HAYATIMDAKİ SAHTELİK

37 4 0
                                    

Evde odama çıkıyordum çıkarken yatak odasında bir defter gözüme çarptı. Oraya doğru gittim. Deftere baktım. Toz içerisinde kalmıştı. Okuyup okumamakta kararsız kaldım. Ama kalbim aklımın önüne geçti. açtım okumaya başladım. Açtım ilk sayfasını okumaya başladım. Ayten'i ilk gördüğümde aşk denilen şeyi hissettim. Onunla hayaller kurdum, ona hediyeler verdim, onun için yaşadım, onun için ölürdüm, her zaman onu düşünür, her zaman onunla zaman geçirmeyi hayallerdim. Gözüne bakınca hayatımı film şeridi gibi gözümün önünden geçirirdim. Onun elini tutup defalarca seni seviyorum demek isterdim... diğer sayfalarında Ayten ile evlendim çok mutluyuz. Diğer sayfasında Ayten hamile ve bir kızımız olacak son sayfasında ise Ayten bizi bırakıp kaçtı. Bende Ebrar ile tanıştım onunla evlendim ama kızım Şimal' in haberi yok. Gerçek annesinin Ebrar olduğunu sanıyor. Bunu gördüğümde vurulmuşa döndüm. Ağladım ve koşarak odama gittim. Kalbim sıkıştı, nefesim daraldı. Aklımda bir sürü soru işareti vardı. Ayten kimdi? Gerçek annem kimdi? Neden bizi terk etti? Aklımda bir sürü soru işareti vardı. Akşam yemeği için aşağıya indim. Babamın gözlerinin içine baktım. Bir korku, pişmanlık, yıkılmışlık vardı. Yalan vardı. Babam bana ne olduğunu sorduğunda bir şey yok diyordum. Ama aslında o kadar çok şey vardı ki; en çok zoruma giden bunların hiçbirini soramamam oldu.

Korkuyordum, çekiniyordum. Babam'a karşı hal ve hareketlerim değişmişti. Babama iyi davranıp acılarını yok etmem gerekiyordu. Her zaman kalbimin büyük bir bölümü babam'a gösterdiğim sevgiden var olmuştu. Lakin olanları hatırlayınca babama olan sevgimin zaman zaman azaldığını hatta yok olduğunu hissedebiliyordum.Okula gittim. Canın yanına oturdum. Gülmüyordum. Can da bana ne olduğunu sordu. Neden gülmediğimi, bir sorun mu olduğunu. Başım yere eğikti. O kadar yakındı ki sanki bana, ona her şeyi anlatmak istedim. Eğer anlatmasaydım, çok kötü olurdum. Can'a "Ebrar annem benim gerçek annem değilmiş" dediğimde Can da aynı tepkiyi verdi. "Kimmiş, nereden öğrendin, kim dedi, emin misin?" Gibi sorular yöneltti. Ben de "tek bildiğim şey adının Ayten olduğu" dedim. "Babamın günlüğünü buldum. Okudum." Dedim. Can bana "üzülme demek istemiyorum sana, ağlama demek istemiyorum. İlk başta canın yanar, çok üzülürsün, ama dik durmalısın, dua etmelisin" dedi. Babamla konuşmam gerektiğini söyledi.

Eve gittim. Üzerimi değiştirip, banyoya gittim. Elimi yıkadım. Yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktım. Hayatım bir yalan üzerine kuruluydu, her şey kandırmacaydı, hayattan büyük bir tekme yemiştim. Her yer karanlıktı, hiç yolumu göremiyordum. Bağıramıyor, haykıramıyordum. Aşağı salon'a indim. Birden bire ev sallanmaya başladı. Deprem mi oluyordu, yoksa kıyamet mi kopuyordu anlayamıyordum? Annemlerin yanına kaçtım. Sanki kalbimin derinliklerinde akan kanın şırıltısını yankıyla kulağımda duyuyordum. Birden lamba yere düştü. Ev'i bir karartı sardı. Kimse birbirini göremiyordu. Anneme sarılmak istedim ama kalbim ve elim buna izin vermedi. Yapamadım. Yatıp, uyudum. Sabah kalktığımda karanlık evimiz Güneşin gülümsemesiyle ışıldadı. Akşam'a doğru yıldızların parlamasını ve Ay'ın bana baktığını gördüm. Öyle bir durumun içerisindeydim ki aklım karma karışıktı. Sanki kuytu bir orman içerisinde kayıp olmuş gibiydim. Babam böyle yapmaz diyordum, ama bir yandan da kendimi kandırdığımı biliyordum. Babam'ın bir sözü vardır. " Neyse derdin bir an önce kurtul yoksa bir gün o senden kurtulacak" derdi. Ama bu sıkıntını içerisinden çıkılacak gibi değildi. Ortada değişmeyecek bir gerçek vardı.

