O günkü tanışmadan sonraki gün tekrar toplanma merkezine gittim. Yolda bugün gördüğüm dersleri düşünüyordum. E ne kadar necromancer olsam da bir öğrenciyim. Lanet olsun.
Eski okul binasına gittim. Tozlu bir hava vardı. Nemden geberiyodum. Müdür odasına gittiğimde herkes gerilmiş bir şekilde birşey düşünüyordu. Emre Usta'ya sordum "Ne oluyor?" Sorduğumda zaman bile geldiğimi yeni fark etti. "A-Hoşgeldin Baturay" dedi Emre Usta. "Sorun ne? Geldiğimi bile yeni fark ettiniz." dedim. Emre Usta "Sadece hem senin içindeki şeyi bulmaya çalışıyoruz, hem de..." dedi ama sözünü bitirmedi. Sonra Sıla köşeye yaslanmış bir şekilde, "Sence hazır mı?" dedi. Ben, "Neye? Çatlatmayın adamı da söyleyin." dedim. Vlad koltuktan bana söyledi "Seni ilk görevine götüreceğiz." dedi. Ama daha eğitim bile almamıştım!
Sonra Emre Usta, "Bu ilk görevinde yaptıklarına bakarak sana eğitim vermeye karar vermeye karar verdik. Daha kolay olur." dedi. Biraz heyecanlandım fakat biraz da korkuyordum. Daha eğitim bile almamışken bile bile savaşa gitmek delilik. Fakat şu necromancerlerın gerçek olduğunu öğrendiğimden beri deliliği sorguluyorum. " Pekâla ne zaman gidiyoruz?" dedim. O sırada Elif, "Baturay sen mi geldin?" dedi.
Emre Usta bize brifingi anlatmaya başladı, "Etrafta bir başıboş var." Hızır'a başıboşun ne olduğunu sordum. "Ustasına ihanet edip boş boş dolaşan necromencera denir." dedi. Emre Usta devam etti, "Bu başıboşun suçu, insan yiyor." Sıla, "Uu büyük bir suç." deyip dudağını ısırdı. "O zaman istediğimi yapabilir miyim?" dedi. Emre Usta endişelenmiş gibiydi. "T-tabi." dedi. Hızır'a bir daha sordum, "Neden endişelendi?" dedim. Hızır, "Sıla böyle konulara gelince biraz psikopat ve sadist oluyor." dedi. Bende endişelendim çünkü eğitimimi o veriyordu. Emre Usta bir an durakladı. "Ne oldu Usta?" dedi Vlad. Emre Usta, "Beyler biraz yaklaşın." dedi. Ne olmuştu acaba da neden bizi yakınına çağırmıştı? "Beyler şöyle bir sorunumuz var ki canavarın olduğu yer bir stiptiz kulübü. Kızlara nasıl açıklayacağız?" dedi. Hepimiz güldük. O sırada kızlar da duydu. Elif, "S-stiptiz kulübü mü!?" diyerek bize bağırdı. Sıla o kadar korkunç bakıyordu ki hemen kendimizi toparladık. Vlad, "Nasıl yapacağız?" dedi. Sıla, "Şöyle yapacağız, sizi içeriye göndericeğiz ve Ben Elif ve Baturay dışarıda bekleyeceğiz. Daha gruba yeni katıldı ve hemen size dönmemeli." dedi. Bunu dediğine sevindim çünkü dediğim gibi henüz eğitim bile almamışken savaşa atlamak delilik. Emre Usta, "Pekâlâ öyle olsun. Yarın okul yok bu yüzden yarın saat sabah 6'da burada olun." dedi.
-Saat 6.00-
Neden sabahın köründe olmak zorundaydı ki? Daha insanlar mışıl mışıl uyurken biz göreve gidiyorduk. Hava çok soğuktu. Güneş yeni yeni doğuyordu. Yavaş yavaş kuşlar cıvıldamaya başlıyordu. Sonunda eski okul binasına geldim. İçerisi daha sıcaktı fakat hâlâ tozluydu. Emre Usta ilk geldi. Sonra Vlad ve Hızır, sonra Sıla ve en son da Elif geldi.Emre Usta, "Pekâlâ herkes burada olduğuna göre gidebiliriz." dedi. Sıla bazı sözler söylemeye başladı ve yavaş yavaş büyü çemberi gibi birşey oluşmaya başladı. Bunlar çok eski sözlere benziyordu. Sonunda çember tamamlandı. Herkes içine girdi fakat beni almadılar. Oraya yürüyerek gitmemi söylediler. Kondisyonumu arttırırmış. Nasıl bir necromancer göreve yürüyerek giderki? Hele ki şu soğuk havada.
Gidene kadar dondum. Yolda kendi kendime o kızlardan biri benimle çıksa ne güzel olur diye düşünüyordum. Hayal kurmak serbest nasıl olsa. Onu dolaştıracağım yerleri, alacağım hediyeleri, yapacağım süprizleri bir bir düşündüm. Fakat olacağını sanmıyorum. Hayatım berbat.
Sonunda oraya ulaştım. Diğerleri çoktan gelmişti ve beni bekliyordu. Emre Usta, "Geldiysen biz giriyoruz." dedi. İçeriye girerken Hızır, "Böyle bir yere girdiğime inanamıyorum." dedi ve girdiler. Ben de kızlarla tek başına kaldım. Saat yaklaşık 7 idi. Hava yavaş yavaş ısınıyordu ve güneş beliriyordu. Sıla, "Gelin şuradaki banka oturalım." dedi. Tamam dedik ve banka gidip oturduk. Nedense ben ortalarına oturdum. Sıla aynı çıkolata gibi kokuyordu. Ondan korkmasam şimdi aşkımı itiraf ederdim galiba. Elif ise çilek gibi kokuyordu. Elif bir konu açtı, "Hayat nasıl gidiyor?" dedi. Sıla ona garip garip baktı ve şöyle dedi, "Hiiç. Sadece başıboş öldürüyorum normal bir gün işte." dedi. İçimden çok fena gülesim geldi. Kendimi tutamayıp kıkırdadım. Elif'in yüzü kızardı. Sıla ise ona sırıttı ve 1-0 işareti yaptı. Pek birşey anlamadım. Sıla kafasını birden bana yasladı. İnanamadım. Sonra Elif de koydu. Tamam Elif'i belki anlarım da ya Sıla? Bütün grubun korkulan kızı şu anda kafasını bana yaslıyordu. Birden içimde bir ateş hissettim. Belki heyecandandır dedim fakat Sıla elini elime koyunca içim yanmaya başladı. Hissettim ama çaktırmadım. Elif de koyunca tam etti. Artık vücudumu ben kontrol etmiyordum. Sanki dışarıdan vücudumu izliyormuş gibiydim. Birden içeriden bir patlama sesi geldi ve mekanın bir duvarı Sıla'nın üstüne geldi. Sıla altında kaldı. Sonra içeriden Hızır uçtu. O da bayıldı. Vlad onu korumaya çalışıyordu. İçeriden bir adam çıkıverdi. Gözleri kıpkırmızıydı. Deri bir mont giymişti. Elinde bir mızrak vardı. Normalde çok korkarım fakat vücudum kendi kendine hareket ettiği için birşey hissetmiyordum. Adam birden gözümden kayboluverdi. Sıla, "Elif'e yardım et!" diye bana bağırdı. Adam Elif'in arkasındaydı. Elif daha onu fark edemeden arkasında belirivermişti. Tam Elif'e mızrağını sokarken sözleri söyledim ve üstüne fırladım. Aslında ben değil vücudum yaptı bunu. Adam ben tam üstüne atlarken çekildi ve ben yere düştüm. Bana mızrağını doğrulttu. Gözleri önce yeşil oldu sonra da eski rengine döndü. Ardından şöyle dedi, "Yeni bir necromencer daha mı Emre? Öldürülmeye bile değmezsin." Elif'e döndü ona tam mızrağını sokacakken arkasından saldırdım. Tekrar kenara çekildi. "Pes etmez misin sen?" Benimle savaşmaya başladı. Mızrağını blokladım. Ardından ardına saldırılar yapmaya başladı. Allahtan hepsini atlattım. Sonra içimde birşey hissettim. Birden vücudum saldırıya kalktı. Silahlarımızın birbirine çarpmasıyla ortaya çıkan kıvılcımlar adeta havai fişek gösterisi gibiydi. Ağzımdan sözler çıkmaya başladı, "Size başıboş denmesinin bir nedeni daha olacak. Sizinle işin bittiğinde başınız gerçekten boş olacak." dedim. Bu kadar havalı konuşabildiğimi bilmiyordum. Adam, "Seni küstah!" diyerek mızrağını ileriye ittirdi ve birden mızrağını sola çektim. Hemen orada ona bir çelme taktım ve yere düşürdüm. Kılıcımı ona