''Yalnızca Gün Kasveti Tadacak.''

82 5 2
                                    

Bulutlar sanki bir kusuru örtmek istercesine bir araya gelmişler gökyüzünde. Genelde olduklarının aksine daha da kararmışlar, bununla da yetinmemiş Gloucestershire sakinlerinin bomboş olan kalplerini hüzünle doldurmuşlar.

Birkaç saat sonraysa bu bulutlar yeryüzünün bambaşka bir köşesine uğrayacak, benim gibi odasının ahşap penceresinden gökyüzünü izleyenlerin görüş alanına girecekti. Masmavi bir tuvalin içerisine rastgele vurulmuş fırça darbeleri gibi donatacaklardı gökyüzünü. Belki de bu tuvalin rengi değişecekti zamanla, aynen şimdi olduğu gibi kasvet ve hüznü anlatan gri rengini alacaktı. Bulutların da işi belli olmazdı ki. Bazen zihnimi saatlerce meşgul eder, Albert amcanın senelerden beri sol cebinde taşıdığı şişede duran kiraz likörü gibi bağımlı kılarlardı kendilerine.

Şimdiyse o bağlılık hissi uçup gitmişti, bulutlar yavaş yavaş bavullarını toplayarak batıya doğru hareket ediyordu. Yavaşça, uzandığım ahşap pervazdan doğrularak aşağıya inmek üzere harekete geçtim. Kadim dostlarım olan bulutların yarın anlatacağı şeyleri düşünerek neşelensem de yarın sunmak zorunda olduğum dönem ödevi aklıma gelince tüm neşem boşluğa karıştı.

Evet, boşluk. Hiçbir şey hissetmediğim zamanlarda kullanırım bu kelimeyi. Kimse öyle düşünmese de sevecen bir yanı vardır aslında boşluğun , diğer kavramlara pekte benzemez. Aynı bulutlar ve yıldızlar gibi.

Son bir kez başımı çevirip gökyüzüne baktığımda bulutların İngiltere'yi terk ettiğini gördüm. Dostlarım beni bırakmış, ufkun ötesindeki yerleri görmeye gidiyorlardı.

Onların başka yerlere gitmesi değildi beni üzen şey. Beni asıl üzen olay artık yalnız olmamdı. Beni anlamayan ve anlamayacak insanlarla dolu koca bir su küresinin içine tıkılmış olmamdı. Beni bu düşüncelerimden ise Helené'nin nefret ettiğim Fransız aksanı ayırdı.

Helené'nin sesi eski taş evin duvarlarında yankılanırken anlatıyorum size bunları. Helené kim derseniz, büyükannemin hem garipsediği hem de sevdiği bir arkadaşıdır kendisi. Benim hayatıma girmesi de pek bir enteresan. Ben henüz bir bebekken büyükbabam Brezilya'da hakkında bir belgesel çektiği Engerek yılanı tarafından ısırılmış ve hayatını kaybetmiş, senelerdir görüşmediği arkadaşı büyükannemin de bu kaybı atlatamayacağını düşünen Helené'de pılını pırtını toplayıp Fransa'dan İngiltere'ye gelip bizim evimize yerleşmiş.

Helené'nin ayak sesleri giderek yaklaşırken, kapıya yöneldim.

'' Bethany! Yatağına aç girmek istemiyorsan hemen aşağıya in küçük hanım! '' Ve bunu söylerken ciddi olduğunu bildiğim için hızlı adımlarla merdivenlerden inerek mutfağa girdim. Zemini ahşap olan mutfak, benim odamın aksine sıcaktı. Fransız mutfakla
rı ilham alınarak hazırlanmış tezgahların üzerinde yer yer mozaik kaplamalar vardı. Helené bu sırada tezgahın üzerindeki tabakları masaya taşımamı söyledi.

Helené'nin hazırladığı tabakları sofraya taşırken annemin benden çok sevdiğine inandığım dizüstü bilgisayarının etrafta olmadığını fark ettim. Bu da eve yine geç geleceği anlamına geliyordu.

Sol elimdeki tabağı büyükannemin önüne bıraktıktan sonra salata tabağını masanın
ortasına yerleştirdim. Helené senelerdir salatanın sol tarafta durması gerektiğini söylese de bu bana çok saçma geliyordu. Bence salata, Tanrı bilir içinde ne olduğunu bunca zamandır öğrenemediğim Fransız Ekmeğinden lezzetli bir şeydi ve masanın solunda değil ortasında durması gerekiyordu.

Akşam yemeği Helené'nin salata tabağını masanın soluna koymasıyla başladı. Başımı olumsuz bir şekilde sallarken büyükannemde gülmemeye çalışıyordu. Büyükanneme göz kırparak yemeğimi yemeye başladım. Yemek genel anlamda büyükannemin defalarca kez anlattığı ilk aşkı, Helené'nin benim tabağıma biraz daha yemek koymaya çalışması ve büyükannemle tuz konusunda tartışmamızla devam etti ve üçümüzde yemeklerimizi bitirdikten sonra tabakları Helené'le birlikte mutfağa taşıdık. Bulaşıkları yıkama görevi bu ayın listesine göre Helené'e düştüğü için tabakları tezgaha dizdikten sonra hızlı adımlarla merdivenleri tırmanarak odama çıktım.

Her gece yaptığım rutini tekrarlamak için pencerenin pervazına yaslandım ve David Almond'un Dünya Büyülü Bir Yer adlı kitabını kucağıma koyarak kitabı okumaya devam edebilir,  geceleri rehberim olan Sirius A yıldızını görmek için birkaç saat daha bekleyebilirdim. Bu yüzden kendimi Kit ve Askew'un zihin yolculuğu yaptıkları maden
bıraktım. Tünellerde duyulan çocuk işçilerin çığlıklarıyla birlikte.

------------------------------



(Ciddi anlamda yazmaya çalıştığım ilk hikaye olduğu için bazı sıkıntılar olabilir. Bunları yorumlarınızda bildirirseniz çok sevinirim ^^ )

Gecenin ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin