Avucumla yatak çarşafını iyice kavramış kavramış, sıkarken, bağırmamak için dişlerimi birbirine birbirine bastırıyordum. Kabuslar, uykumu ele geçiriyor, uyumama izin vermiyorlardı.
Belimden soğuk terler aktıkça, her nefes alışverişim daha da zorlaşıyordu. Hücremde bulunan bulunan havayı, burun deliklerimden derin bir şekilde içime çekmeye çalıştım. Akciğerlerime oksijen dolduğunda tıkandım ve öksürmeye başladım.
Başımın ağrısı ağrısı damarlarımdan gitgide uzayarak tüm vücuduma yayılmış gibi hissediyordum. Ayak parmaklarıma kadar ulaşmıştı. Acı.
Omurgamı hareket ettirmeden dimdik dimdik doğruldum. Vücudum açlıktan, hasardan o kadar bitkindi ki: başımı kaldırır kaldırmaz hücremdeki eşyalar kararmaya başladı. Gözlerimi ovuşturup tekrar açtığımda hala dolanıyor gibi hissetsem de karartılar geçmişti.
Bacaklarımı beton zemine salarken, sol avucumdaki çarşafı sımsıkı tutmaya devam ediyordum ediyordum. Yavaşça elimi serbest bıraktığımda avucumun içinde, kirli ve uzun tırnaklarımın tırnaklarımın iz bıraktığını gördüm.
Dudak kavisimin üzerinde sıcak bir sıvı hissettiğimde, dilim zaten akan sıvının tadını kavramıştı. Kan. Sanrılarım ve kanamalarım gün geçtikçe ilerliyordu, artık döngü içerisine girmiş, artıyordu.
Kirpiklerim ıslanmaya ıslanmaya başlamıştı fakat ağlamamak için için gözlerimi tavana doğru kaldırdım. İsyan. Ölmeden önce sarf edeceğim şey: Bu olacaktı.
''Hey, sen, başhekimle görüşmen var.'' dedi ciddi bir şey söylüyormuş gibi Bia.
''Gelmeeyeceğiim.''
''Bazen buranın işleyişini unuttuğunu düşünüyorum. Yanılıyor muyum?''
Başhekim... sorular sorup cevap vermeyince kızan kızan, anlattığınız olayların çoğunu dinlemeyip uyuyan, özellikle horlayan başhekim mi? Alkolik, kumara başlayıp yüklü miktarda para kaybeden huysuz bir amca imajıyla burada gezen gezen adamın önce kendisine bir psikolog bulmasını söylemeyi düşündüm, fakat Bia kızarmış suratıyla bana bakmaya devam ediyordu.
''Tamam, tamam. Geleceğiim.''
Kapıyı sonuna sonuna kadar açtı ve yanıma gelip burnumdaki kan lekesine bakarak:
''Ne halt yiyorsun burada! Kendine zarar vereceksen bana söyle, kendini yorma.''
Her ne kadar Bia'dan nefret etsem de alaycı ifadeyle konuştuğu zaman hoşuma gitmiyor değildi değildi. Orta yaşlı olmasına rağmen saçında neredeyse hiç beyaz yoktu ve 20'li yaşlarındaymış gibi davranıyordu.
Bazen ona özeniyordum. En azından o buraya hapis değildi. Diğer insanlar onun yanına yanına ürkek adımlarla yaklaşmıyor, garipsemiyordu.
Bu kez loş ışıkta Rebirth'ın o gizemli koridorlarından geçerken tüm insanların bedenleri silik silik ve çizgi çizgi duruyordu. Omzumun arkasında olan Bia'ya kafamı çevirdiğimde çevirdiğimde gözleri ve burnu yoktu. Dişlerini açmış, kahkaha atıyordu. Fakat ben, duyamıyordum.
Duvarlar duvarlar daralmaya başlıyor, vücudumun ezilecek olma korkusundan yere çömelmeye başlamıştım. Bir yandan diğer hastalar üzerime geliyor, Bia kemeriyle vuruyordu. Kafamı örümcek ağıyla donanmış duvar köşesine gömmüş, cenin pozisyonundayken nabzım yavaşladı. Ve yummuş olduğum gözlerimi yavaş bir şekilde açmaya başladım.
''Sen deli değilsin Lina. Sen deliliğinde ötesinde bir şeysin. Ne yapıyorsun? Aman Tanrım,'' gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Yüzüme dokunduğumda sıyrık izlerini hissedebiliyordum. Tırnaklarımla yüzümü çizmiştim anlaşılan anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ
Mystery / ThrillerRuhunun pençeleri Rebırth House hücrelerinde sıkışıp kalmış, obsesif kompülsif ve erotomani hastası bir kadın. Uğruna canını dahi verebilecek adama karşı; o adamın onu hiç tanımıyor olması. Aylarca tüm sırlarını anlattığı; fakat onu ihanete uğratan...