YIA // İki

148 18 15
                                    

Gösterdiğiniz ilgiye müteşekkirim.

Uras ve Alaz kardeşleri bu kadar sevmeniz ve yanında yazım tarzımı beğenmeniz beni çok mutlu etti. Geç olsun, güç olmasın dediğimiz bir bölüm ile döndüm ve fazla mı kısa oldu yoksa kararında mı bilemedim, sadece tüm o kelimeleri ve Uras'ın tüm o sorumluluğunu bir çuval uykuya aktarayım dedim.

Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

İyi okumalar.

Yıldızların Işığını Aç - İki

Başımı Alaz'ın başından kaldırdım ve cebimden sessize aldığım telefonumu çıkartıp, İstanbul'a vardığımda evinde kalmamı isteyen, belki de lise de tek yakın arkadaşımın numarasını tuşladım. Bunun ne kadar aptalca olduğunu bilmiyordum, onu en son gördüğümde on altı yaşındaydım. Sabahın beşinde onu aramak ne kadar mantıklıydı bilmiyordum ama bugün geleceğimi ve saat yedi gibi otogar da olması gerektiğini biliyordu.

Onu uyandırmak en iyi bahaneydi. "Efendim?"

Bıkkınlıkla nefes verdim. "Telefonun ekranına bak, sevgili arkadaşım. İngilizce konuşmana gerek yok." dedim, ingilizcesini liseden beri iyi biliyordum.

"Ah, Uras. Üzgünüm."

"Darren." diye mırıldandım. Otobüste uyanık kalan ve üzerine telefonla konuşan biri olarak, atılmamış olmamız mucizeydi.

Esnediğini belirten bir ses çıkardı. "Tanrım, saat beşi çeyrek geçiyor."

"Darren." diye tekrarladım. Adamın, İngiltere'den kalkıp gelmesindeki amaç neydi bilmiyordum. Özellikle İstanbul'a. İstanbul'a giden bir üniversiteliden tabi böyle bir şey beklenmezdi ama Darren İstanbul'u fethedeceğini söylediği zamanları dün gibi hatırlıyordum.

"Adımı ezberlemeyi kes ve bana nerede olduğunu söyle."

Etrafıma bakındım. Cevabı otobüste aramak büyük bir aptallıktı. Uykusundan, küçük kardeşinin huysuzlanmalarıyla uyanan biri, nerede olduğuna bakmamalı mıydı yani?

"Son molayı bir saat önce verdik Darren. Muhtemelen İstanbul'a yaklaşmışızdır," dedim ve cevabını bekledim. Bir süre ses gelmedi. Kaşlarım kendiliğinden olayı çözmek adına havaya kalktı ve bir süre daha bekledim. Otobüsün sessizliği ve telefonun ardındaki Darren'ın sessizliği bir bütün haline geldiğinde, seslenmeyi denedim. "Darren?"

Ufak bir horultu duymamla sinirle soludum. "Darren!" bunun için sesimi yükseltmem gerekti ve otobüste kimse söylenmedi. Şükür ki Darren'ı uyandırmıştım.

"Üzgünüm, yeniden. Ah, pekala. Kalktım. Yemin ederim." bu kez hareketlenmelere ait sesler duyduğumda ona inandım ve kapatmam gerektiğini söyleyip cevabını beklemeden telefonu kapattım. Bunları umursamazdı zaten.

Telefonu kapatıp cebime sıkıştırmak ve o arada Alaz'ı uyandırmamak için büyük çabalar gösterdim; nihayetinde zaman benden yana olduğunu kanıtladı ve çabucak geçip gitti tüm ağaçlar. Artık çıplak dağlar, çeşitli arabalar, dümdüz asfalt ve doğan güneş eşlik ediyordu yolculuğumuza.

Saat yedi buçuğu geçerken otobüs pek çok kez yol kenarında durdu ve yolcu indirdi; üçüncü yolcunun içerideyken çıkardığı gereksiz kargaşa yüzünden yolcular da uykularından olmuşlardı ama benim sinirlendiğim şey Alaz'ı uyandırmasıydı.

Otobüs yeniden o büyük nefesini vererek hareketlendiğinde, yüzüme değen ufak ve soğuk eller hissettim, Alaz uyanmış ya da uyanma aşamasında kademe atlamaya çalışıyordu küçücük bünyesiyle.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 13, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yıldızların Işığını AçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin