Gölgelerin İçinden

81 1 0
                                    


Gün ışımaya başladı Garen ve bölüğü Slider River' dan ayrılmak için hazırlanıyorlardı.Askerler kışlalarında talimler yapıyor kılıçlarını bileyliyordu. Komutan Erla " efendim nereye doğru ilerleyeceğiz". Garen " Tek boynuz ormanını geçince kuzey deki dağlara doğru ilerleyeceğiz" dedi."Askerlerim bu yolculuk hakkında ne düşünüyor Erla".Efendim askerler bu yolculuk için gerçekten çok sabırsızlanıyorlar". Garen gülümsedi " tamam o zaman askerlere söyle yarın yola çıkacağız". Erla "peki efendim."

Ertesi günün şafağında Garen ve bölüğü, Slider River' dan ayrılıyordu.Şehir halkı onları uğurlamak için toplanmıştı askerlerin üstüne çiçekler yağıyordu. Yeni açmış çiçeklerin kokusu her yeri sarmıştı aylardan nisandı. Garen kaleden çıkınca içinde huzuru doyasıya hissetti. Yaban topraklara doğru ilerleyeceklerdi yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmek için.Güneş batarken Bölük Tek Boynuz ormanına gelmişti. Garen "Erla askerlere söyle burada mola vereceğiz sabah devam edeceğiz yola."Erla"Bölük burada mola veriyoruz sabaha kadar iyice dinlenin yarın yaban topraklarda ilerleyeceğiz"dedi

"3.kısım ilk nöbet sizde". Bölüğün 3.kısmında çok dikkat çeken iki kişi vardı bunlar Orko ve Tora idi. Orko ve Tora kardeşlerdi ve hiç ayrılmazlardı.Bunun en büyük nedeni küçük yaşta anne ve babalarının ölmesi olmuştu. Orko büyük kardeşti kendini çabucak toparlamalıydı çünkü kardeşi Tora daha 4 yaşındaydı kederi ve üzüntüyü bir kenara attı. Kardeşinin geleceği için daha 14 yaşında gerçek bir erkek gibi davranmaya başladı seyislik,demircilik gibi bir çok işte çalışıp kendine ve kardeşine bakıyordu. Orko çok genç yaşta hayatın acı yüzü ile karşılaşıp yıpranmıştı ama kardeşi Tora' nın gülümsemesini gördüğünde geçmiş onun için siliniyordu. Orko güçlü,olgun,sert görünen biriydi hayata tutuna bilmek için kendine taştan bir deri yapmıştı adeta. Tora ise sevecen,güler yüzlü , iyi bir avcıydı. Tora için anne ve baba kelimelerinin karşılığı abisi Orko idi. 

Gece çökmüş ve nöbetçiler hariç bölük uyumuştu."Hey Orko". "Sessiz ol Tora" " Yine çok sıkıcısın" "ABİİ" "efendim Tora" "Lina acaba şuan ne yapıyordur (hancının kızı)" "Emin ol uyuyordu Tora"  "bencede abi hadi birazda sen konuş" "Tora sus" "tamam senin yine tersliğin tutmuş ben gidiyorum o zaman" "Tamam ama borazanını almayı unutma" "peki."

Şafak sökmeye başlamıştı bunu Tek Boynuz ormanında anlamak çok zordu çünkü ağaçların sık yapraklarından hiç bir ışık giremiyordu.Bölük uyandı eşyalarını topladı yola koyulmak için hazırdı bölük ancak biri eksikti Tora etrafta yoktu.Derken borazan sesi duyuldu bütün bölük sese doğru ilerledi ve ormanın ortasında ağaç olmayan boş bir alana geldiler Tora orada yatıyordu Orko koştu ve nabzını yokladı ölmemiş bayılmıştı.Birden TA-RE-NA TA-RE-NA diye sesler duyulmaya başladı bölüğün etrafı yüzleri boyalı zırhsız yaklaşık 600 kişi tarafından sarıldı. İçlerinden biri öne çıktı " Danül Kaluena" dedi kimse adamın ne dediğini anlamamıştı. Garen " Seni anlamıyoruz"  "Buradan gidin şimdi anladın mı asker" Garen amacımız ormana veya size zarar vermek değil biz ormanın batı muhafızları Slider River ın askerleriyiz" "Demek öyle peki burada ne işiniz var " Garen " bu sizi ilgilendirmez kimlerdensiniz siz" "Biz kimseden yana değiliz zira kimsede bizden yana değil biz Sigar insanlarıyız evimiz kuzeydeki dağlardadır ancak oradan sürüldük halkım çok zulüm gördü bu yüzden bu ormana sığındık" Garen " biz de kuzeye gidiyoruz " "Sakın gitmeyin kuzeyden uzak durun" Garen "Sizin gibi yardıma ihtiyacı olanlara umut götürmek için gidiyoruz" "Umut mu umut o topraklardan gideli çok oldu" Garen miğferini çıkartı ve "size söz veriyorum sizden alınanı size geri vereceğim" "Siz gözünüzü köreltmişsiniz öyle olsun 2 askerim sizi kuzey çıkışına kadar rehberlik etsin daha kısa sürede gidersiniz " Garen " çok iyi olur teşekkürler"

3 Saat sonra Sigar ırkına mensup bu 2 asker ormanın kuzey dağlarına çıktığı yere getirmişti bölüğü "Biz buradan dönüyoruz şans sizden yana olsun" Erla " Teşekkür ederiz". Yol gittikçe genişliyor ağaçlar seyrekleşiyor hava soğuyordu kat edilen 1 saatlik daha yolun sonunda her yer kar olmuş ve kuzeyin yüce dağları görülmeye başlanmıştı. Garen " Erla artık geri dönemeyeceğimiz bir yere geldik bizi bekleyen kader ile baş başayız" Erla gülümsedi " daha önce hiç kuzeyi görmemiştim biraz soğuk olmasına rağmen çok güzel". Garen " Senin moralini hiç bir şey bozamaz mı Erla" "Şu bulutlar boza bilir efendim" Tipi çıkmıştı askerler de yorgundu Garen " Yerin, gökyüzünün ve denizin muhafızı korkusuz askerlerim bu gece burada kamp kuracağız. Askerler rüzgarın geldiği yöne kalkanlarını kara saplayarak adeta bir duvar yaptılar ve ateşleri yaktılar. Eğer bir kampta ateş yakıldıysa hikaye anlatmamak olmaz diye düşünen 

Garen pandorayı anlatmaya başladı " Pandora da gecelerden birinde yine avlanmaya çıktım ancak bu seferki avımın beni bu kadar zorlaya bileceğini tahmin etmiyordum. Aradığım canavar Tuma idi. Kimileri ona Güneşin Baş muhafızı diyordu tabi bu da benim için avı daha heyecanlı kılıyordu.Ormanda bir gece dolaştım ancak hiç bir  iz bulamadım o sırada bir ceylan gördüm yayımı çektim ve vurdum onu neden öldürdüğümü bilmiyordum avlanmış olmak için zararsız bir hayvanı öldürmüştüm ormandan çıktım ve ertesi gece yine geldim ceylan orada yatıyordu ancak göğsünde büyük bir yırtık vardı daha yakından baktım ceylanın sadece kalbi eksikti başka hiç bir şeye dokunulmamıştı. Bir hışırtı duydum kılıcımı çektim hemen arkasından insanın kalbini titreten bir kükreme sesi duydum bütün orman bu sesle inledi daha önce böyle bir ses duymamıştım benim olduğum yöne doğru ağaçlar devriliyordu oradan biraz uzaklaştım bir yamacın altına gelmiştim ormanın çıkışına doğru ilerlerken yamaçtan bir parça koptu arkama baktım yamacın üzerinde simsiyah gözleri kırmızı bir aslan duruyordu bu Tuma idi. Yamaçtan üzerime atıldı kılıcımı çektim havada pençesini kılıcım ile karşıladım. Avın heyecanını hissede biliyordum. Tuma arka arkaya hızlı saldırılarla pençelerini savuruyordu kılıcım ile karşılamakta zorlanıyordum her darbesinde sarsılıyordum. Tuma iki ayağının üstünde yükseldi onun gölgesi altında kalmıştım kılıcımı havaya kaldırdım ama kılıç Tumanın hiddetine dayanmadı. Tuma ikinci bir saldırı yaparken takla atarak uzaklaştım en azından ben öyle sanıyordum Tuma iri cüssesine karşın çok atikti pençesi zırhımı yaprak gibi ikiye böldü pençesi göğsümü de yırttı bu avın benim hayatıma mâl olacağı kuşkusu düştü ve hemen tumanın üzerine atladım pençelerini bileğinden yakaladım ve itim direndi ancak sonunda yıktım kafasını kıstırıp yumruk atmaya başladım ama sinirlendi ve bu benim için geçekten çok kötü oldu beni taşlara savurdu ayağa kalktım üstüme doğru koşarken sağ yumruğumu indirdim ve yere yıkıldı yelesinden tutup arka arkaya yumruklar atmaya başladım"dedi "Peki ne oldu öldü mü ?" "hayır ölmedi ben yoruldum ama o daha çok sinirlendi yüzüme pençe atı yere yıkıldık kalkamıyordum üstüme çıktı ve gözlerimin içine baktı ve ben bayıldım sonra bir düş başladı Tuma yanımda duruyordu bir adam yayını çekmiş ceylana nişan alıyordu evet o bendim Tuma ya baktım ama Tuma pür dikkat oraya bakıyordu bende izlemeye devam etim o gece ne kadar soğuk kanlılık ile masum bir canı aldığıma şahit oldum o an anladım Tuma sıradan bir canavar değildi o bir muhafzıdı ormanın muhafızıydı ve o gece bana asla unutamayacağım bir ders verdi" "Ne dersi efendim"

Garen"Her canın kutsal olduğu asker. Ölüm konusunda karar vermekte aceleci olmayın  yaşayan pek çok kişi ölmeyi hak eder ölülerin bazıları da yaşamayı yaşamı onlara geri verebilir miyiz?  Ölüm hakkında karar vermekte aceleci olmayın en bilgeler bile sonu göremez.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 14, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Güneşin TanrıçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin