Dünü düşündükçe daha çok titriyordum. Bardan çıktığımda onu dibimde hissetmem berbat bir şeydi. Çok fazla yakınıma girebiliyordu ve ben onun yanında çok güçsüz kalıyordum. Ne yapacağımı bilemiyordum ki! Acaba bizimkilere söylesem mi? Bunu anca Polat'a söyleyebilirdim. Çünkü o hiçbir şekilde kimseye bir şey demezdi. İyi sır saklardı fakat ben bu olanları söylersem güvenini kaybederdim. Düşüncemden vazgeçmeden hızlı koltuktan kalkıp telefonu yerden aldım. Polat'ın numarasını tuşlayıp hoparlöre aldım.
" Efendim kardeşlerin en hası?" dedi gülerek ve cevabı mı bekledi. Bir süre nefes alış-verişlerimizi dinledikten sonra ağzımı açabildim.
"Polat bana gelebilir misin? Mümkünse tek sen gel." Dedim ve gözyaşlarımın akmasını izin verdim. Ne zaman o çocukla ilgili bir şeyler düşünsem ağlıyordum.
" Deniz iyi misin? Ya da dur ben hemen geliyorum!" dedi ve telefonu kapatıp gözyaşlarımla beni yalnız bıraktı. Ben ne kadar da sulu göz olmuştum böyle! Hep o aptalın yüzünden. Ayağa kalkıp koridordaki aynaya baktım. Gözlerimin altı şiş ve hafif mor, dudaklarım kırmızı ve şiş, saçım dağınık ve pijamalarım ile süper gözüküyordum! Telefondaki titremeyi duyup yavaşça yürüyerek koltuğa uzandım ve kilidi açtım. Birisinden mesaj gelmişti ve hiçbir şekilde numara gözükmüyordu. Açmaya korkuyordum artık. Ya kötü bir şeyse. Ya da yine o çocuktansa! Korkma Deniz bir şey olmamıştır. Mesajı açtığımda yazanlarla korkum level atladı.
" Dudakların kırmızı ve şiş. Bunlar doğal hali mi?"
Ağlayarak balkondan dışarı çıktım ve etrafıma baktım. " Neredesin?" dedim ama hiçbir şey olmadı. " Çıksana karşıma!" dayanamayarak yere çöktüm ve sarsılarak ağlamaya başladım. Lütfen artık bitsin. Biliyorum bu bir kâbus ve bir an önce uyanmak istiyorum. Yere bıraktığım telefon çalınca elime aldım. Yeniden mesaj gelmişti.
" Ağlama! Yoksa kötü olur."
" Daha nasıl kötü olabilir ki!" dedim bağırarak ve kafamı yukarıya kaldırdım. Mavi bulutlar ve tüm asaletiyle duran güneşe baktım. Neydi benim günahım?
" Neden ben? Ne yaptım ben sana?" dedim ve mesajın gelmesini bekledim. Şuan buradaydı fakat ben onu göremiyordum. Eminim yeniden cevap verecekti bana. Beş dakika bekledikten sonra mesaj sesleri duyuldu. Elime telefonu aldığımda ağladığımdaki fotoğraflarım ve konuştuğum bir video vardı. İlk önce fotoğraflara baktım ve nerede çektiğini anlamaya çalıştım. Birincisinde saçlarım ve telefonum gözüküyordu. Buda demek oluyor ki beni yukarıdan çekmiş. Ayağa kalkıp çatıya baktım ama orada bir şey bulamadım. İkincisine baktığımda başımı kaldırmış bir şekilde çekindiğimi gördüm. Burada ise boydan çekilmiştim.
Videoyu açtığımda içeride Polat'ı aradığım zaman çekilmişti. Nasıl çaresiz olduğumu izliyordum şuan ve bu yeterince yıkıyordu beni. Başımı telefondan kaldırdım ve ağaçların arkasına bakmaya çalıştım.
" Sen bana çok şey yaptın Deniz. Şimdi sıra bende!"
Bu çocuğu bile hatırlamazken ne yapmış olabilirim?
Polat geldiğinde direk bana sarıldı. İlk gözlerimin altını sonra başımı öptü. Bana ' iyi misin' gibi saçma sorularda sormadı. Direk ellerimden tutup çimlerin üzerine oturduk ve ucu gözükmeyen ağaçlara baktık. Sessiz ve korkutucu mesajlar gelmeden daha iyiydim fakat Polat'ın konuyu açmasıyla suratım hafif düştü. " Anlat kardeşlerin en hası." Dedi ve elini omzuma atıp bekledi. Nereden başlayacağımı bilememiştim o zaman ama anlatmazsam daha çok şüphelenecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Fark: Harf
Teen FictionOnlar çok farklı... Birbirleriyle neredeyse zıtlar. Fakat bu Dünyada da zıt kutuplar birbirini çeker söylentisi yok mu? Onlar bu söylentiyi kabul etmiyorlar. Birisi Deniz, birisi Denis... Ben size çok mu farklı demiştim. Ah pardon! Bu onların demi...