Bölüm1: Fazıl ve Ben

31 2 1
                                    

Saat 8 gibiydi telefonumun çalıyor ,bilimeyen bir numara. Açıyorum. "Ben Fazıl" diyor. Sesindenden tanıyorum. O Fazıl Say. Beni arıyor. İşlerin hiç buraya varacağını bilmezdim. Acayip bir heyecan vardı içimde yerimde duramaz haldeydim."Müziğini dinledim, yarın bir yemek yiyelim mi?" diyor. İnanamıyorum. O geceyi internette çalışarak geçiriyorum. Ya bana klasik müzikle ilgili bir şey sorarsa, kendisiyle ilgili bir şey sorarsa... Ertesi gün yemekte Fazıl Say karşımda.
Klasik müzik sevmezdim hiç belki sorar diye elime birkaç tane klasik müzik ismi yazmıştım. Tarif edilemez bir heyecan. Nota filan bilmiyorum. Hiç bir bilgim yok. Ve müzik konusunda Türkiyeyi temsil eden bir adamla karşı karşıya gelmişim. Bu bana sadece çok özel hissettiriyor.
Bana, bu sesle müzik eğitimi alırsam bir dünya starı olabileceğimi söylüyor. Daha beni hiç dinlemeden üstelik. Sadece o demoyla. Sonra "Seni Ankara'da bazı hocalara dinletmek istiyorum" diyor. Üç gün sonra Ankara'dayım. Her şey çok hızlı gelişiyor. Bilkent Senfoni Orkestrası'nın şefi, ses uzmanı İbrahim Yazıcı'nın karşısındayım. Beni dinliyor. Fazıl Say'a "Çok kullandığı için yıpranmış ama böyle bir ses dünyaya bin yılda bir gelebilir" diyor. Beni Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları'na "özel öğrenci" statüsüyle alıyorlar.
Onlar da sesimde bir tuhaflık olduğunu fark ediyorlar ve beni İstanbul'da önemli bir ses doktoruna gönderiyorlar. Fazıl Say randevu alıyor benim için. Ve doktor şaşırıyor. Çünkü ses tellerimin normal insanınkinin üç katı uzunlukta olduğunu öğreniyoruz! Herkes çok şaşkın. Fazıl bey, İbrahim bey, doktor...
En başından beri biliyordum. Benim tek yolum müziktir. Daha 7 yaşımdan bu yana biliyordum.
Evdeki teybe sesimi kaydediyorum. Besteler yapıyorum, şarkı söylüyorum. Bir gün keşfedileceğimden eminim. Biliyorum bunu. Evdekiler bilmiyorlar müzikle uğraşmak istediğimi. Ama ben, söylemesem de biliyorum. Aklım fikrim müzikte. İlkokulda benim gibi insanları bulmuşum müziği seven,aramızda rekabetler bile var. Ama sonra yollar ayrılıyor. Herkes üniversite derdinde, ben üniversiteye gitmeyi bile düşünmüyorum. Çünkü müzisyen olacağım! Liseden sonra Edirne'de bir radyoda DJ olarak çalışmaya başlıyorum. İstanbula geliyorum sonra. Yeterli param yok. Hatta bi 17 gün sonra bitiyor. Falcılığa başlıyorum. İstanbulu sevemem hiç. Yerdeki dilenciler vesaire gördükçe canım sıkılıyor. İnsanlar artık o yerdeki insanları görmez hale gelmisler burada. Herkesin yüzü asık. Bi 10 gün filan sonra metro kapısında kendimle yüzyüze geliyorum. Onlar gibiyim suratım asık. Ve o insanlari görmez olmuşum. Ben,ben değilim. Çok garip. Ankara.. Edirne gibi. Havası,yeşili,mavisi.. Edirne gibi işte. Çok sıcak,içten. Alıştığım gibi.

ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin