2. Bölüm-Alışılmışlar

35 4 0
                                    

Ertesi gün haftasonu idi. Sabah olabildiğince erken kalktım.
Yine ilk olarak abimin odasına baktım. Evet, sonunda ilk kez onu kendi yatağında uyurken görmüştüm.
Bu biraz da olsa moralimin düzelmesine sebep olmuştu.
Koşar adımlarla mutfağa indim. Artık 3 haftadır birlikte yapamadığımız kahvaltıyı yapmak istiyordum.

Dolabı açtım. Kahvaltılıkları çıkardım. Abimin en sevdiği yemek olan köfte-patates yapmaya çalıştım. Evet, kahvaltıda köfte patates yiyoruz. Kahvaltı masası tamamen hazır olduğunda abimin yanına çıktım. Kapısını çalıp içeriye girdim. Daha uyanmamıştı. Dürttüm birkaç defa kolunu uyanmadı. Biraz daha denedim fakat uyanmıyordu.

"Abi, abi uyansana!"
Gerinerek esnedi. İçim rahatlamıştı.

"Ne bağrıyon lan sabah sabah kulağımın dibinde?"

Ah, evet eski abim geri dönmüştü. Buna üzülmeli miydim, yoksa sevinmeli mi? Pekala, o zaman eski Başak da geri geliyor.

"Kalk be öküz gibi yatmışsın, kahvaltı hazırladım." dedikten sonra abime baktım. Ve sanırım haftalar sonra ilk defa tebessüm ettiğini gördüm. Sanırım o da özlemişti eski hallerimizi.

"Sus kız bağırma abiye, geliyorum ben, in sen aşağı."

"5 dakika içinde gelmezsen aç kalırsın söyleyeyim ha."

"Bak sakın ben gelmeden başlayayım deme, o yediğin zeytinlerle burun deliklerini tıkarım."

Dediğini yapardı abim o yüzden yavru köpek bakışları atarak aşağı indim. Bardakları doldurdum. Ve masaya oturdum yaklaşık 3-4 dakika sonra abimde gelmişti. Patates kızartmasıyla köfteyi görünce gözleri kocaman açıldı.

"Kız sen köfte yapmayı nerden biliyorsun, sen yumurta bile kıramazsın."
Dediğine dil çıkardım. Aslında 'annem öğretmişti' diyecektim ama yine aklına getirmeyeyim diye kapattım ağzımı.

"Masaya oturmayı düşünüyor musun, yoksa köftelerle bakışmaya devam mı?"

Söylediğime gülerek masaya oturdu. Ve ciddi anlamda hızlı bir şekilde köfte ve patatesleri yemeye başladı.
3 haftadır yemek yemediği çok belli oluyordu. Şöyle bir dikkatle baktım, en az 9-10 kilo vermişti. Uzun süre ona bakınca kafasını kaldırdı. Ağzı dolu dolu konuştu.

"Neye bakıyon?"

"Öf kapat şu ağzını ya"
Yaklaşık 20 dakikada masayı silip süpürdükten sonra. Konuşmaya başladı.

"Yarın açılıyor okullar. Hadi ben rahatım okul falan yok da se-"

"Ne demek ben rahatım, sen üniversiteye gitmeyecek misin?"

"Gitmeyeceğim"
Çok şaşırmıştım bu dediğine çünkü üniversitede -çok olmasa da- belli bi başarısı vardı sonuçta.
"Neden?"

"Bak Başak, çalışmam lazım, tamam babamdan miras iki ev var ama ben onları satamam anliyorsun değil mi, bir işe girerim, yani nasıl bir iş olur bilmiyorum ama üniversitenin masraflarını da katarsak, bu işin içinden çıkamayız."
Ne diyeceğimi bilemiyordum, fakat sadece onun çalışması da hiç adil gelmiyordu.

"O zaman bende çalışmaya başlayayım. Sadece sen mi çalış-"

"Başak, sen okuluna devam edeceksin."

