Elimden tutup beni çok güzel bir yere götüreceğini söylüyor, arabaya yöneliyoruz. Tedirginliğimi belli etmiyorum. Hani insanın içinde ki sesle savaş yapmaya başlar ya, başladım. "Nasıl güvenipte gidebiliyorsun" seslerini dinlememeye çalışıyorum. Ve bir anda "Liva, iyi misin?" sesiyle kendime geliyorum.
"Evet" demekle yetiniyorum.
"Geldik" diyor. Ama ben şaşkınlıktan hiç birşey diyemiyorum. Adamın güzel dediği yer bir otel'miş.
"Bana güven sana bir şey yapmıcam, sadece başbaşa güzel bir vakit geçireceğiz"
"Ama.."
"Bana güvenmiyor musun?" (erkeklerin klasik lafı.)
"Hayır, tabiki de güveniyorum" dememle.
"Hadi o zaman gidiyoruz" elimden tutup otele giriyoruz.
Yüzümdeki tedirginliği anlamış olacak ki. Kendine doğru çekip sıkıca sarılıyor. Çenemden tutup dudaklarıma küçük bir buse konduruyor.
"Sen otur içicek birşeyler hazırlım" diyor.
Ben kimsenin elinden birşey yenilmiceğini öğrenerek büyüyen biriydim oysa ki. Ufuk'un uzaktığı içkiden bir yudum alıyorum. Merak etmeye gerek yok. Türk flimindeki gibi içkime ilaç atılmadı. Bardağa döktüğü andan itibaren onu izledim. Sadece rahatlamam için verdiği açıkça belli etti. İçkiyi sevmiyen biri için nasıl rahatlatıcı olucaksa.
Cesarettimi toplamak için bir yudum daha içiyorum. O esnada bana yaklaşıyor. "Nasıl yani, bu adam yoksa menfaatçi mi?". Ellerinin içine alıyor yanaklarımı, beni kendine doğru çekiyor, dudaklarını boynumda hissediyorum. Bir anda anlamadığım şekilde onu itiyorum. Kalbimin hızlı atışlarını hissediyorum, derin nefes alıp veriyorum.
Gözlerimin içine bakıp, "Beni istemiyor musun?" sorusunu yöneltiyor. Sadece başımı sallıyorum, kendimi suçlu hissediyorum, "Gitmek istiyorum ben"."Özür dilerim, seni incitmek istemedim". Yaklaşıyor ve sıkıca sarılıyor. "Gidelim, lütfen", diyorum
Otel'den çıkıyoruz. Suçluluk hissini baya hissediricek olmuşum ki.
"Lütfen yapma böyle. Sana kötü bir şey yapmak değildi niyettim".
"Seni itmeseydim bana istediğini yapıcaktın" bağırışlarıyla bir anda ağlıyorum.
"Ne sandın beni sen! Bir sapık mı?"
"Hayır, öyle birşey demek istemedim tabi".
"Bence biz bir daha görüşmüyelim".
Ne, nasıl yani birşey dedim diye bu ne rest çekmek. Ama asla gururumu yerlere seremem.
"Bence de görüşmüyelim".
" Iyi, seni bırakim"
"Hayır, gerek yok. Nasıl geldiysem gidebilirim".
"Saçmalamayı bırak lütfen. Bin şu arabaya"
İçimdeki ses yine binmem gerektiğini söylüyor ve biniyorum. Ama içim içimi yiyor. Ona sımsıkı sarılıp, "Beni yanlış anladın" demek istiyorum. Inadim ve gururum buna izin vermiyor.