Rüzgara Karşı Çocuk Olmak ..

53 3 0
                                    

Hüzün yağıyordu onun gökyüzünden yeryüzüne. Ev kafesti adeta. Oynayacağı oyuncağa, oturacağı koltuğa, konuşacağı zamana bile karar veremiyordu. En çok duyduğu sözcük yapma idi.

Sokakta ise umut ve özgürlük vardı. Sokağa sevdalıydı çocuk. Rüzgarı severdi, koşmaya ise bayılırdı. Ciğerlerine doldurdu mu havayı, kokladı mı çiçeği sevdalanırdı sokağa. Sokakta gazoz kapakları, sokakta meyve ağaçları, sokakta taş toprak, sokakta kavga edilecek çocuklar vardı.

Çocuk, bu mahallede doğmuştu ya. Zaten mahallede yeni doğmuştu ormanın içine. Çilek ve böğürtlenler çoktu. Sonra elma, erik ve çam ağaçlarıyla, toprak kokusu en güzel rahiyaydı.

Bu ormanın tepelerinin ortasındaki düzlükte, kocaman bir fezada apartman dairesiydi onların evi. Dış kapı demirdi açması zordu. Merdivenler benekli taştan, daire kapısı ise kahverengi ağaçtandı. Daireye ulaşmak için yirmi bir basamak çıkmak gerekirdi. Kapı da tokmak yoktu ama arıza verse de zil vardı.

Sitede yüz hane vardı da yolu yoktu. Dik ve virajlı tepeden inip çıkılarak ulaşım sağlanıyordu. Mahalle deki tek İlkokula, parka, büyük markete de buradan gidiliyordu.

Mahallenin asi çocuğu ile diğer tüm çocuklar için yokuşun en güzel zamanı karlı ve buzlu kış günleriydi. Kırık sandalyeler, bazen sağlamken kırılan sandalyeler, evden kaçırılan yataklar noel babanın kızağından bin kat işlevsel olabiliyordu. En uzun, en zorlu slalom pistlerinden daha güzeldi karlı yokuş. Tehlike ve eğlencenin en güzel yeriydi.

Çocuk, için kar eğlencelerine gitmek kolay olmuyordu. Belki iki veya üç kez karın büyüsüne kaptırabildi kendisini ve çocukluğunu. Sınırları zorlamak, sınırları kaldırmak gerekiyordu. En ufak bir talep bile kabul görmez sahibine iade edilirdi bu evde. Büyük mücadeleler, ağlama krizleri, belki kaçış planı gerekebiliyordu.

Pencereden bakıyordu çocuk. Gökyüzünde milyonlarca kar tanesi ahenkle raks ediyordu. Zaten gökyüzünde uçan her şey çok güzeldi ya kar başka güzeldi. Arkadaşları
çoktan dışarıya çıkmıştı bile. Oda dışarıda olmalıydı. Hemen annesinin yanına koştu. Anne mutfakta yemek yapıyordu. Ağladı, ağladı ve yine ağladı. Yetmedi tepindi ve usanan annesi tamam dedi. Zafer onundu. Nefes aldı ve nefesini verdiğinde çoktan dışarıdaydı.

Kaymak için bir araç gerekiyordu. Kızağı yoktu ki çocuğun. Acaba rüzgara karşı kaymak için ne kullanmalıydı. Beyazların içinde kara kara düşünerek yokuşun altına vardı. Atkısını ve beresini takmadığını o an fark etti. Olsun ama o muhteşem kıvrımları ile bembeyaz tertemiz heybetli yokuş karşısındaydı.

Kayabilmek için tırmanması gerekiyordu çocuğun. Herşey iyi güzeldi ama karda yürümek bile zorken o kayacaktı. Dizlerine kadar da ıslanmıştı ama umurunda bile değildi.

Tam tırmanışa geçtiği sırada mucize oldu ve burnunun ucuna bir kar tanesi geldi oturdu. Bilmem nedendir ta uzaklardan gökyüzünün en uzak diyarlarının birinden gelen ve çocuğun yüzüne konan bu misafir onu çok mutlu etti. O kar tanesi onu seçmişti.

Çocuk kar tanesi ile birlikte yokuşun tepesine vardı ve buz pistine dönen tepeden aşağı, bakkalın bitli oğlunun elinden şimşek hızıyla kapıverdiği naylonu bir çırpıda poposunun altına koyarak kendini yokuştan aşağı bırakıverdi.

O an çocuğu görenler gökyüzünde uçuyor sandı onu. Adeta süzülüyordu yokuş aşağı. Yüzünde mutluluk açmıştı. Elleri ve mutlu çığlıkları havada yankılanarak kaydı. Bir dakikaya koca bir hayatı sığdırmışçasına kaydı.

Veeeee son. Çocuk artık aşağıdaydı. Üstelik kar taneside gitmişti. Buna üzülmedi. Çünkü her yerde kar taneleri var diye düşündü. Mucize tüm kar taneleriydi. Ama yine de gülmemişti. Mutlu olduğunda bile yüzündeki mutsuzluk ifadesi kaybolmuyordu. Diğer çocuklarda bu yüzden pek yaklaşmazdı çocuğa. Çarpık dişleri ona ağzını kapattırmadığı gibi içindeki mutluluğun yüzüne yansımasına da engeldi. Bunları düşünürken kendini çizgi filmde gördüğü kükreyen Kaplan gibi hissetti. Tekrar hırsla naylonu kaptığı gibi yokuşu tırmanışa geçti.

Tekrar ve tekrar kaydı yokuş aşağı. Artık yüzünü hissetmiyordu. Tüm giysileri ve ayakları ıslanmıştı. Eve gitme vakti artık gelmişti çünkü titriyordu ve çok üşümüştü. Annesi onu gördüğünde çıldıracaktı. Ama olsun buna değerdi. Son bir kez etrafına baktı. Rüzgarı, karı tekrar hissetti. O kocaman gözleriyle dokundu kara çocuk.

Eve doğru yürümeye başladı. Ona göre karda yürürken çıkan ses pazar sabahları televizyondaki klasik müzik kadar ahenkliydi. Kart kurt, kart kurt...

Ağır demir kapıyı cılız vücuduyla itti ve apartmanın kapısından içeri girdi. Her zamanki gibi basamakları saymaya başladı. Bir, iki, üç...yirmibir ve kapıdaydı.

Kapıya vurdu. Bir daha vurdu. Zile basmaya boyu yetişmiyordu çocuğun. Her zamanki gibi annesi kapıya gelmekte gecikti. Sırılsıklamdı. Sonunda kapı açıldı ve annesi bağırmaya başladı.
'Ne bu halin?. Ben sana dışarı çıkma demedim mi? Yine hasta olacaksın.  Bıktım senden. İyi günler gör inşallah... '

Çocuk mahçup ayakkabılarını çıkarttı. Çorapları bile donmuştu. Eve girdi. Annesi hala söyleniyordu. 'Üzerini değiştir hemen.....'
Çocuğun yüzü kıpkırmızıydı. Elleri donuktu.  Dolaptan pijamalarını alarak sobanın yanında soyunup giyinmeye başladı.

Evde sadece oturma odasında kömür sobası vardı ve kovalıydı.  Annesi her sabah sokakta çöp bidonunun yanına kovanın içindeki külü döker, apartmanın altındaki bodrumdan kömür ve odunu kovaya doldurur ve ikinci kattaki daireye ağır kazanı çıkarırdı.  Çocuk annesinin ağır kazanı taşıdığından mutsuz olduğunu ve bazen bundan ağladığını düşünüyordu. 

Dışarıdayken kendini en az göklerin hakimi He-man kadar güçlü hisseden çocuk evde ise kafesteki kuş gibiydi. Sobanın sıcaklığı ve yeni konmuş odunların çıtırtısında hülyalara daldı...


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 02, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Asi ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin