Yeni evimize şimdi taşındık. Odama çıkıyordum. Her çıktığım basamak kalbimdeki endişeyi artırıyordu. Odama yaklaştıkça kalbimin içini simsiyah bulutlar keder ile birlikte kaplıyordu. Açtım odamın kapısını, pencereden gelen rüzgar saçlarımı sarıp sarmaladı sanki bedenim ve ruhum ayrılmıştı. Gittim aynaya baktım bembeyaz elbisemin kıpkırmızı kanlar içinde olduğunu gördüğümde bağıramadım, bile dilim tutulmuştu bir anda,ne yapacağımı bilemedim. Beyaz elbisenin içinde cennetteyken kıpkırmızı kanlar İçinde cehennemin yolunu tuttum zannettim...
Annemin sesiyle irkildim. Koridorda giderken sanki bir ses yankıyla "gel" der gibiydi ve ne yazık ki bu sesi sadece ben duyuyorum.
Annemin adı Ebrar, babamın ki Orhan ve benimkide Şimal... Hayatımda ilk kez komşumuzun oğlu Can'ı sevmiştim. Ama babamın hastalığı yüzünden eskiden terk edilmiş bu konağa taşındık. Buda Can'dan ayrılmama neden oldu.Hayatım boyunca kimseyi sevmeyecektim. çünkü Can'ı her gördüğümde kalbimin atışının bir kat daha hızlandığını fark ediyorum. Onun deniz mavisi gözlerinin içine baktıkça kayboluyor ve her elimi tuttuğunda bir daha bırakmaması için dua ediyorum çünkü ben onu ölümüne seviyorum...
Yeni okuluma kayıt yaptırdım, müdürle babam konuştu, müdür yardımcısı ise beni sınıfıma götürdü. Can diye bir çocuğun yanına oturdum. Eski sevgilimi hatırlattı bana. İlk birkaç hafta hiç konuşmadık, göz göze bile gelmedik ama o çocukta beni ona çeken birşeyler vardı, sanırım etkileniyordum ondan, yada başka bişey, adını bilmediğim birşey. Can benimle hiç konuşmuyor, yüzüme bile bakmıyordu. İtiraf etmek gerekirse bu benim çok gücüme gidiyor, kalbimi acıtıyordu.
Eski erkek arkadaşımdan sonra kimseyi sevemeyeceğimi sanırdım. Fakat sıra arkadaşım Can'ı gördükçe ellerim titriyor, ayaklarım tutuluyor, heyecanlanıyordum. Ve yine o duyguyu yani AŞKı hissediyordum...
03.07.1997 bugün benim doğum günüm, 16 yaşıma girdim. Bir parti organize edip, tanışıp kaynaşmak için Can da dahil tüm sınıf arkadaşlarımı davet ettim.
Can'ın sesini ilk defa "doğum günün kutlu olsun" derken duydum. Ona sarılmamak için zor tutuyordum kendimi. Sesi öyle yakın geldi ki, hiç yabancı değildi. Sevgilim Can'a benziyordu sesi, kokusu, davranışları, hal ve hareketleri tıpkısının aynısıydı. Farklı olan tek şey yüzüydü...
Herkes dağılmıştı, evde bir sessizlik oluştu. Herkesin aklında bir şey vardı, susmuş derin düşüncelere dalmıştı herkes. Bu suskunluğun dağılması için günlük konuşmalardaki açmaya çalıştım ancak işe yaramadı.
Derken çalan zil ile birlikte ayağa kalktım. Kapıyı açtım ancak kimse yoktu, tam kapatacağım sırada bir paket fark ettim. Üzerinde bir not vardı;
Bu Gül benden sana hediye olsun, paketin içine kokun dolsun, doğum günün kutlu olsun...Gönderenin ismi belli değildi, paketi açtım içinde bir gül vardı. Kimden gelmiş olabileceği sorusu aklımı kemirip duruyordu ancak kimse yoktu bana gül alacak.
Gece bu düşüncelerle uykuya daldım. Sabah kalktığımda başımda hafif bir ağrı mevcuttu. Gidip elimi yüzümü yıkadım, aşağı inerken annemin yaptığı o mis kokulu böreğin kokusunun yine tüm evi kapladığını fark ettim.
Kahvaltıdan sonra elimi yıkamak için banyoya yöneldim. Suyu açtım ve ellerimi yıkadım. Kapıyı açmak için elimi attım ancak açılmıyordu. Bir anda arkamdan gelen su sesi ile irkildim o esnada havluların sallandığını gördüm. Yine o ses yankıyla "gel" diyordu. Kaçmaya çalıştım ancak ayaklarım gitmiyordu sanki biri bağlamıştı ayaklarımdan. Birinin bana yaklaştığını hissettim, bağırmaya çalıştım. Annem babam sesimi duymuyordu, ağlamaya başladım, gözlerimden şelale misali akıyordu yaşlar...
Kalktığımda kendimi terler içinde yatakta buldum ve yine aynı ses yankıyla "gel" diyordu "gel"
Düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim...🙂
Neyse fazla uzatmayayım hikayemin devamı haftaya gelecek, teşekkürler 😄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ Hayattaki Ölü ~
RandomBu haberin şaşkınlığı ile sessizce ve donuk bir şekilde odama çıktım. Aynaya baktım, üzerimde bembeyaz elbisem benim için kefen, dudağımın morluğu gerçeğim olmuştu. Gözümün feri sönmüş, Altındaki mor halkalar, ruhumu teslim etmeye hazır olduğumu b...