doğrulttum. "Şah, mat." dedim. Tam kılıcı saplayacakken yüzüne bir tekme atarak ataya kalktı ve hemen mızrağını aldı. Kılıcıma öyle sert vurdu ki hem kendi kılıcım hem de onun mızrağı göğsüme saplandı. Adam sırıttı. Birşey hissetmiyordum. Öldüğümü sandım. Bitmişmiydi herşey? Hayır daha bir sevgili bile bulamadım. Kanımda birşeyler hissettim. Vücudum silahları tuttu. Yavaş yavaş çıkarttı. Adamı da geriye itti. Silahlar tamamen çıkınca kılıcımı elime aldım ve parçalayıcı moduna getirdim. Kılıç uzadı ve yere düştü ucu. Havada onu sallamaya başladım. Adam, "B-bu nasıl olur? Mızrağımdan sağ kurtuldu." dedi ve dizlerinin üstüne düştü. Kılıcım çok hızlandı. Tam onu ikiye bölecekken Elif elimi tuttu ve beni durdurdu. "Yapma." dedi. Sesi o kadar tatlıydı ki karşı gelemedim ve durdum. Ardından arkasını döndü ve bağırdı, "Görev tamamlandı!" dedi. Sonradan herkes teker teker gelmeye başladı. Sıla taşı üstünden attı ve, "Sonunda. Beklediğimden kısa sürdü gerçi." dedi. Hızır ayağa kalktı ve, "İyi işti." dedi. Vlad da geldi ve Emre Usta beliriverdi. "Pekâla ayağa kalk." dedi başıboşa. Ben, "Nasıl yanı?" dedim. Emre Usta, "Başından beri eğitim alıyordun aslında. İlk şunun icabına bakalım da anlatırım." deyip başıboş döndü. Başıboş hâlâ olayın şokundaydı. Gerçi diğerleri de öyleydi çünkü tam karnımın ortasında bir delik vardı ve ben turp gibi ayaktaydım. "Ne?" dedim herkes bana dik dik bakınca. Sonra karnına baktım ve güldüm. "Bu da ne? Bir delik ha?" gülüyordum fakat istemsizceydi. Sadece seyirci gibi kendimi izliyordum. Organlarım sallanıyordu ve Sıla, "Dayanamıyacağım kusacağım." deyip uzaklaştı. Elif de peşinden gitti. Bu beni daha da güldürdü. Emre Usta da sırıttı ve başıboşa döndü, "Sana gelecek olursak, sen yeraltına gidiyorsun. Aşağıda Gâlil'e selam söyle. Belki cezanı düşürür." dedi ve parmağını şıklattı. Yerden gölge gibi eller çıktı. Hafif saydamdılar. Başıboşu tuttu ve aşağıya çekmeye başladı. Adam kurtulmayı denemedi bile. O kadar şok olmuştu. Eller onu aşağıya çekti ve görevimiz tamamlandı. Emre Usta o gidince bana döndü ve şöyle dedi, "Aferim çaylak." dedi ve elini omzuna koyduktan sonra devam etti, "Fakat bu en basitiydi. Daha çok ve çok daha güçlüleri gelecek. Hazırlıklı ol... İyi yanından bakacak olursak artık nasıl savaşılacağını az çok biliyorsun ve içindeki şeyi ortaya çıkarmayı başardık. Sen buraya yürüyerek gelirken konuştuk ve bu planı uygulamaya karar verdik." Vlad araya girdi, "İçinde özel bir genetik yapı var. İçindeki DNA özel bir dizilimle histeria dizilimi oluşturmuş. Bu hücrelerin aktif olunca Histeri moduna giriyorsun. Şu anda bile içindesin ve bunu bilmiyorsun. Bu tuhaf aslında." dedi. Anlamıştım. Kısacası, manyak bi güce sahibim. Ardından Elif konuştu, "Artık gidebilir miyiz? Haya çok soğuk" dedi. İstemsizce gittim ve ona ceketimi giydirdim. Yüzü fena kızardı ve karnıma bi yumruk salladı fakat delik olduğu için eli içimden geçti. Sıla elini yüzüne vurdu ve Elif bağırarak elini geri çekti tabii ben de gülme manyağı oldum. Hızır, "Bence de üsse gidip şu karnına bir çözüm bulalım." dedi. Hâlâ gülüyordum fakat elimi kaldırmayı başarıp evet işareti yaptım.
Üsse geldiğimizde eski okul binasının önünde bir kadın vardı. Ekin'in fotoğrafı yukarıda var. Duvara dayanmış, bizi bekliyor gibiydi. Çok genç gözüküyordu. Sarı saçlıydı. Mavi gözleri vardı. Üstünde de Sıla'nınkine benzer bir kıyafet vardı. Emre Usta, "Merhaba Ekin. Nasıl gidiyor?" dedi. Kadın yani Ekin, "Nasıl gittiğini bildiğini sanıyorum." dedi. Sonra Emre Usta kısa bir gülüş attı, "Hemen konuya gitmen hoşuma gidiyor ve evet biliyorum niye geldiğini." dedi. Ekin bana döndü. "Bu şu Histeri dizilimli necromancer mı?" dedi. Emre Usta başıyla evet yaptı, "Tanıştırayım. Bu-" derken Ekin sözünü kesti, "Baturay. 16 yaşında, 1.80 boylarında, yemeği ve kızları çok seviyor." dedi ve herkes gülmeye başladı. Yüzümü kızarttıktan ve o da gülmeye başladı. Gülmeleri bitince Emre Usta, "Baturay, bu Ekin. Benim 10 katım fazla yaşadı ve benim 400 yıl yaşadığımı düşünürsek bu bayağı fazla. O da benim gibi bir ustaydı fakat emekli oldu ve şu anda SWAT'ta çalışıyor. Arada sırada da necromancer işleri yapmıyor değil tabii ama. Ona da usta demeni istiyorum." dedi. Ben de onayladım. Sordum, "Ekin Usta neden buradasınız?" dedim. Ekin Usta, "Yakında sizin de deneme oyununuzu yapmanız gerekiyor." dedi. Sonra da Emre Usta anlatmaya başladı, "Deneme oyunları, bütün necromencer ailelerinin yapmaları zorunlu bir oyundur. Bunu bir turnuva olarakta düşünebilirsin. Aile kendi içinde kapışır ve o ailenin kazananı aileyi temsil etmek üzere gidip Kraliyet oyunlarında bizi temsil eder. Sana daha sonra detaylı bilgi veririm." dedi. "Tamam" dedim. Ekin Usta, "O zaman sizi 2 saat sonra deneme oyununa ışınlayacağım. 2 saate hazır olun." dedi ve siyah bir portal belirdi. İçinden geçerken, "İyi şanslar çocuklar." diyerek el salladı ve gitti.
Üsse girdik ve Hızır'dan bana detaylı bilgi vermesini istedim. "Deneme oyunları için özel alanlar vardır. Orayı istediğin gibi dağıtabilirsin. Oyunlar kraliyet tarafından hazırlanıp jüriler tarafından izlenir. Ekin Usta bizim jürimiz. O yüzden geldi. Burada istediğin gibi birisini öldürebilirsin çünkü gerçek dünyaya gönderilirler ve Phoenix (Feniks) gözyaşı içirtilirler. Phoenix gözyaşı kraliyet gibi üst makamlarda bulunur ve bütün yaraları iyileştirilebilir. Eğer kazanırsan -kraliyet de dahil- kralliyetle bir oyun oynarsın ve kazanırsan bir tanrı katili silah ele geçirirsin. Özet olarak bu." dedi.
Herkes gergindi. Ben sonunda tamamen vücudumun kontrolünü ele almayı başardım. Balkondan ne olacağını düşünüyordum. Hafif bir serinlik vardı. Sıla yanıma geldi, "Ne düşünüyorsun?" dedi. "Nasıl dövüşeceğimi. Adam gibi dövüşmeyi bilmiyorum bile." dedim. Sıla, "Histeri Modu'na gir?" dedi. "Nasıl gireceğimi bilmiyorum ki." dedim. Sıla, "Ah doğru. Sana daha söylemedik. Vücudun o moda girince adeta bir psikopata dönüşüyor. Fakat sorun şu ki sen şey hormunu salgılarında dönüşüyorsun. Şey..." dedi. "Ne?" dedim ve yüzü kızararak devam etti, "Testesteron hormonu. İlle de benden mi duymak zorundaydın? Yan etkisi var ama. 1 saat önce o yüzden Elif'e montunu verdin zaten. Kendi tarafındaki kızlara prenses gibi davranıyorsun." "Demek o yüzden o anda Histeri Modu'na girdim ha?" "Evet Emre Usta bize belki de testestorondandır diye seni dışarıda tutmamızı söyledi. 'Eski yoldaşlarım bazı hormonlar sayesinde özel güçler elde edebiliyor.' demişti bize. Örneğin Ekin Usta. O da adrenalin hormonu salgılarınca deli fişek gibi birşey oluyormuş." "Pekâla bilgi için sağol ama nasıl testesteron salgılayacağım? Nasıl olsa öyle salgılan diyince salgılanan birşey değil" dedim fakat derken zorlandım. "Emre Usta büyük ihtimalle sana içinde testesteron hormonu olan bir şırınga verecektir." dedi. "Tamam sohbet için sağol." deyip arkamı döndüm ve bir anda Emre Usta'yı gördüm. Ödüm patladı. "Evet doğru sana öyle bir şırınga vereceğim." dedi ve şırıngayı verdi.
Birden parkede mavi bir sembol belirdi. Emre Usta, "Pekâla çocuklar gidiyoruz." diye hepimize seslendi. Hepimiz mavi portalın içine girdik ve ışınlanma başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liseli Necromancer
FantasyBir necromancer olsan ne yapardın? Hele ki liseye giden, sevgilisi olmayan, gıcık hocaları olan ve bir sabah bir bombayla uyanan? Biraz tuhaf olurdu herhalde. Fakat olmuş ve burda yazıyor. Eh tecrübe etmek istemiyorsan ve merak ediyorsan hadi oku. İ...