Öncesi
Vic, babasının ölümüyle beraber derinden etkilenmiş, Josh Wayrer tarafından sürgün edilerek; bir dağ yamacında terk edilmişti.
Yarıuyanık, bilinçaltı kapalı bir şekilde, soğuktan çatlamış dudaklarından mırıldanmış olduğu o cümle, bir ormanın; ufak bir kıvılcım etkisiyle oluşan yangında, yanıp kül olması kadar tehlikeliydi.
"Ölümün benim elimden o-lacak, Jo."
Vic diyafram kaslarından zorlukla içine çekebildiği nefesini, kısa bir süre içinde tutmak zorunda kaldı. Nefesini geri boşaltması, ciğerlerinin bıçak saplanıyormuşcasına ağrımasına sebep olsada, kontrollü bir şekilde göğsünü rahat bırakabilmişti.
Kirli yüzü, elleri ve gövdesi soğuktan morarmıştı ve Vic; ayak parmakları dışında hiçbir yerini hissetmiyordu.
Belini birbirine girmiş ve yığılmış olan odun parçalarından iterek, olabildiği kadar var gücüyle ayağa kalkmaya çalıştı. Bakışları parmaklarında kalan kurumuş kana kayınca duraksadı.
Dün geceyi hatırladı. Babasının ölümünü, şuan acıdan yutkunamadığı boğazından; sarf etmiş olduğu çığlıklarını hatırladı.3 yıl önce o, 23 yaşındayken annesini öfke sorunu yüzünden öldürmüştü. Ve şimdi de gözlerinin önünde, hayatında yer alan tek kişinin öldürülmesi... acının; ruhsuzluğuna işleyen en alt tabakasıydı. Ruhsuzluğunun, ruhunu çekiştirmesine sebep vermişti.
Şimdi ödeşmek istiyordu. Gözlerinin içine girmiş olan perçemlerini, kafasını geriye çevirerek arkaya attı. Siyah saç tellerinden dökülen su damlaları yanağına düşünce, elinin tersiyle sildi. Her ne kadar kurumuş kan olsada, lekenin izi elmacık kemiklerine bulaşmıştı.
Etrafı bulanık görüyordu. Daha net bakabilmek için gözlerini yumdu ve tekrar açtı.
Buz gibi havada üzerinde siyah pantolonundan başka bir şey yoktu. Üzerine tişört havası veren, sırtında bulunan dövmesiyle beraber göz kamaştırıcıydı.
Vücudunu gerdi, diz kapaklarına yüklenerek yukarıya sıçradı. Kimsenin olmadığı bu dağın ortasında; evine gidebilecek yolu bulmalıydı.
Çıplak ayaklarıyla, donmuş buz üzerinde, gözlerine kar taneleri serpişirken yürümek, Vic için hiç kolay değildi.
Çalılıkların arkasından uluma sesleri duyduğunda irkildi ve kaymasına sebep oldu.Yapayalnızdı. Adını hatırlayan son kişide dün gece hayatını kaybetmişti, öc istiyordu. Güçlü değildi. Josh Wayrer'ı öldürmek, belki de binlerce kez canını yakmak istiyordu. Elinde imkân olsa, tam şuanda.
Ama güçsüzlüğü, enkaz altından dirilerek tekrar ayaklanıyordu. Ve onu gömmeye dahi gücü kalmamıştı. Buz kesmiş yolda çöktü. Bekledi. Bilinçaltı her ne kadar dirensede kurtuluş yoktu. Tırnaklarını kara geçirdi. Biraz daha burada beklerse donarak ölebilirdi.
Leş, iğrenç kokuyu hissettiğinde bir domuz tarafından parçalanacağını düşünürken, ayaklarına halat ip bağlanmış, motorla sürüklenerek, oradan uzaklaştırılıyordu.
×
3 GÜN SONRA
"Tanımadığın bir insana ne diye yardım ediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ
Mystery / ThrillerRuhunun pençeleri Rebırth House hücrelerinde sıkışıp kalmış, obsesif kompülsif ve erotomani hastası bir kadın. Uğruna canını dahi verebilecek adama karşı; o adamın onu hiç tanımıyor olması. Aylarca tüm sırlarını anlattığı; fakat onu ihanete uğratan...