Asya'nın ağzından.
Sabah, aşağı kattan silah sesiyle sıçradım. Koşarak merdivenlerden inerken gözüme iki adet kanlı ceset ilişti. Asya sakin ol. Sakin, sakin...Salondan sesler geliyordu. Yavaş adımlarla kapının arkasına yaslandım.
"Sen kimsin lan. Benim kardeşimi pis işlerine bulaştırıyosun. Sana demedim mi ben , kaç kere uyarmadım mı lan seni . Bu son serdar iti bu son! " deyip sinirli ayak seslerini duymam bir oldu. Hışımla olduğum yerden odanın birine girdim. Öfkeli solukları duydum. Kapının anahtar deliğine gözümü yerleştirip neler olup bittiğine baktım. Bu adamlar kim? Ne işler dönüyor yine baba?! Ayak sesleri uzaklaşırken rahatlamıştım. Ta ki yabancı adamın iğrenç kahkahasını duyana kadar." Birazdan olacakları iyi izle Oktay" ne saçmalıyordu bu adam? Ah her neyse onlar gittikten sonra bahçeye çıkıp mavi Kamelya'ma doğru yürüdüğüm sırada, patlama sesiyle kanım donmuştu. Arkamı döndüğümde gördüğüm tek şey yanan villamızdı. Tepkimi gösteremiyordum. Ne çığlık ne ağlama ne de haykırış. Hiç bir şey! İçim paramparça olmuş bir vaziyette sadece izliyordum. Titriyordum. Kolumda hissettiğim sızıyla refleks olarak bakışlarımı oraya yönlendirdim. Ok? Evet gördüğüm şey küçük bir ok du. Kendimi hafiflemiş hissederken , gözlerim Yavaş yavaş kapanıyor, bilincimin yerinde olduğuna şüphe etmiştim. Hissettiğim tek şey beni tutan bir beden ve ensemde ürpermemi sağlayan keskin soluklardı...