Şehirlere bombalar yağardı hep
Biz durmadan sevişirdik seninle.
Ahmet KAYA
Ne ? Aşk işte. Ne olabilirdi başka. İnsanlığın dünyada adım atmaya nefes almaya başladığı ilk andan beri tanrının insana vermiş olduğu yaşatmış olduğu bazen çok müthiş olabilen bazen tanrım bana bu acıyı neden yaşattırıyorsun diye isyan ettiği , dünyadaki savaşlardan açlıktan parasızlıktan başarısızlıklardan bile daha çok önemsediği tek duygu olan aşk. Ahmet Kaya'nın bir şarkısında söylediği iki satır varya işte şehirlere bombalar yağardı diye. Aşkı anlatan en iyi şarkı sözlerinden biridir. Bazen insan kendini hayal eder bu sözleri duyunca. Belki burada ki asıl bombalar o savaşlarda gördüklerimizden değildir, belki de insanın içine düşen bombalardır bunlar. Aşk işte her zorluğa rağmen sevmektir yada hayatın tüm gereksizliğine rağmen. Her şeye rağmen sevişebilmektir belkide.Aşk tüm zorlukların içindeki en güzel şeydir bazen. Bazen de hayattaki tüm zorluklardan daha da zordur. Ama hiç bir zaman en güzel şeylerin içindeki o çok güzel olamamıştır. Hayatın hep bir zorluğu hep bir sıkıntısı vardır. En zenginede en fakirede en güçlüye en güçsüzede. Ve aşk her zaman herkese hep aynı olmuştur. Aynı din gibi. Tanrı gibi. Ama tek farkı sen aşkın bütün ibadetlerini yerine getirsen de o sana her zaman gülmez.
* * *
Hayatın aşk ile tanışması çok gariptir aslında. Hayatın aşka başlaması zordur. Aynı şey gibi üniversitelerde bölüme giriş temalı dersler vardır, bu da onun gibi aslında. Hatta belki de cidden okutulması gereken bir şey. Ama muhtemelen aşka girişten bütün sınıf kalırdı.
Hissettiğimiz duygu sayısı bir elin beş parmağını geçmediği yaşlarda canımızı en çok yakan şeyin bisikletten düştükten sonra oluşan diz parçalanmasıyken - ki ona da bir süre sonra alışıp sırf devam edebilmek için anne bir şeyim yok deriz - parkta ve ya okulda görüp heyecanlandığımız biri olmuştur hep. İşte aşkın hayatımıza attığı ilk tohumlardır onlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Her sona eren hikayeden sonra daha da güçlenip acıları bir kenara koyup devam edebilmektir. Bazen her seferinde daha da acımasız olmaktır. Ama her seferinde yepyeni bir umuttur. Aynı altı yaşındayken acaba bugün parka gelirde birlikte oyun oynar mıyız gibi bir umut. Ve her ferinde bir hayal kırıklığıdır. Oyunun en eğlenceli yerinde annesinin seslenip yeter artık eve gel diye bağırıp onun yarın tekrar gelip gelmeyeceğini bilmemek gibi bir hayal kırıklığı.
O bisikletten düşüp kalkıp devam edebilme hissini keşke aşktada yaşayabilsek. Ne güzel olurdu dimi ? Daha da çok mücadele etme gücümüz olsa olurdu belki. Bizler yani o kalkıp devam edemeyenler heves ve zaman kısmında sorun yaşıyoruz. Düşmekte terk edilmekte özünde aynı şeyler aslında. İkisinde de bir yara var ikiside zamanla kabuk bağlıyor ve ikisinde de belli bir süre sonra sadece izler kalıyor. Bir de çıkarmış olduğumuz dersler oluyor. Ama işte her düşüş daha farklı oluyor. Kimisi daha çok acı veriyor kimisi daha çok sarsıyor daha çok iz bırakıyor insanda. Sonra zaman bırakıyorsun her şeyi sırf yeni bir aşka başlamak için. Pedalları yeniden çevirmek istiyorsun ve bu sefer eve düşmeden dönmek için yola çıkıyorsun. Geçmişteki hatalarını düşüşlerini hatırlıyorsun ve ona göre sürüyorsun bisikletini. Ama sen ne kadar dikkat edersen et her düşüş hata sende olduğundan dolayı olmuyor. O kadar garip sorunlarla karşılaşıp düşüyorsun ki bazen sen bile anlamıyorsun ne olduğunu.
Bazı insanlar aşk hayatında da pedalları çok hızlı çeviriyorlar. Hatta o düşüp geç kalkanlara tur bindiriyorlar neredeyse. Bunu nasıl yaptıklarını anlamıyorum çoğu zaman. Hiç mi yara almıyorlar ya da can acılarını nasıl dindiriyorlar ? Hiç mi oturup rakı içerken Müzeyyen Senar dinleyip efkara bağlamıyorlar ? Aslında en güzelini onlar yapıyorlar. Sen ben geçmişe üzülüp anıları hatırlayıp gözlerimizden bir kaç damla yaş akıtıp zamanla bu da geçer diyerek nereye varabiliyoruz ki ? Zamana bırakıp unuturuz belki derken ileriye bakmaya çalışırken hayallerimizde kendimizi onun yanında bulup daha da geriye gidiyoruz çoğu zaman.
* * *