Kimi zaman var olmayan bir yerde öyle birileri olsun istedim ki; başlangıçları kahramanlar örsün, attıkları ağlar yerküreyi kaplasın öyle sımsıkı tutsun ki hangi yüzyılda nerede kim ya da ne olursa olsun herkesin içinde demir bir hançer gibi saplı kalan sağlam bir ruh korunsun...
Çoğu zaman yaşadığımız yerden, dünyadan, gezegenlerden öteye gitmek istedim. Hala istiyorum. Hep o kurguladığım dünyalarda var olabilmek, o karakterlerle birlikte vakit geçirmek, onlardan biri olmak istiyorum. Gerçek kahramanlar, gerçek insanlar, gerçek duygular...
Bazen suya daldığımda nefes almak istiyorum, başımı kaldırdığımda göğe yükselmek bulutların arasından geçmek, öfkelendiğimde yeryüzüne yıldırımlar düşürmek...
Hala o kadar çok istiyorum ki; bir yerde birilerinin felaketini başlamadan sonlandıracak, hayatı boyunca onu koruyup mutluluk ve şans getirmeye yetecek kadar güçlü bir hediye vermeyi...
Bu kitabın hikaye örgüsü işte bu düşünce ağlarıyla örüldü. Bir yanda Chul Irkı (kuzgunlar ve kargalar) diğer yanda Chullondie Irkı (kuzgun-insan bir ırk) öte yanda insan ırkı...
Bu kitap, sıradan gibi görünen siyah bir paltonun tüm insanlığa nasıl mutluluk ve şans getirdiği ile alakalı. Üçlemenin ilk kitabı olan Siyah Palto, serinin diğer iki kitabına nazaran yumuşak anlatımı ile tam bir giriş kitabı niteliğinde diyebilirim. Kuzgun Efsanesi Üçlemesi, dünyada ve Türkiye'de kuzgunlar hakkında yazılmış ilk fantastik romandır. Dünya genelinde sayılı birkaç kitap kuzgunun adını zikreder, hikaye örgüsüne serpiştirir ancak onlara adanan bir roman daha yoktur.
Öncelikle üçlemenin geneliyle başlayalım.
Başlangıçta boşluk ve kasvet vardı. Yeryüzü henüz oluşumunu tamamlamışken yeşil dişi toprak göz kamaştıracak kadar parladı. Nefes alan ilk canlılar Kuzgun ve Karga sürüleri oldu. Gök tamamlanana kadar yerin altında yaşadılar, ardından kanatlandılar ve uçma yetisi kazandılar. Böylelikle ilk ayı, ilk güneşi ve ilk yıldız topluluğunu gören onlar oldu. Kuzgunun uçarken toprağa saçtığı tükürüklerinden denizler ve göller meydana geldi. Doğurganlığı ve bolluğu temsil eden yeşil dişi toprak suyun sırrını Kuzguna fısıldadı. Henüz suyun diplerinde uyuyan şeytanlar bile var olmamışken Kuzgun artık ölümsüzdü.
Binlerce yıl sonra Kuzgun ataları dişi toprağa ihanet ettiler. Dişi toprak, suyun gücünü ellerinden aldı ve Ragnarok'u yarattı. Ragnarok, Kuzgun ve Karga sürüleri için kıyamet demekti. Günü geldiğinde toprağın nefreti, lanetiyle nefes almaya başlayacak; üzerlerine keder ve korku salıp alevler yağdıracaktı. Kuzgun kıyametinin ilk belirtisi, gökten üzerlerine iri damlalar halinde yağan siyah yağmur oldu. O günden sonra Kuzgun artık parlak siyah renkteydi.
Ancak ketum Kuzgun, suyun gücünü kaybetse de ruhunun derinliklerinde sakladığı gizemini yitirmemişti. Dünyayı sarsan boğuk sesindeki tılsımlar harekete geçti ve büyük depremler yarattı. Dişi toprak kabuk değiştirdi, parçalara ayrıldı. Her bir parçası bir denizi kapattı ve suyu yok etti. Kıvrak zekası sayesinde dişi toprağı kendi silahıyla vuran Kuzgun, yeniden eski güçlerine kavuştu. Fakat unuttuğu bir şey vardı; Ragnarok yaratılmıştı ve zamanını bekliyordu. Onu durduracak henüz bir güç daha yoktu.
İngiliz efsanelerinde Kuzgunun boğuk uğultusu ölüm habercileri olarak anılmasına sebep olmuştur. Bazı söylentilere göre de Kuzgun sırlar öğretmeni ve şifacı olarak bilinir. Kızılderili mitolojisinde Kuzgun, ruhu huzura kavuşmamış, son dileği yerine gelmemiş kişinin hayata tekrar geri dönmüş halidir. Kuzgunların gizemli kuşlar oldukları şüphe götürmezken, günümüzde onlar üzerindeki ilginin sürmesine rağmen bu canlılar üstündeki bilimsel araştırmalar tuhaf denecek kadar azdır. Kuzgunların zor bir araştırma konusu olması anlaşılabilir; onlar zeki, ketum ve mistik canlılardır.
Onlar her yerdedir.
İşte bunca fantastik materyal varken kuzgunlar hakkında bir roman yazmam kaçınılmazdı. Hikaye ilk aklıma geldiği dönemde Londra'daydım. Londra'da başınızı çevirseniz fantastik bir hikaye çıkar. Bu benim için böyle. Tarihiyle, havasıyla, doğasıyla yeterince fantastik bir şehir olduğundan mıdır nedir, hiç zorlanmadan her gün yeni bir hikaye yazabilirim. Yakın zamanda bir üniversite dergisiyle yaptığım röportajda da belirttiğim gibi, hikayelerimde ve kitaplarımda kullandığım mekan isimlerine (cadde, sokak, restoran, durak vb) oldukça dikkat ediyorum. Genellikle gittiğim, bildiğim yerler olmasına özen gösteririm. Bunu da Siyah Palto 'da sonuna kadar kullandım. Siyah Palto, New York ve İstanbul'da başlayan; ardından Londra'da devam eden bir kitap oldu. Üçlemenin diğer iki kitabı da yine Londra'da devam ediyor olacak. (Londra derken sakın bildiğimiz Londra'yı düşünmeyin ) İkinci kitap çoktan bitti, şimdilerde üçüncü kitabı yazmaya devam ediyorum.
Açıkçası bu proje aklıma geldiği andan itibaren kuzgun familyası üzerinde oldukça derin bir araştırma yapmam icap etti. Önceleri bahçede, çatıda, belki bir duvarın üzerinde ya da ağacın dalındaki kuzgunu ve kargayı fark etmezken, hikayeye başladıktan sonra-algıda seçicilik aslında-her yerde onları görür oldum. Normalden daha iri, daha siyah, daha ketum bakışlı kuzgunlar çıktı karşıma. Balkonumun demirlerine konan kuzgunlar ve kargalar adeta bana kendilerini gösterir oldular. Eskiden sıradan bir kuş familyası diye düşündüğüm kuzgunlar, şimdilerde gözümde derin ve ciddi bir yer edindi. Üçlemeyi bitirdiğinizde sizin de benim gibi hissetmenizi ümit ediyorum.
Özellikle ırkların doğuşlarına ve tarihlerine indiğim ikinci kitapta, neredeyse bölüm başına saatlerce araştırma yapmam gerekti. Onlar hakkında her şeyi bilmeliydim. Hatta bilinmeyeni bile. Tabi kaynaklar malum, pek fazla iç açıcı değillerdi. İkinci kitabı-ırkları-yazarken yolum yine Londra'ya düştü. Düşmeliydi de. Irklarımı ve karakterlerimi bizzat anavatanlarında görmeli ve hissetmeliydim.
Kelt Mitolojisi epeyce saygı duyduğum bir alandır. Britanya topraklarında geçen bu hikayede de Kelt'lerin bana verdiği hediyeleri bir bir kullanmak istedim. Türkiye'de bulamayacağımız kitapları keşfettim, bazen de insanlardan dinledim. Efsaneler, gizli kalmış kahramanlar, sivrilmiş karakterler, bilinmeyen güçler, örtbas edilmiş doğa olayları, keşfedilmemiş ırklar hakkında ipuçları ve daha yüzlercesi...
Thames Nehrine bakıp da "neden suyu bu kadar bulanık ki" diye sormayan yoktur, ya da "neden Londra'da ki bulutlar yeryüzüne bu kadar yakın, neredeyse elimi uzatsam dokunacak gibiyim" diye düşünmeyen. Neden kuzgunlar Londra için önemliler? Neden Londra Kalesinde tutulan kuzgunlar ülkelerinin selameti açısından önemli ve kıymetli? Onlar uçup geri gelmediklerinde neden Londra'nın başına kıyamet kopacağı düşünülür?
Ve kuzgunlar neden siyahtır hiç düşündünüz mü?
Kuzgun Efsanesi Üçlemesi size bu soruların cevabını veriyor. Kuzgunlar hakkında bildiğiniz her şeyi unutun. Hiç keşfetmediğiniz ırkları tanımaya hazır olun.
Kitabın fragmanını izlemek için: http://vimeo.com/93306854
https://www.facebook.com/EmelKosi
https://twitter.com/emlcosi
http://emelkosi.blogspot.com.tr/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Palto
FantasyEmel Kosi'nin Siyah Palto kitabı için yazdığı ve Gölge e-dergi'de paylaştığı yazıdır.