Aradan büyük bir zaman geçtikten sonra ben evime doğru
yol aldım. Yağmur yağıyordu ve hava soğuktu. Rüzgar bedenime her çarptığında bir titreme hissediyordum. Ne bok varsa o yağmurda ve rüzgarda yola çıkmıştım. Zenginliği sevmediğim için ne şoförüm vardı ne de arabam. Yolda yürürken, çantamdan telefonu arıyodum. O dalgınlıkta bir çocukla çarpıştım. Kaslarıyla, siyah ve dağınık saçlarıyla oldukça tatlı ve yakışıklıydı. Galiba hayatımda ilk defa böyle bir erkek görmüştüm. Çantamdan düşen eşyaları toplamaya çalışırken, ben ona dalıp, güzel hayaller kurmaya çalıştım. Bir ses "pardon" diye seslendi. Ben hayaldeyken ikinci kere "pardon" dedi. Hayalim yarıda kalmıştı. Aklım başıma geldiğinde çocuğun elinde çantam vardı ve bana uzatarak "özür dilerim, acelem vardı da" diyerek çantayı elime tutuşturup, yanımdan hızla ayrıldı. Ben de yoluma devam ettim. Aklım kurmaya çalıştığım o hayalde ve gizemli çocukda kalmıştı. Adını sormamıştım. Nasıl sorabilirdim ki veya sormak için bi sebebim mi vardı? Sırf bana çarptı diye "pardon adınız neydi" diyemezdim herhalde. Onu düşünürken telefonum çaldı. Çocuk çantamı toplarken telefonu çantama koymuştu. Yine telefonu ararken dalmıştım ama merak etmeyin bu sefer gizemli prens yada herhangi biri ile çarpışmadım. Telefonu nihayet
buldum ve açtım. Arayan üvey kardeşim ardaydı. Arda kafasına hiç birşeyi takmayan , canı ne isterse yapan tiplerdendir. Hergün farklı bir kızla ilişkisi olurdu. Galiba bu huyunu annesinden almış, neden mi?
Üvey babamın hiç birşeyden haberi olmazken üvey annem yani dilek ablam, üvey babamın şoförü ile birlikteydi. Bunu, konuşmalarına kulak misafiri olurken duymuştum. Küçükken de sırf aldatma olayları yüzünden babamı kaybettiğim için ona anne değilde Dilek abla diyordum. Telefonu açtığımda arda "nerdesin, babamı hastaneye kaldırdık?" Dedi.