"Ama ben-"

"Başak, bak bari bunu yapmama izin ver, sen okuluna devam edeceksin ben gerekeni yapacağım tamam mı?"

"Tamam, ama sen nerede çalışacaksın?"

"Ben bulurum bir şeyler, aklımda var birkaç yer sen karıştırma orasını."
Konuşmamız bittikten sonra abim odasına çıktı. Bende masayı topladım.
Tam abimin yanına gitmek için merdivenlere yöneldiğimde abimi dışarı çıkarken gördüm.
"Nereye gidiyorsun?"

"Hava alacağım biraz telefonum açık sen merak etme, bir şey olursa da mutlaka ara, hadi görüşürüz." dedi ve kapıyı çekti.
Pekala yapacak bir şeyler bulmam lazımdı, en iyisi televizyon izlemek diye düşündüm. Ve 3 haftadır oturmadığım kanepeye oturdum. Televizyon açılırken etrafa baktım. Tozdan hiçbir yer görünmüyordu.
Sanırım, temizlik gerekiyordu bu eve peki, denemekten bir şey çıkmazdı.
Annemden hatırladıklarımı yapmaya başladım. Hava kararıncaya kadar işim ancak bitebildi.
Saat 6'ya yaklaşıyordu, abim halâ gelmemişti. Telefonla aradım. Açmadı. Tekrar aradım yine açmadı. Üçüncü kez aradığımda kalbim hızlanmaya başlamıştı. Fakat bu defa açtı. Derin bir nefes verdim.

"Alo, abi neredesin?"

"Geliyorum 15 dakikaya, hadi görüşürüz."

"Dur bir dak-"

Telefonu yüzüme kapattı. Ve o an cidden yorulduğumu hissettim. Kendimi koltuğa bıraktım. 2 dakika sonra gözlerim kapanmaya başlamıştı bile.

***

-Emre'nin ağzından (Başak'ın ağabeyi)

Evet, artık kendime gelmem gerekiyordu. Bunu ben de biliyordum. Bugün olabildiğince normal davranmaya çalıştım Başak'a karşı. Kafamı dağıtmak için biraz yürümeye karar verdim. Yolda giderken Melda aradı;

"Emre, neredesin ne zamandır ulaşmaya çalışıyorum sana?"
Sanırım kazayı bilmiyordu söylemeli miydim, yoksa onu da üzmemeli mi?

"Melda, arka caddedeki kafeye gelebilir misin, konuşmamız gerekiyor."

"Tamam yarım saate oradayım."

Peki, sanırım ona da anlatmam gerekiyordu. Böyle bir şeyi bilmek kız arkadaşımın hakkıydı sonuçta. Hem en zor zamanlarımda o hep yanımda olmuştu. Böyle bir şeyde de beni yalnız bırakmasını beklemiyordum.
Kafeye doğru yürümeye başladım.
Yol sanki bir türlü bitmedi. Büyük ihtimalle o da gelmişti kafeye. İçeriye girdim. Masalara göz gezdirmeye başladım. Ah, işte oradaydı masum bir şekilde dışarıya bakıyordu. Fazla masumca. Mükemmel gözleri güneş ışıklarının etkisiyle parlarken yanına doğru yürümeye başladım.
Beni görünce hemen ayağa kalktı. Yanına yaklaştım. Haftalardır içime çekemediğim kokusunu sanki bir daha çekemeyecekmiş gibi çektim içime.
Onu, gerçekten çok özlemiştim. Özlemek çok farklı bir duyguydu. Sanki kalbimin bir parçası onda kalmıştı ve benim o parçaya ihtiyacım vardı. Uzunca bir süre sarıldıktan sonra masaya oturduk.
"Neredeydin kaç haftadır, çok korktum."

"Melda, annem babam öldüler, biz.. biz kaza yaptık"

"Ama n-nasıl olu-"

"Melda, sana gerçekten çok ihtiyacım var. Benim.. benim yanımda olabilecek mısın?"

YENİDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin