeşini dinliyormuş gibi yapıp ona katılmaya çalışıyordu.
Genç kızın aklı en çok Kış Askeri'ndeydi. Onun gerçekte kim olduğunu çok merak ediyordu. "Abla, abla orda mısın?" Genç kız hayaller aleminden çıkmış, küçük kardeşine odaklanmıştı. "Efendim." Küçük kız ablasının onu dinlemediğini fark edince o da hep aklındaki soruyu sordu. "Aklından ne geçiyor ?" Genç kız derin bir nefes aldı. "Kış Askeri. Keşke ona ait bilgi bulabilsem." Başına eğdi ve elleriyle tuttuğu yatak örtüsüyle oynamaya başladı. Küçük kız, anlasının böyle yaptığı her anda ya düşünceli ya da sinirli olduğunu anlayabiliyordu.
Bir süre sonra koridordan ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Ama normal değildi. Aynı bir asker gibi, seri adımlarla gidiyordu. Genç kız anlamıştı. Elinde tuttuğu yatak örtüsünü bırakıp kapıya yöneldi. "Bu o." Dedi. Onu ger gördüğünde heyecanlanıyordu. Merak ettiği her kişiyi görünce heyecanlanıyordu aslında. Ama bu daha farklıydı. Kendini, ona yakın hissediyordu.
***************
Genç kız ve küçük kardeşi, onun odasına sığınmışlardı. Genç kız Shield'ın kongreler birliği özel konuşmalarındaki kameraya bağlanmış onları izliyordu. Her şey yolunda giderken bir anda oradaki kadın ajanları dövmeye başladı. Görüntü kayboldu. İlk önce bilgisayarında Hydra'nın sembolü çıktı. Sonra karşısında bir ajan. Yüzü kan içinde olan ama gülümseyen bir ajandı. Genç kız ona şaşkınlıkla bakarken bilgisayardaki ajan "Çok yaşa Hydra." demişti.
O ajanı tanıyor gibiydi. Çok yakından ilgilendiği biri. Ama kim olduğunu çıkaramamıştı. "Beni hala tanıyamadın mı? Yaşadığımız onca şeyden sonra. Sana inanamıyorum Iris" dedi. Genç kız arkasına dönüp küçük kardeşine baktı. Çoktan uyumuştu. Geri kameraya döndüğünde, oradaki ajanın elinde bir kağıt vardı. Genç kız yazıyı okuduktan sonra kendine geldi. Şok olmuştu. Nasıl unuturum diye düşündü. "Ward? Ama..ama nasıl? Neden?" Genç kız ister istemez burkulmuştu. Ama güçlü duruyordu. "Neden mi? Bunu sana milyon defa açıkladım. Senin de bana ne dediğini unutmadım aslında." Genç kız kaşlarını çatıp kızgın bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Neden bir daha arıyorsun o zaman. Bana acı çektiremeyeceksin. Senin hakkındaki her şeyi biliyorum Ward. Hatta bir Shield ajanıyla yattığını ve başkasından hoşlanmaya başladığını ya da onları kaybetmenin sadece bir acı olacağını... Öğrendim artık. Güçlü durmam gerektiğini. Ama bu sadece aşkta ya da başka bir şeyde değil. Her şeyde. Bana zarar ve-re-mez-sin!" Genç kız bunları söyledikten sonra içinin rahatladığını hissetmişti. Ajan güldü. Genç kızın dikkatini çekmeyi başarmıştı. "Babanın şuan öldüğünü söylesem. Hala mı? Hala mı öylesin. Güçlü kız!" Genç kız gözlerine inanamadı. Korkuyordu. Bilgisayarını kapattı. Sandalyesinden kalkıp yere çömeldi. Bacaklarını kendine çekip ağlamaya başladı. Güçlü durması gerektiğini biliyordu. Kendini tutumaya çalışıyordu ama yapamıyordu. Hatta kardeşinin biraz daha uyuması için dua ediyordu. Çünkü ablasını böyle görmesini istemiyordu.
Genç kız ağlamasını sürdürürken odayı bir takım Shield ajanı doldurmuştu. Sert kapı sesinden uyanan küçük kız da korku dolu gözlerle etrafına bakıyordu. İki ya da üç tane ajan küçük kızı alarak odadan çıkarıyorlardı. Küçük kız ağlayarak "Abla durdur şunları! Bırakın beni! Ben Pierce'ın kızıyım bunu yapmaya yetkiniz yok! Bıraksana beni! Abla yardım et.." diyordu. Ablası onu rahatlatmaya çalışıyordu ama yapamıyordu. Odanın her yerinde ajanlar vardı. Tekrar dizlerine kapandı. "Ne olur bunlar rüya olsun..." diye yakarıyordu. Gözlerini açtığında ajanlar yoktu. Ama kapıya döndüğünde onu gördü. Kış Askeri'ni...
Asker ona sinirli bir şekilde ilerlerken korkusu giderek artıyordu. Neredeyse dibine kadar gelmişti. Demir kolunu genç kızın boynuna yavaşça sardı. Onu birden havaya kaldırdı. "Sen onun kızısın değil mi!!!?" Dedi. Genç kız pekala anlamıştı ama anlamamış gibi bir bakış atıyordu. "Bırak beni! Seninle ilk tanışmamızın böyle olmasını istemezdim." Asker anlamamıştı. "Ne demeye çalışıyorsun?" Demişti. Genç kız zar zor gülümsedi. "Seni tanımak için, gerçekte kim olduğunu öğrenmek için ne kadar çok şey atlattığımı bilmiyorsun. Sen kimsin Kış Askeri?" Asker elini yavaşça genç kızın boynundan indirdi. Genç kızın ellerini birleştirerek ona kelepçeler taktı. Boynundan tutup onu ilerlemeye zorladı. "Yürü! Seni Shield'a götüreceğim." Dışarı çıktıklarında jete bindiler ve merkez binasına doğru ilerlediler. Çoğu yeri hala yapılıyordu. Asker genç kızın boynunu bıraktı. "Bucky Barnes." Genç kız şaşırmıştı. Bucky Barnes'ın ölmüş olması gerekiyordu. "Ne!?!" Asker daha sinirli bir ses tonuyla tekrarladı. "Ben Bucky Barnes!" Genç kız çok heyecanlanmıştı. Yanında Bucky Barnes vardı ve onu getirtmek için bile olsa elini tutuyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Yol boyunca ona baktı. Asker fark etmiş olmalı ki en sonunda o da ona baktı. "Bana bakmayı kes ve içeri gir." Genç kız alaycı tavrını takındı. "N'oldu? Utandın mı?" Asker umursamadı. "Gir dedim!" Asker kapıyı açıp genç kızı içeri itmişti. Kapıyı kapattı ve duvara yaslandı. Biraz soluklandıktan sonra işine geri döndü.
Eveet! Yeni kitabım ve ben! Lütfen..vote Vote vote!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agent Pierce •Bucky Barnes FanFic•
Fanfiction"Ama ben, o sert bakışların arasındaki yumuşak kişiyi bulacağıma inanıyorum." Bir düşünün... Babanız iki tane örgütün başkanı, yani başkanıydı. Ölmeden önce. Ve bir asker. Aşık oluyorsunuz. Sırların ardındaki perdeyi aralarken ki o bütün acıları bir...