Okulda ise derslerim kötülemişti. Hocalar bir şey anlatıyor ben başka bir şey düşünüyordum. Hocalar soru sorduğunda cevaplayamıyordum. Sanki o bahsettiğim ormanın içerisinde şimşeklerin, gök gürültülerinin arasında koşuşturuyordum, yağmurun yağışıyla kendimden geçiyordum. Etrafıma bakıp duruyordum. İyi değildim, hem de hiç. Korkuyordum. Öyle korkuyordum ki kimseye anlatamıyordum. Geceleri uyumuyor, günlüğüme babamın isimlerini yazıyordum, ardından karalıyordum. Resimlerini yırtıyordum. Her seferinde babamdan biraz daha nefret ediyordum...

             Günler böyle gelip geçti. Benim için 1 gün 1000 yıl gibi gelmişti. Olayın üzerinden 4 yıl geçti. Kalbimde ki kin yeni sönüyordu. Bir gün kapı çaldı. Ben açtım. Üstü başı yırtık bir dilenci geldi. Bana öyle derin bakıyordu ki , öyle anlamlı, öyle güzel ve sevecen ben hiç konuşmadan babamı çağırdım. Babam su içiyordu. Ve elinde ki bardakla kapıya yöneldi . kadının yüzünü görünce ,elindeki bardak yere düştü, aynı benim kalbim gibi paramparça oldu. Her parça bir yere gitti. Babamın ağzından tek bir cümle duydum. "sen beni nereden buldun Ayten?" Dedi. Benim gözümden inen o damla babamın ayağına düştü. Babam bir bana baktı, bir de Ayten denen o kadına. Bu büyük ve ardı arkası kesilmeyen acılara bu küçük kalbim daha ne kadar dayanacak bilmiyordum. Göğüs kafesimdeki kalbim öyle çırpınıyor ki yerinden çıkacak gibi , bazen de öyle yavaş atıyor ki duracak zannediyordum. O an hatırladığım tek şey, hızlı adımlarla o korktuğum merdivenleri çıkıp, odama girip, kapıyı kilitlemek oldu.

Ardımdan babam koşarak yanıma geldi. Ve bana o kadını tanımadığını söyledi. Ben babamın gözünde o kadar küçüktüm ki; insan hiç tanımadığı bir insana beni nereden buldun Ayten? Der mi. Ben onların gözünde o kadar küçüktüm. Ama ben artık 20 yaşındaydım. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyordum. Artık her şeyin farkındaydım. Korkunun, acımasızlığın, yalnızlığın, hayatın, zorlukların, kaderin... kulağıma kulaklığı taktım. Artık hiçbir şey duymuyordum. Şimdi sadece ben vardım. Öyle haykırmak istiyordum ki; sesim çıkmıyordu. Ama hiç kimse bilmiyor ki ben kalbimden haykırıyorum. Uyuya kalmışım sabah kaldığımda gizlice evden çıktım. Sahilin orada dalga sesiyle kafamı dinlemek istiyordum. Derince düşündüm. Sakin ve sağlam bir şekilde. Ebrar annem ise olanları duyduktan sonra evden ayrılmıştı. Aslında onun kızdığı şey ayteni değil; babamın, onun açıklamasına izin vermesi oldu. Babamı dinlemeden çekip gitti. Beni üzen şey herşeydi. Çünkü bu olayda beni etkileyen şey çoktu. Sahilde denizin dalgalanışını büyük bir huzurla izlerken arkamdan birisi elini, omuzuma attı. Korktum. Hızlıca arkamı döndüm. Arkamı döndüğümde can oradaydı. Sonra tekrar önüme döndüm. Can geldi ve yanıma oturdu. Birlikte uzun uzun denize baktık. Arada denize taş atarak içimizdeki nefreti boşalttık. Bana döndü ve dedi ki; "beni yani eski erkek arkadaşın Can'ı seviyor musun?" dedi. Sanki denizin içindeki balık gibiydim. Dışarıda kalsam boğuluyorum. Suda kalsam, bir müddet sonra ölüyorum. Ben hayatımda hep zaman olmak isterdim. Yelkovan ilerledikçe ilerlerdim. Benim sayemde herkesin kaderi değişirdi. Bende hiç dönmezdim. Yada gittikçe hızlanır, acılarını onlara hissettirmezdim. Ağzımdan çıkan tek şey "hissettim." Demek oldu. Hissetmiştim, sevmiştim, samimiydim hiç bir şey anlatmasına izin vermeden boynuna atıldım. Öyle sıkı sarıldım ki bir daha bırakmamacasına. Çünkü yanımda olan tek kişi o idi.

Bir süre sonra kendime gelmiştim. "yüzün neden farklı?" dedim. Bana olanları teker teker anlattı. "trafik kazası geçirdim" dedi. Annesini kaybetmiş. Babasının durumu ağır. Halime şükretmiştim çünkü benim sorunum sağlık problemi değildi. Ardından beni eve bıraktı. Babamın kokusunu öyle özlemiştim ki gider gitmez sarıldım, öptüm, kokladım. Uzun zamandır yapmadığımı şimdi yapmıştım. Neden anlatmadığını sordum. Babam tam söylüyordu. Arkadan bir ses geldi. Arkamı döndüm ki Ayten. Ona anne demek istiyordum ama aklım ve dilim buna müsaade etmiyordu. "ben babanı aldattım" dedi.

































Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 12, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

~ Hayattaki Ölü ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin