Egolu insanlar... Kahkahalar... Dans edenler... İçkiler... Ve ufak tiz bir çığlık... Git gide sesi kısılan tiz bir çığlık... Kan... Küçük bir beden...
Ter içinde sıçrayarak uyandığım yatakta direk sağıma baktım ve güven bulduğum bedene bir çırpıda sarılıverdim. Nefes alışverişlerim bir türlü düzelmezken her gece gördüğüm kabuslarla yine başbaşaydım. Ben yine böyle düşünürken güven veren beden bana doğru döndü bıkkın çıkan ve uykulu sesiyle söylenmeye başladı. "Eylül yine mi?" Saçlarımı kulağımın arkasına alarak ve dudağımı dilimle ıslatarak yatakta doğruldum. Verecek cevabım olmadığı zamanlar hep bunu yaparım ve karşımda ki insanda bunu en iyi bilen kişi. Tekrar bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi. "Gel cadım gel hadi bak uyu sabah erken kalkacağız olur mu prenses?" dedi beni göğsüne yatırıp kendini uykunun kollarına teslim ederken. O böyle güven veren sesiyle konuşurken ben nasıl olur da ona karşı çıkabilirim ki. Gözlerimi huzur veren kokuya kapattım.
Sabah alarmın sesiyle ve her sabah olduğu gibi o ağır bedenin üstümden geçip alarmı kapatmasıyla gözlerimi açtım. "Of ya bir günde duyma şunun sesini rahatça uyuyalım yani ne olur he ne olur?" yorganı başıma kadar çekip uyumaya devam ettim. Etmeye çalıştım desem daha doğru olur aslında. Yorganın birden çekilmesiyle bir soğukluk vücudumu ürpertti. Sinirli bakışlarımı yanımda ki öküze yollasam da bir şey ifade etmedi beni es geçerek odanın içerisinde ki kapıdan banyoya geçti ve su seslerini odanın içine yayılmaya başlamıştı bile. Elimde ki yastığı yatağın her hangi bir yerine fırlatarak yataktan kalktım ve aynada ki geceden zombileşmiş halime bakarak derin bir of çektim.
Hazırlanmış olan kahvaltı masasına oturdum. Berk'in arkamdan geldiğini bildiğim için kahvaltıya başladım. Dedem olacak adam boğazını temizledi ve yerinden kıpırdandı belli ki bir sancısı vardı. Berk anlamış olacak ki "Buyrun konuşun?" diyerek direk derdini anlatmasını bekledi. Bize bunca yıl eziyetler çektiren adamın acaba bizden ne isteyeceğini çok merak ediyordum açıkcası. Benim onunla aynı havayı solumayı midem kaldırmazken o yine bizden bir şeyler isteyebiliyordu ilginç.
"Çocuklar benim iş gereği bir iki hafta yurt dışına çıkmam gerek bu yüzden sizi evde tek bırakmak zorunda kalacağım gerçekten iptal etme ihtimalim olsaydı..." cümlesini tamamlamasına izin vermeden direk çatalımı tabağın kenarına biraz ses çıkartacak şekilde koydum bu onu susturmuştu zaten. "Zor durumda kaldığın falan yok merak etme umarım işler biraz daha uzar ve bizde senin yokluğunla mutlu oluruz." dedim ve Berk'e 'gidelim' der gibi bir bakış attıktan sonra sandalyenin en sinir bozucu sesini çıkartarak yerimden kalktığım gibi dışarıya attım kendimi iyi en azından bir kaç hafta birde bu adamın bize olan şirinliğiyle uğraşmayacaktım.
Bugün gerçekten şu kabusun etkisinden çıkamayacaktım sanırım. Berk'in de çıktığını anladığımda garajdan motora doğru yöneldim sanırım hız ve o hızdaki rüzgar beni kendime getirebilirdi. "Hop hop yok öyle motor falan zaten şu soğuk kanlılığını bir bana göstermiyorsun her tribini ben çekiyorum." diyerek sitem ettikten sonra bayılarak seçtiği mavinin en güzel tonu olan Bmwsine yaslandı. "Sen çekmek zorundasın senden başka kim çekebilir ki?" diyerek dudak büzdüm. Berk'in dayanamadığı tek noktaydı yüzümün yalandan da olsa asık olması. O hep beni yıllarca güldürmekle uğraşmıştı. Boşa dememişler gülüşünüzü seven erkekleri sevin ki ömürleri sizi güldürmekle geçsin diye bende bir tek Berk'i sevdim başkasında da gözüm olmaz. "Tamam Eylül tamam yapma şu hareketi ve dikkatli sür olur mu?" dedi umut bakan gözlerine nasıl olur da hayır diyebilirim başımı usulca salladım ve motoruma bindim.
Berk'i fazla sinirlendirmemek adına motoru çok hız yapmadan kullanmıştım ve okula gelebilmiştim. Motoru park edip iner inmez Berk yanıma gelip elini omzuma atarak beni yürütmeye başlamıştı bile. Kıskanç işte ne olacak! Şu yeni gelen sessiz sakin olan kızı Bizim tayfanın yanında görünce şaşırmadım değil yani bunca yıl boyunca yabancı birisi bile yanımızda 10 dakikadan fazla duramazdı. Hemde tayfanın iki lideri ortada yokken. Okula girdiğimize göre ben sert duruşumu yüzüme takındıktan sonra tayfanın gözünün içine bakarak tek kaşımı kaldırdım. Hepsinin yüzünde hafif bir korku dalgası geçse de her şey normalmiş gibi davranmaya devam ettiler. Hadi ama bu kadar rahat olamazlar.
Çocukların yanına geçince her zaman ki gibi gülüp "Ooo çifte kumrularda gelmiş." dediler akılları sıra sinirimi de test etmeye çalışıyorlar işte. Her okula geldiğimizde bu cümleyi kurmaları artık sinirimi bozmuştu zaten sinirliydim. "Sevgilim değil o benim ikizim!" dedim sinirle ve her zaman ki yerime oturdum. Oturdum oturmasına da ben ne bok yedim biraz önce? Şaşkın gözler arasında ki o yeni gelen kızın gözlerinde ise hem şaşkınlık hem de sevinç ve mutluluğu yakalamıştım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAP-KAÇ
Teen FictionHer şey ufak bir şakayla başlayıp ağır bedellerle sonuçlandı. Peki ya bu bedelleri ödeyecek olan çocukların hayatları ne olacak?